Category Archives: ben yazdım

Ayrımcılık ile ilgili görüşüm

Kişisel gelişim de desen, ameliye-i kemâlat da desen aynı kapıya çıkıyor. İç huzuru istiyorsan, mutluluğa kavuşma arzusundaysan önce geçmişinle/geçmişindekilerle hesabı bir kapatacaksın. Ben bunu new age felsefe ustaları ve de yaşam koçları gibi yazamıyorum siz süslü söyledim varsayın.

Hesabı keseceksin, altını çizeceksin sonra da fırlatıp atacaksın. Zırt vırt eski defterleri açmayacak, kurumuş boklara su serpmeyeceksin. Affedeceksin, unutacaksın ve ileriye bakacaksın. Geçmişin yükünü sırtından attın mıydı kuş olup uçuyor insan. O bana şunu dediydi, bu bana şunu ettiydi, vay eltim şöyle ezikledi, vay patron böyle kötüydü, anam dövdü babam sövdü kocam itti kaktı, para/aşk/sağlık 1001 çeşit eksikliğini unutacaksın.

Tamam? Tamam. Kesinlikle huzur buluyor, tekamül ediyorsun. Hayatında eskiyenleri atıp azalttıkça, ferahlık bereket yağıyor. Sade hayata erdikçe, evrene de ulaşıyorsun. İşte bir takım sufistike, kuantumize şeyler.

Pekiiii, bu ülke icadı nedir? hepimiz dünyalı olamamaktayız bu da işi zora koşuyor. Herkes bir olsa, bütün dünya kardeş olsa.. Ha bire tarih (ki kazananların yazdığı üzerinde anlaşılmış olayların hikayesidir der Napolyon) okutmasak. Onca yüzyıl önce adamlar bize saldırmış vay biz onlara saldırdık. EE? sonuç? Hepsi öldü gitti, biz de ölüp gideceğiz nedir bu geçmişe tutundurma, nefret ettirme dersleri? Aman unutma unutturma.

Unut kardeş. Olmuş bitmiş. Ferahlayalım rahatlayalım ve bütünün hayrına beraber çalışalım.

İnsanlar nerede kim olarak doğacaklarını seçmediklerinden, kimse kimseden üstün değildir. Kimse kimsenin kölesi değildir. İnsanlara gönül gözüyle bakmak lazım. Bir kedinin bir diğerine baktığı gibi. Kadın x erkek/beyaz x zenci/uzun x kısa/müslüman x gayr-ı müslim yok. Herkes bir. Herkes insan.

İnsanlar ikiye ayrılır. İyi insanlar ve kötü insanlar. Hepsi o kadar.

 

2 Yorum

Filed under ben yazdım, insan olmak, severim paylasirim

Trol Nedir Nasıl Engellenir?

 

Aliexpress’te butonu var. Böyle yuvallak, güzel bişey, renkleri mevcut. Alıp basıyorsun hop hayatındaki troller uçmuş! Tam bir huzur, adeta cennet.. Uygulaması ios’da var diyorlar daha samsunga gelmedi galiba.

Aha da sizi trolledim..

Trol dağda mağarada yaşayan, gün ışığında taşa dönüşen bir fantastik yaratık. İnternette “bok yedi başı“lara verilen ad. Trol ya da Troll

Ekşi’deki trolleri engelliyoruz ya, o varlığın açtığı başlığı da girdiği entry’i de göremiyoruz ya hani. (üye olup şifre parola almak lazım elbette, normal insan görebiliyor malesef)

Ya da google’dan arama yaparken istemediğimiz sonuçlar çıksın diye – kullanırız ya.. Diyelim Emel diye birini arayacağız, ama Emel Sayın çıkmasın istiyoruz sonuçlarda, o zaman “emel -sayın” yazarsınız. Sayın’lı Emel içeren sonuçlar sizden gizlenir. Ya da “troll” diye ararsınız ama film olan çıkmasın diye “troll -movie” yazarsınız Ha işte o!

Öyle bir şeye ihtiyacım var. Benim evrenimde mesela, futbol yok. Medya yok. (gazetenin gazete olduğu yıllarda gazete okumuş biriyim. köşe yazarı nedir, bulmaca nedir, haber nedir, magazin nedir, bant karikatürden seri ilanlara, başyazıdan fala nedir bilirim. şu anki medya benim için fuzuli bir reklam bataklığı, düşüp de adamlara para kazandırmaya niyetim yok) Hayatım boyunca bir daha pırasa görmesem aramam. Minibüslerden nefret ediyorum. Vb vb.. Bunları temelli ortamın dışında tutarak sistemin yükünü azaltmak istiyorum.

Yaşlandım, kafa götürmüyor artık.

Yorum bırakın

Filed under ben yazdım, insan olmak, internet, kültür

mekdanılds gibisi yokmuş

Hafif.org’a zamanında yazdığım yazıları sitenin kapanması nedeniyle buraya aktaralım bari.

 

 01 Haziran 2007 16:56

Kola sevmem…içmem, içemem…

ömr-ü hayatımda toplasan bir bardak kola içmişliğim yok, lakin kokakolanin mc promosyonu olarak verdiği renkli kola bardakları çok hoşuma gitti.

Acaip promosyona gelen biriyimdir.Dün gittik kızımla mekten birşeyler yiyelim bardak alalım dedik.Kızım konuyla ilgili bir şey demedi, diyen benim ama “dedik” dedim.

derim.

dedim netekim.neyse..

renkli bardaklar hafif aktif menülerin hediyesiymiş.oh ne ala dedim, hafif bişeyler ye, üste bardak al. körün istediği bi göz…siparişimi verdim, “yanında ayran istiyorum” dedim”o zaman sana bardak yok” dedi.

“e ben kola içmem” dedim.

“bilmem” dedi..

”iyi madem ver kolayı,yanında bi de ekstradan ayran kat hesaba”aldım tepsimi geçtim oturdum.gıcır bardağim da önümde, mutluyum.yarısı buzdan ibaret koca kolayı bıraktım kalkarken masada. bi bardak ayrana birbuçuk kayme virmişim, yoğurdun kilosu iki kayme ama o da derdim değil..

menü hafif aktif, lakiin, BÜYÜK patates ve BÜYÜK kola ile servis edilmekte!Bu ne hafif bu ne lahana turşusu derler adama.bana demediler gerçi ben size diyom.yaa, yaaaa..

Yorum bırakın

Filed under alışveriş işleri, ben yazdım, saçmasapanlıklar

İrem Hanım’ın Diş Buğdayı Partisi

Hafif.org’a zamanında yazdığım yazıları sitenin kapanması nedeniyle buraya aktaralım bari.

17 Mayıs 2006 17:09

 

FLAŞ FLAŞ FLAŞ
İrem Hanımın Diş Buğdayı töreni geçtiğimiz Cumartesi günü evlerinde verdikleri partide gerçekleştirildi.
Henüz on aylık olan İrem annesini gururlandırarak, uzun zamandır merakla beklenen ilk dişini 20 Eylül’de çıkarmıştı.
İşin ilmini kapan sevimli İrem, üç gün sonra ikinci dişini de çıkardığından, dostları arasında “çiftdiş” olarak anılıyor.
Gelişmeler nedeniyle yayınını keserek haber giren CNN muhabiri, “İrem Hanım’ın bu kadar kısa bir ara ile iki diş birden çıkarması para piyasalarını olumlu yönde etkiledi” diyor. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nda yaşanan rekor yükseliş yatırımcıları da sevindirdi. Biberon, emzik ve mama üreticileri hisselerinde belirgin bir düşüş yaşanırken, süt ve bisküvi hisselerinde tepki alımları ile borsa günü belirgin bir yükselişle tamamladı.
İkinci dişini hayranları ile buluşturan İrem Hanim, “Geç olsun temiz olsun dedim ve çok çalıştım ama içime sinen bir diş çalışması oldu. Bu dişleri çıkarırken kesinlikle ticari kaygı taşımadık. İki dişi bir arada çıkartmak çok güzel, çok yakında bir “best of” diş serisi daha çıkaracağım, bu dişler bu sezona damgasını vuracak” şeklinde gülücükler yaptı.
Magazin programlarının tamamı hafta boyunca “teyzesi tarafından özenle giydirilen İrem Hanım’a on üzerinden on verdik ve haftanın şıkı seçtik” seklinde yayınlar yaptılar.
Annesi İpek Hanım’ın müjdeli haberi üyesi olduğu gruplara yayması ile gelen tebrik ve hayırlı olsun mesajları sayesinde superonline mail hatlarında geçici olarak yoğunluk yaşandı. Bu yoğunluğa hazırlıklı olmayan superonline yetkilileri, acilen bir düzine İnternet mühendisi ile olayı çözümlediler. Tebrik ve hayırlı olsun mesajlarına sırf bu iş için kiralanmış bir yazılım uzmanı tarafından teşekkür mesajları gönderilmeye devam ediliyor.
Diş buğdayı (Hedik) partisi öncesi evini muhabirlerimize açan ve çok sevinçli olduğu gözlerden kaçmayan İpek hanim, hazırlıklar sürerken sorularımızı yanıtladı.
Diş buğdayını, daha önce gruplarda yer alan ve çok tutulan “Leyla’nın diş buğdayı(*)” tarifine göre hazırladığını belirten İpek Hanim, Leyla hanıma da gıyabında teşekkür ederken, “aşağı yukarı 15 kişi için yarim kilo buğday yeterli oluyor, ancak marketlerde hediklik buğday olmadığından, biz hediğimizi aşurelik buğdayla yaptık ve pudra şekerini tarif edilenden daha bol kullandık.” dedi.
(*)Meşhur, “Leyla’nın diş buğdayı” tarifi için yazının sonuna bakınız.
Parti sırasında nazar duaları, maşallahlar ve “elemterefiş, kem gözlere şiş” tekerlemeleri ile yenilen hedikten sonra, merakla beklenen an geldi. İrem hanim mesleğini seçecekti. Tüm gözler halinin üzerine serilmiş çarşafın üstündeki malzemelere çevrildi. (steteskop=doktor; CD/mouse=bilgisayarcı; makas=terzi,desinator; boya=sanatçı; kitap=okumuş kişi; altın bilezik=meslek sahibi; kaşık=asçı,iyi yemek yapan kişi; cep telefonu=iletişimci,is kadını; kalem=yazar; hesap makinesi=muhasebeci; cetvel=mühendis; para=zengin; vb) Bu malzeme dizme esnasında birisi, kredi kartı da koyalım dedi, akabinde yapılan “kart finans” esprisi yüzünden bu fikir çok kötü bulundu.
Çarşafın üzerine İrem görmeden yarim daire seklinde dizilmiş Tüm bu eşyaların ortasına aniden oturtulan İrem’in ilk eline alacağı şeyin gelecekteki mesleğini ortaya çıkaracağına inanılıyor. İrem, uzun bir kararsızlık ve ince ince süzme sonucu ilk olarak alkışlarla cep telefonunu eline aldı. Telefon elinden alınıp kenara kondu ve ikinci tercihi gözlendi. İrem gene uzun uzadıya araştırdıktan sonra Mouse’a el attı. Nihayet birinin aklına yere kitap koymak geldi ve İrem’in uzun uzun arandığı şeyin kitap olduğu, derhal atılıp kitabi kapması ile anlaşıldı.Misafirleri uğurlarken gelen hediyeler için ayrı ayrı teşekkür eden İpek hanim, “bu benim en mutlu günüm, darısı kızımın yürümesine inşallah” dedi.
Leyla’nın diş buğdayı tarifi
Bir gün önceden 1 tencereye buğday ve başka bir tencereye nohut isliyorsunuz. Ertesi gün nohudun sari suyunu döküp nohudu ve ayrı tencerede buğdayı kaynatıyorsunuz.Çok çabuk pisti benimki. Carrefourdan almıştım.
İkram şekli : Kaselere 2 çorba kasığı buğday, üzerine 1 çorba kasığı nohut, üzerine dövülmüş fıstık ve onun üzerinde çok az pudra sekeri. Görüntü ve tat mükemmeldi. Arzu edenler kasenin birine para yanda boncuk koyuyor ve bulan bebeği bastan aşağı giydiriyor. Ben de yapacaktım ama zaten gelenler acayip hediyeler getirince vaz geçtim.

Yorum bırakın

Filed under aile, çocuk, ben yazdım, iştahlı işler, severim paylasirim

Elveda derken

Baharın ilk günleriydi sanırım.

Hani hep derler ya, “son defa görüyorsunuzdur belki, iyi geçinin iyi davranın hoş ayrılın”. İnsan bilemiyor son defa gördüğünü, nerden bileceksin.. Otuz yılı aşkın , fırtınalı zaman zaman çok sancılı bir ilişki.Son defa görüyormuşum. Hala inanamıyorum.

Her gelişi olay, bazen haber verir bazen zart diye gelir hazırlıksız yakalar, utandırır rezil eder seni ama hiç aldırmaz. Her zaman kafanın bir köşesini işgal eder. Gelirse? Gelmez ya niye gelsin daha var. Gelir gelir, başım kalabalık ya, işim gücüm var ya, bir yerlere gitmem, tatil yapmam lazım ya illa gelir musallat olur. Bir şey de diyemiyorsun ki.. Mecbur. Geliiir. Gözünün içine bakarsın. “Ulan iki gün müsaade et ne var?” dersin.

Gelmese kaygı. Nerde kaldı? Yine ne oldu ki? O kadar hazırlık boşa gidecek..Hay aksi kimseye de dökemezsin derdini. İçin içini yer. Ararsın, cevap yok. Nerdesinn? Ya bir kaza olduysa? Ya daha fenası kötü bir hastalı… Allah muhafaza, aklının ucundan geçirme.. Yok yok, bir yere takılmıştır.. Gelir. Gelsin noolur. Allahım gelsin noolur gelsin.

Son görüşmemiz olduğunu bilsem bir selfi mi çekerdim? Yok ya elalem ne der koskoca kadınsın. Yaşına başına bakmadan… Komiklik etme.

Bir veda bekliyor insan yine de. Ne bileyim.. Stockholm Sendromu işte, işkencecine bağlanıyorsun, aşık oluyorsun. Böyle birden kestirip atınca.. Ne bileyim..

Ayrılmayı ben istemedim. Yani biliyordum bu ilişki bir gün bitecek. Ama konduramadım, gencim daha diyordum. Alıştıra alıştıra bitiririz diyordum. 44 yaş o kadar da ileri değil ki.

İlk başta biraz kalbim kırıldı. Ağlamadım ama biraz bozuk attım. Eski günleri düşündüm. İlk görüşmemizde nasıl da heyecanlanmıştım. Şaşırıyor insan. Bir heves biraz endişe.. Anneme çıtlattım tabii, anında tokadı yedim. Aklım başıma geldi.  Kimseye söylemeden yaşanan kısacık buluşmalar. Giderek daha ustalaştığım hazırlıklar, sırf ona özel alışveriş yapar farklı giyinirdim. Bilmiyorum salim kafayla düşünüp şu anki duygularımı da yazmam lazım ama yazamıyorum.

O günden beri çok bunalıyorum. Tamam Ağustos’tayız ama böyle de sıcak olmaz ki.. Fırın kapağı açmışsın gibi radyant, kuru sıcak bir ısı patlıyor yüzüme, kıpkırmızı hissediyorum. Olacak iş değil.. Son elli yılın en berbat sıcak hava dalgası İstanbulda. Klimayı icat edenin toprağı bol olsun.

En son canıma tak etti. Belirsizlik en kötü şeymiş. Öğrenip kurtulayım dedim. Neyse ne, en kötü karar kararsızlıktan iyidir.  Gittim bir doktora. Kan tahlili, sonuç FSH 40.

Menopoza girdiiim. Hayat bana güzel arkadaş, ho hoyt!

Sonbaharda parti vereceğim! İlk adette “aklı başına gelsin” diye atılan minik tokat olsun da son adette herhangi bir anane olmasın; mümkün değil. Bundan böyle olacak arkadaş. Meno-party hazırlıkları başlasın o zaman.

 

 

5 Yorum

Filed under ben yazdım, saglik

Ülkenin en eski blogunu okumaktasınız.

Blog’un weBLOG/internet günlüğü olduğunu bilmeyen bir çok insan var. Kişisel günlüktür bunlar. Kozmetik ya da yemek blogu olmaz. VE evet, bloğum diye yumuşak ge ile de yazılmaz.

Buralar benden sorulur derken ciddiyim. Çünkü 10 yılı geçti blog yazarlığım. Daha nice on yıllar yazacağım.

Bloglar ve Bloggerler üzerine bir araştırma yapan; geçen yıl İstanbul üniversitesinde Blog yazarları çalıştayı düzenleyen ve kendisi de ülkenin en eski bloggerlerinden biri olan Evren, uzun zamandır yaptığı araştırmaları yayınladı.

bana gelen maili şu şekilde:

Merhaba İpek,
Epey bir süredir Türkiye’nin en eski ve hâlâ güncel blogları listesini hazırlamakla meşguldüm ve nihayet yazıyı yayımlayabildim.
Sen de ilk Türkçe bloglar arasında yer alıyorsun. Blog yazarlığındaki istikrardan ve Blog kültürüne sağladığın katkılardan dolaya seni tebrik ediyorum.
Listede yer alması gerekirken gözden kaçan blogların da haberdar olması adına listeyi paylaşman faydalı olabilir.
İyi çalışmalar diliyorum.
Doğrusu heyecan verici.

Kendimle gurur duyuyorum. İnternetin adını ilk duyduğum mecra olan Yurtsan Atakan’ın Hürriyet gazetesindeki yazıları (90’lar), ilk mailimi almama vesile olan Atilla Atalay ve “blog açsana” diyen babamın desteği ile internetteki varlığımı 96’dan beri sürdürmekteyim.

Eşimle icq’da tanıştık.

Kızım doğmadan önce anne-bebek yahoo gruplarına üye olarak bebeklerle ilgili herşeyi öğrendim. Çocuklarımı da internetle büyüttüm açıkçası.

Sonra da çocuklarıma mirasımı dile getirebilmek için, özgürce konuşabilmek için, kendi blogumu yazmaya başladım.

Şu an, internet benim hayatımın çok önemli bir alanını kapsamakta. Geleceğin internette olduğuna inanıyorum.

Müteşekkirim.

Bir şekilde arama yaparak bloga gelen ve yazılarımı okuyan, paylaşan, yorum bırakan herkese.

 

5 Yorum

Filed under ben yazdım, bilgisayar, blog işleri, internet, konuk yazar, severim paylasirim

Hamsin, Zemherîden kemsin! yani Winter is Coming!

Eski takvime göre kış girmek üzere.. Gerçi eski takvimi bilmezsiniz şimdi siz. Aşağıya alıp zenginleştirdiğim yazıyı zamanında Eşkili Ufak Sözlük’te Kadim Antep Takvimi adı ile yayınlamıştım. Biraz da blog şenlensin..
image

 §..§..§..§..§..§..§..§..§..§..§..§..§..§..§..§..§..§..§..§..§..§..§..§..§..§..§..§..§..§..§..§..§

Eski zamanlarda bizim insanlarımız hiç şaşmaz bir takvime bakarlardı, hava takvimine.. Yıl iki kısımdı o zamanlar.. Hızır ayları ile Kasım ayları..

Hızır ayları 5-6 Mayıs Hıdırellezde başlar. 186 gün sürer.

Kasım ayları: 7-8 Kasım’da başlar. Şubat ayı 29 çekerse 180 gün, yoksa 179 gün sürer. Son 29-30 günü baharı işaret eder artık kışın şiddeti azalmıştır, Kasım 150 yaz belli denir.

Kasımın 105’inde (20 Şubat) birinci cemre , 112’sinde (27 Şubat) ikinci cemre, 119’unda (6 Mart) üçüncü cemre düşer.(havaya, suya, toprağa)

 

 

Kış 90 gün sürer. 40 günü zemherî 50 günü hamsin.

20 Aralık: zemherî baslar. (bkz: zemheri zürefası) ..Kırk gün anlamında arapça Erbain de denir. Ocak ayı sonuna kadar devam eder. İlk 9-10 günü KARAKIŞ‘tır.

Derler ki: “Zemheride kar yağmasından, kan yağması iyi”
Zemheride yağan kar uzun zaman yerden kalkmaz, ekinler ekilemez, insanlar da hayvanlar da açlık çeker ölürler. Kan yağsa bundan iyidir….

 

1 subatta hamsin‘ler baslar. Tamamı 50 gün sürdüğünden hamse de arapça 5 olduğundan bu elli güne arapça elli anlamında hamsin denir.

Bu konudaki antep atasozü ise : Hamsin, zemheriden kemsin’dir.

4 bölümdür. her biri 12,5 gün sürer.

 

Sırasıyla

1- sad-ül debah: Kışın en sert zamanı. Arabın devenin karnına girmesi (bkz: arap devenin karnina girdi)

2- sad-ül bellah: yoğun yağmurlu çamurlu günler,  arıkların taştığı dönem.

3- sad-ül söğüt: söğüt dallarının yeşermesi

4- sad-ül kabayı: Kışın bitişi. Bununla kafiyeli olarak “sadül kâbâyi , çıkar abâyı” derler.
Bu hesapla 22 Mart’ta kıs biter ve bahar başlar. Güneş Koç burcuna girer.

Gerçi Nisan da boş durmaz, ilk haftasında bir soğuk patlatır… Kork Avril’in Beşinden, öküzü ayırır eşinden.. diye duyrulur bu da.

Dediğimi yazın bir kenara. Kış geliyor..

 

Yorum bırakın

Filed under aile, ben yazdım, kültür, severim paylasirim

Blogun eskisi makbuldür.

Bir tanıtım etkinliği için geri dönüp bakmasam farketmeyeceğim, 19 Ağustos’ta 10. yılımı doldurmuşum! 

kendimi iyi hissettim. 

Maşallah bana. 

Ve nice nice yıllara! 

wpid-wp-1440666194019.jpeg

 

Teamüllere göre, çekiliş mekiliş yapmak lazım şimdi. Ay heyecan heyecan. 

 

12 Yorum

Filed under arkası yarın, ben yazdım, blog işleri, internet, kültür, severim paylasirim

İnstagram Eserlerim -i-

20140102_134430_opt

Kahve rengi olur fincanının içi,

Köpüklü ortaların tepside üçü,

Instagram dediğin iğneli fıçı

Atıp düşmanları sallamam lazım.

xoxo

Espresso içer koyarlar resmi

Bardağın üstünde yazılır ismi

Sen bayılırsın, beğenmez kimi

Ağzinin payını bol vermem lazım

xoxo

Fincanında var kırk yıllık hatır

Gönül kırar lafla, aratmaz katır

Ipeka bunaldı, alıp da satır

Alnının çatına vursam ne lazım?

 

4 Yorum

Filed under ben yazdım, instagram, internet

Karış karış karıştırdım bugün.

Uzun zamandır gerek tembellik gerekse kıyamamaktan yapmadığım bir şeye başladım, arka odada birikmiş kolileri boşaltıyorum. Neler attım neler, koskoca koliden geriye bir kutu malzeme kaldı, geri kalan herşeyi yırttım, yaktım. Saçççma sapan kartvizitler biriktirmişim.. Hayret miktarda ıvır zıvır. Ki ben de freecycle bir insanım, hiç tutmam evde ya satarım, ya atarım ya veririm. Bunları ne tür bir duygusallıkla tutmuşum bilmem..

öncesi..bir koli birikinti

öncesi..bir koli birikinti

sonrası.. bu kadaaaar

sonrası.. bu kadaaaar

O arada sevgili(!) okulumun yıllığını buldum. Yıllıkta okuldaki en samimi arkadaşlarıma göz attım, derken aklıma düştü, “ya benim en iyi kankam Rayan’dı. Ne oldu kıza bir aranayım” dedim.

200 kişilik sınıfta türlü çeşitli öğrenci oluyor tabii, bunlardan bazıları da değişim öğrencisi, ve Rayan da benim sınıfımın Tanzanyalı değişim öğrencisiydi. 4 senede bitirdi okulu, gitti memleketine. Ben 6’ya uzattım onu da ite kaka geçtim açıkçası. Kendisi bildiğin zenci, dünya tatlısı bir kız. Ben sarışın, mavi gözlü bir başka tatlı, ikimiz Benetton reklamı gibiydik. Yanyana..

Süper not tutardı. Üstelik arapça yazardı, notlarını aldığım için deli olurdum. Arap alfabesiyle yazılmış kimya notlarını hayal ediniz… Sayesinde arapça okumam ilerlemişti. Kullandıkları dilin adı Swahili. Bana biraz da Swahili öğretmişti. Kanlı canlı olmasa da güzel Türkçe öğrenmişti.. Aramızda sürekli İngilizce konuşurduk. Okul günlerimin en güzel tarafıydı Rayan..

Zaman zaman aradım nette kendisini. Kısmet bugüneymiş. Teknoloji yeterince ilerlemiş, dünya mandalina kadar küçülmüş.. Rayan’ı bu sefer başarıyla buldum. Hatta görüntülü görüşme yaptık, çok güzel bir sürpriz oldu ikimize de.

Koliden Rayan çıktı yani..

Yıllığı da yaktım. Berbat bir anıydı, kurtuldum.

O kadar ayıklama, yakma bilmemne sonucunda öğleden sonra oldu tabii, pis ve is kokar şekilde kızı okuldan almaya gittim saç baş o biçim.. :) İyi ki cam filmi diye bir şey var..

 

2 Yorum

Filed under ben yazdım, freecycle, insan olmak