Category Archives: aile

Anneler Ticaretin Katili

Hayatının bir anında şu manzarayı bizzat yaşamayan ya da görmeyen var mı? Elinde çatala takılı ya da ekmeğe gömülü bir köfteyle el kadar bir çocuğu kovalayan ve “son lokma oğluşum /hadi prensesim aç bakiim kocaman” diyen anne. Ve gücü yettiği yere kadar kaçan, ısrar manyağı olmuş çocuk.

Bu ısrar hayatın ilersinde de bitmez. Niyeyse anneler eve gelen misafirleri de delice darlarlar.

Terlik al. Terlik giysene. Nasıl? terlik giymiyor musun? Aa. bak baba terliği de var rahat edersin büyük büyük. Terliksiz olur mu canım? Terliiiik. Ne demişler “ayağını sıcak tut başını serin..” Ay oraya oturma burası daha rahat. Arkana kırlent koyayım mı? Rahat mısın? Kahveyi yapayım ben, konuşuruz. Canım çay da içeriz de, bir yorgunluk kahvemi içersin artık. Sade yapayım diyetteysen? Çarpıntı filan yapmaz ayol. Misler gibi Türk kahvesi, taa Erenköyünde bir kahvecimiz var orada tazecik kavurup çekiyor adam. İlahi. Hadi fal bakarım iç sen. Yanına bitter çikolata alsana, ay ikrama ne gerek var sen yabancı mısın? Çekiniyorsun ben anladım dur şekerliği koyayım şuraya. .draje ye. o altta zeki müren göbeği de var, bayılırım. Allah aşkına bir tane daha al. Bayramdan kalma değil merak etme dağıttık çocuklara kalan şekerleri. çayın yanına da börekleri attım fırına. Ne demek yemem? darılırım. patatesli börek sevmezsin diye poğaça da pişirdim. Kıymalı, hem kıyır kıyır oldu ağzına layık. Kısır da var tabii, ama tuzlular bayar diye kek de çırpıverdim geceden. Puding yaptı kızım teyzesi, mutlaka tatman lazım. Hayatta bırakmam bak. Oturduğumuz kadar yeriz ayol. Her gün mü geliyorsun sanki.. Rejimini evde yap canım, yarın rejim bugün hücum. Uzat tabağını turşudan da vereyim. Safra keseni aldırdın, dokunuyor öyle mi? Bu sarımsak dokunmaz merak etme, orcinal taşköprü bu. oralara gidip getiriyor bizim dünürler. Zaten turşuda hissetmez bile insan ayol. Bi lokmacık yemedin yahu sen. Tok ağırlamak zor gerçekten. Yemeğe kal bari. Ant verdim bak. “

Bu terbiyeyle yetişince elma almak için dükkana girip, elma varsa da yoksa da dakikalarca süren esnaf ısrarı ve tezgahlamasına karşı çıkamıyorsun ki.

“Ablacım tam sana göre kalıbı, bir dene almak zorunda değilsin, ya sen giy. giyyy. hah. yeşili de gözlerine uydu bak. ablam ha mavi ha yeşil bak aynaya. dön dön bak. bak diyorum bi. kırma kardeşini. hah. (zıbamk diye tezgaha bir kot atılır) şimdi bu kottan da çok satıyoruz bu sezon, herkes bizden alıyor, bunu da al bak, giy evde, beğenmezsen getirr. (Kafa yana sallanır) içli dışlı takımlarım geldi somon rengi mi mint mi giyer ablam? ikisini de al. bak bu fiyata bi daha da bulamazsınn. giymezsen seneye sakla bulunmuş gibi olur. tam mevsimlik. demişken çok güzel yün karışımı çoraplarımı bir görr. enişteme yeenime ikişer üçer al, kışın dua edersin bana. triko var delikanlıya göre. ama yok böyle bir triko, eski sezon olduğundan gelişine bırakıyorum çalan vermez billahi. bir de şu ihraç malı penyelerimden illa ki veriyorum, bizim hanım da evde aynısını kullanıyor, çok memnun, yıka yıka giy taş gibi penye, evladiyelik. kart mı nakit mi? ”

Yeterin ayol! Esnaftan da tezgahtardan da tezgaha gelmekten de bık-tım ben. İstemiyorum. onu da istemiyorum. yemiyceeeem.

Reklam

2 Yorum

Filed under aile, alışveriş işleri, çocuk, kültür, saçmasapanlıklar

Örf Zörf Sevmemem

Efenim bizim sülale çok eskilere dayanır. Ve sabit, taşa kazınmış örflerimiz vardır.

Dedegil ortak alanda, mesela oturma odasında, mâaile, tek ampul altında, tek soba başında radyo dinleyerek geçirmiş gecelerini. Aynı onların dedelerinin dedelerinin dedeleri orta asyadayken tek çadırda tek ateş başında daire çizip oturdukları geceler gibi. Zaman yolculuğu olsa o günlere gitsem, çevremi hiç yadırgamam.

Başı ağrıyan, derdi olan, sevinci olan hiç kimse ayrı baş çekip odasına geçemezmiş. İlla hep beraber yemek, hep beraber oturup AJANS dinleme. Küçükler susacak, sadece büyükler konuşacak.

Babagil aynı şeyi sürdürdü. Salonda oturacağız, onun dediği kanalı izleyeceğiz, ajans/futbol/futbolun yorumu/32. gün/açık oturum…neymiş dünyada ne oluyor öğrenelimmiş. en son: “saat 10 yatağa kon”.

Bir video filmi kiralayalım?..yok.

başka kanalda dizi var.. yok.

evde iki TV daha var bırak gidip arka odada ona bakalım biz? yok.

odama gidip kitap okuyayım? yok.

Allahtan Anadolu Lisesine gidiyordum da “dersim var” deyip odama fıyabiliyordum. Ben çocuk olabilirim ama haklarım var. kime anlatıyorsun. ilişki tamamen efendi ve köle ilişkisi.

Hele yazın bir ay dedemlere giderdik.. işkencenin sunturlusu. Sofra kur sofra topla, sonra verandaya.. önde küçük bir bahçe, ondan sonra küçük bir sokak.. sonra karşı evin bahçesi. manzara bu. plastik sandalyelerde arkan uyuşana kadar otur. gerekirse çay kahve ikramı. sivrisinek gelmesin diye de karanlıkta.

ben gideyim TV izleyeyim içerde? yok

bak buradan yunan televizyonu çekiyor ne güzel ingilizcem gelişir? yok.

bisiklete binip sahile ineyim? yokkk

bizimle otur.

e BEN sizinle niye oturayım? benimle konuşmuyorsunuz ki? Ortak bir mevzumuz yok. ben sizin mevzuları bilmiyorum/önemsemiyorum, siz benim yaşıma uygun sohbetten acizsiniz.

bir adet 12-13 yaş genç. (bir 35’lik, bir 45’lik, iki atmışlık) 4 erişkin ve bunalım dolu geceler.

Benim ortamda var olmama aldıran yok, insan değilim, saksıyım ben.

***—***

Kuzenlerimle, yeğenlerimle, çocuklarımla bire bir ilgilenirim. İlgilerine heveslerine göre konuşur, soru sorar dinlerim. Usûlen dinlemem, öğrenirim. Aynı ortamdaki her bir insanla eşit miktar sohbet etmeye özellikle gayret ederim. Evin kedisinin bile halinin hatrının sorulmaya, bilinmeye, sevilmeye ihtiyacı var.

Yemişim “aile birlik ve beraberliğini”. Beni soran olursa whatsapp’tayım.

1 Yorum

Filed under aile, çocuk, mental abuse, saçmasapanlıklar

Anneler günümüzü şeyederim. EE..

Gerçekten sinir olduğum bir “kibarlık budalalığı” var. Politik doğruculuk/Kartaneciliği.. (*)

Aman alınmasın, aman gücenmesin, vay darılmasın diye göze göz diyememek..

anladın sen onu..

“Kör deme körler alınır, âmâ de.

Artık âmâ deme, özürlü denecek.

Niye özürmüş? Ne demek o? özür olur mu? Engelli. Görme engelli diyeceksin.”

ayyh. el döşte iç kasılması efekti.

-*-

Anneler günü.

AA kutlamayın annesi olmayan çocuklar üzülüyor.

Çocuğu olmayan anneler perişan oluyor.

Kutlamayın!

Sessiz Kutlayın!

Kutlamadan önce Sezaryen mı doğurmuş kontrol edin, öyle anne olmaz, vajinasından çocuk çıkıp çıkmadığına iyice emin olun.

Suni yoldan tüp anne olanları iyice az kutlayın, kedi köpeğe annelik edenleri asla kutlamadığınız gibi kınayın, üvey anneleri kutlarmış gibi yapıp saçını çekin.

YOK YA? SANA NE???

SA NA NEEE???

Hayır kutlamazsan bu kurtlu ekip bu sefer “yazıklar olsun! bir tanecik anneniz, canını kanını sütünü verdi, yıllarca saçını süpürge etti.. bir gününü dahi çok gördünüz.” gibi bir şey pörtletecek. Çünkü kurtluluk. Çünkü bok çömçeliği. (**)

E bize ne tam olarak? Mesela ben de paskalya kutlamıyorum. Kimsenin de paskalyasına karışmıyorum, ne güzel işte iki gram sevinsin birşeyler kutlasın insanlar.

Anneler günü, babalar günü. Kutlayan kutlasın, kutlamayana karışmasın. Kutlamayan kimseye karışmasın. “öksüzlere nanik yapalım, oh canımıza değsin” günü değil zaten. Olayı bir festivale çevirmiyor kimse.

Babam rahmetli oldu. Babalar gününde fazladan bir fatiha okuyorum, sevgilerimi iletiyorum bitti gitti. Çevremde, rastladığım tanıdığım babaların babalar gününü kutluyorum, seviniyorlar. Çok büyük bir mevzu değil. Kutlayan kutlasın, kutlamayan da kutlamasın. Bir anneniz ve bir babanız var. Evet var. Ölü olabilir, ölse daha iyi demiş olabilirsiniz. Seversiniz sevmezsiniz. İşinize bakın. Herkes işine baksın.

Anneler günüm de kutlu olsun. İki evladımız var, Allah cümlesininkini bağışlasın.. Üç kedimiz.. bir şekilde koruyup kolladığımız annelik ettiğimiz şeyler. Bize annelik edenler. Allah razı olsun.. Çok da güzel kutlarım.

Kutlu olsunnn. Oooh.

(*) politically correct

(*) snowflake

(**) bok çömçesi: (Çömçe= eski dilde kepçe.) Antep ağzında bok karıştırmaya bayılan, tek işi bok karıştırmak olan kişiye verilen ad.

2 Yorum

Filed under aile, çocuk, insan olmak, saçmasapanlıklar

İpek nasıl? Selam söyle…

Çoook eskiden mektupla haberleşilirken, herkes de okur yazar bile değilken.. Tüm ailenin, eşiktekinin beşiktekinin ince ince halini hatırını sormak adetti. Sorulmaz da unutulursa insanlar küs kalırdı. Aylar yıllar sonra birilerinden haber almak, haber yollamak mühim bir olaydı her evde.

Sonra evlere telefon bağlanmaya başladı. Hatta her evde olmazdı, babam doktor olunca kendisine “tercihli” telefon bağlandı. Komşular rica ederlerdi acil durumda gelip telefon edebilmek ya da telefon bağlatmak için.

Ve zaten telefon görüşmesi çok pahalı bir şeydi. Bir ailenin hatta bütün sülalenin tek bir telefonu olunca, iletişim kıymetli hale gelirdi.

Telefon öyle laklak etmek için kullanılmaz, telefonla görüşme adabı ortaokulda ders olarak gösterilirdi. Telefon eden “Allo, ben İpek Tuz, Nisa Buz hanım evde mi?” derdi, telefonu açan kişi de “benim İpek hanımcığım” ya da “evde efendim hemen çağırayım” der, İpek hanım Nisa hanıma kısaca hal hatır sorduktan sonra derdini yine kısaca anlatır, cevabını dinler sonra da “oldu Nisa hanımcığım, ailenize selam ederim/hürmetlerimi iletin” “siz de ev halkına selamlarımı söyleyin” der ve arayan kişi “Allahaısmarladık/görüşmek üzre” der kapatırdı.

Bu kural günümüzde halen geçerlidir. Whatsappta en son mesajı ilk mesaj atıp görüşmeyi başlatan kişi atar; karşıdaki sonradan emoji vb göndermez. Söyleyeceklerinin bitip bitmediğini buradan anlarız.

Neyse efendim, bu selam söyle kelam söyle lafı bitmedi gitti. Artık bireysel cep telefonlarımız var, üstelik telefonla görüşmemek hakkına sahibiz. Mümkünse aranmak bile istemiyoruz, gün boyu, iki whatsapp mesajıyla çözebileceğim şeye çenemi açmak istemiyorum. Çünkü insanların neden bu kadar gereksiz konuştuklarını anlamıyorum. Havadan sudan konuşabiliyorlar.. Dün TV’de izlediğini, ne yediğini, yolda gördüğünü anlatmayı seviyorlar. Bilmiyorum neden… Bu da benim defom olabilir.

Ha bir de, “herkes nasıl” deyince “iyi iyi” diyorlar, sonra bakıyorsun oğlu evlenmiş, kızı ameliyat olmuş, kocası köpürmüş, eltisi seyirmiş bilmem ne.. haber vermiyorlar. “tek tek sormamışım ki?”

Ne bileyim ben? kimde ne gelişme varsa özet geç, haber ver işte. Karşındakinin (bu durumda benim) ne kadar aptal olabileceğini tahmin bile edemezsin. Haber varsa o haberi ver kardeş.

sonra “aa sen yeni mi duydun, Pınar sana söylemedi mi?”

“söylemedi cinskopat” bir haber varsa söylenir arkadaşım. En yakınından duymalısın. Haber yoksa sırf dedikodu için “İpek nasıl, eltisi nasıl, görümcesi ne yaptı” soruları bitiriyor beni.

Neyse sinirlenmeyeyim… evet ne diyorduk? Selam.

Söyleme abicim bana selam. Eşim iş dolayısıyla günde 70 kişiyle görüşüp mesajlaşıyor. Yüzde seksenini tanıyorum az çok. Her biri niye selam söyler bana?

-“İpek nasıl?”

-“iyi iyi”

-“selam söyle”.

Nasıl olduğumu bilmek istiyorsan aç kendin sor. Bana da selam söyleme, ASLA. Beni niye sormadı diye küsmem.

“üzerimde kalmasın, sana ümmet-i Muhammed’in selamı var”

yav yürü git.

Yorum bırakın

Filed under aile, saçmasapanlıklar, whatsapp

Küs

İnsan prensipleri için yaşamalı.

Zamanında büyükbabam Çanakkale’de ikinci defa askerlik yaparken, (1943-44 sanırım) ve babaannem yatalak kayınpederine ve üç küçük çocuğa evde dikiş dikerek bakarken, büyük hala babasının elinden imza alarak evin tapusunu üzerine geçirtmiş.

Büyükbabam askerden dönünce biricik kız kardeşinin attığı kazığa sinir olmuş. Görüşmeyi kesmişler. Adını bile bilmiyorum şimdi. Ne de kuzenlerimi tanırım.

Küseriz. Sülalemiz böyle. Allaha havale eder, ilişkiyi keseriz.

Mesela yıllar evvel eşimin babası vefat etmiş, ne amca ne hala üzerlerine düşeni yapmamışlar. Kayınvalidem görüşmez, biz de tanımayız o tarafı. Bir dönem aile ağacı çıkartırken arayıp buldum, şimdi kuzenlerden biriyle haberleşiyoruz. İyi çocuk aslında. Pekala aynı şehirde olsak görüşülür. Ne bileyim…

Neyse biz evlenirken eşimin baba tarafından kimse yok ortada, anne tarafından tek aile büyüğü de dayı bey. Hürmette kusur etmedik saydık sevdik, görevlerimizi yaptık, bayram seyran ziyaret ettik. Ne çocuğumuzu görmeye evimize geldi, ne “bir ihtiyacınız var mı oğlum” dedi.. Eh tamam olabilir.. ama sonra babam vefat etti. Bir taziye ziyaretinde bile bulunmayan dayı beyle de ben küstüm. Ne çocuklarımı bilir ne çocuklarını, torunlarını bilirim. Bu kar o dağa da yağar dedim, Allaha havale ettim.

Toksik insanlar.. kimi doğrudan zarar verir, kimi hiç bir yaraya merhem olmaz.. Aynı kapıya çıkıyor.

İlişkiyi kesin.

2 Yorum

Filed under aile, insan olmak

Sev ama Eziyet Etme

İlişkilerde şiddet türleri, eziyetler.. bilerek ya da bilmeden yapılan işkence..

Sadece kadın erkek değil, ebeveyn çocuk dahil her tür sosyal ilişkide cismi var ismi yok eziyetlere tanımlar… Ghosting, gaslighting, stashing….

Bütün bunlar birer kırmızı bayraktır. Birinden biri varsa o ilişkiden ilk fırsatta kurtulun. “Ama sevdiğinden yapıyor, ama herkes öyle…” diye bir bahane olamaz.

Mehmet Coşkundeniz’in çok açıklayıcı yazısı için lütfen tıklayın: iliskide psikolojik siddetin turleri

İlişkide psikolojik şiddetin türleri
GHOSTING (HAYALET DAVRANIŞI)
ZOMBIEING (HORTLAMA)
STASHING (SAKLAMA)
BENCHING (KENARDA TUTMA)
BREADCRUMBING (YEMLEME)
CUSHIONING (TAMPONLAMA)
LOVE BOMBING (AŞK BOMBARDIMANI)
HAUNTING (MUSALLAT OLMA)
MANSPLAINING (ERKEK SÖYLEMİ/AÇÜKLAMA)
GASLIGHTING (AKIL KARIŞTIRMA)
JEALOUSING (KISKANÇLIK)
LYING (YALANCILIK)

–.–.–.–.–.–.–.–.–.–.–

Ayrıca yeri gelmişken 3 sevgi türü’nü de tekrar edelim: Eğer türü sevgi, çünkü türü sevgi ve rağmen türü sevgi…

Alıntı ekşisözlükten:

“bir deyişle de sevgi üç türlüdür:

birincinin adı “eğer” türü sevgi. eğer iyi olursan baban, annen seni sever. eğer başarılı ve önemli kişi olursan, seni severim. eğer eş olarak benim beklentilerimi karşılarsan seni severim. bir şarta bağlı sevgi. karşılık bekleyen sevgi. sevenini, istediği bir şeyin sağlanması karşılığı olarak vaat edilen bir sevgi türüdür

ikinci türe geçiyoruz. “çünkü” türü sevgi. bu tür sevgide kişi bir şey olduğu, bir şeye sahip olduğu ya da bir şey yaptığı için sevilir. başka birinin onu sevmesi, sahip olduğu bir niteliğe ya da koşula bağlıdır. örnek mi? seni seviyorum. çünkü çok güzelsin (yakışıklısın). seni seviyorum. çünkü o kadar popüler, o kadar zengin, o kadar ünlüsün ki. seni seviyorum.

ve işte sevgilerin en gerçeği. üçüncü tür sevgi “rağmen” diye adlandırılan türdür. bir koşula bağlı olmadığı için ve karşılığında bir şey beklenmediği için? “eğer” türü sevgiden farklı bu. sevilen kişinin çekici bir niteliğine dayanıp böyle bir şeyin varlığını esas olarak almadığı için “çünkü” türü sevgi de değil. bu üçüncü tür sevgide, insan bir şey olduğu için değil, bir şey olmasına rağmen sevilir. güzelliğe bakar mısınız? rağmen sevgi. esmeralda, quasimodo’yu dünyanın en çirkin, en korkunç kamburu olmasına rağmen sever. asil, yakışıklı, zengin delikanlı da esmeralda’ya çingene olmasına rağmen tapar. kişi dünyanın en çirkin, en zavallı, en sefil insanı olabilir. bunlara rağmen sevilebilir. tabii bu sevgiyle karşılanması şartı ile. burada insanın, iyi, çekici ya da zengin konum edinerek sevgiyi kazanması gerekmiyor. kusurlarına, cahilliğine, kötü huylarına ya da kötü geçmişine rağmen olduğu gibi, o haliyle sevilebiliyor. bütünüyle çok değersiz biri gibi görünebiliyor ama en değerli gibi sevilebiliyor, yüreklerin en çok susadığı sevgi budur diyor. farkında olsanız da, olmasanız da, bu tür sevgi sizin için yiyecek, içecek, giysi, ev, aile, zenginlik, başarı ya da ünden daha önemlidir.06.10.2005 12:17 kakay

Yorum bırakın

Filed under aile, çocuk, insan olmak

Dava deve oluyor(1)

Memlekette rahmetli amcamdan kalma bir dükkanın 1/6 hissesine sahibim.

Herhangi bir şeyin 6’da biri devede kulak sayılabilir. Örneğin dükkanda bir kiracı berberlik yapıyor ve aylık 900 kira ödüyor. (İnşallah.. çünkü ortada kontrat yok, para elden alınıyor.muş) bana ayda 150 lira düşüyor. Eh. Şükür.

Ama o da aylarca gelmiyor. (Upuzun bir hikaye). Amcam sizlere ömür terk-i dünya edeli 10 yılı geçti. Benim de içime daral geldi.

Diğer ortaklara payımı teklif ettim almadılar. Olabilir, mecbur değiller. Satalım diyorum,”kriz var ucuza gider.” Diğer ortaklarin hâli vakti yerinde maşallah ihtiyaç yok demek ki, ne diyeyim.

Ucuza da olsa gitsin, ben beklediğim paramı alayım bitsin bu iş dedim.

Bitmedi. 2017 mayista izale-i şuyu davası açtım. Ortaklığın giderilmesi anlamına geliyor.

Avukat buldum, para ödedim.

Defalarca tebligatlar yazıldı taraflara, masraf ödedim. Ve ptt sayesinde tebligatlar iletildi iletilmedi, bir iki duruşma tebligat beklenerek geçti. Whatsapp çıktı ne fayda..

Iki kere keşif yapıldı. Harcırah, bilirkişi ücreti ödedim.

İcra yoluyla satış kararı nihayet verildi. 3. yıl bitiyor. Ve şimdi 5.000 TL ilan bedeli istiyor mahkeme.

Gazete mi kaldı ne ilanı!?

Tüm masrafları satış sonrasında geri alabileceğim de.. yeter da! Hakkımı almak için manasızca para harcıyorum. Dolar oldu şu kadar..

Satış bedelinden hisseme düşenin bir kısmını borç harç mahkemede yedim. 3 yıl süren çok basit bir dava. Ve icradan satılacağı için yarı fiyatına satılacak. Yazık.

Hadi bizim durum müsait, dava açabilecek paramız var.

Ya olmasa?

Adalet mülkün temeli, amenna. Mülk nasıl olsa da vefatı müteakip anında yeni malikine geçebilse? Bu kadar alengir şart mı?

Sinirliyim blog. Vermeyeceğim 5000. Beklesin.

2 Yorum

Filed under aile, arkası yarın, soruyorum, şikayetlerim

Seninle Başlamadı. Çünkü, Fadile’yle başladı…

Yesyeni bir mevzu dönmekte. Aile dizimi.. recall..theta..healing..doing..making.. affeding..unutung.. faking…şarlataning.

Şurada bir kapı açayım.. O kadar şifalı bir şey madem, uygulayıcısı keramet sahibi bir kişi.. bin tele almadan hayrına yapıversin. Bu şifacılar bin kişi olsalar (ki fazlası vardır eksiği yoktur) ve günde üç kişiyi düzeltseler… 3×1000= 3.000/gün=90 bin/ay=yılda bir milyon vatandaşı pırıl pırıl ederler. Daha ne isteriz?

Ama işe para girdi mi… aynı hesabı o taraf yapmakta. “günde 3 kişi düşse.. her birinden bin gayme alıversem, kdv fiş fatura yok nakit olaraktan..” temiz üçbin.. haftada eder 15-20 bin. ayda 60-70 bin ferah feza. Allah bin bereket versin”

Bunun videoları internette, reklamları instada ve kitapları tüm seçkin kitapevlerinde ve amazon’da mevcut. İşin güzel tarafı şu.. İnsan psikolojisi işte, inanmak istiyor. En sivri akıllı çakal geçinen bile “nedeni bu” dedin mi “haaa..ben de tahmin ediyordum bi şey var belliydi” deyip feraha eriyor. Sorgulamadan iman etmek çook güzel bir şey.

Bir miktar okudum ben de bu konularda, hemen beleşe yorum yapayım. Tamamen kişisel görüşüm, kişisel mizahım.

Atıyorum sinüzitten muzdaripsin. Gidip soruyorsun bu keşişe, o da sana anlattırıyor deden kimdi, nenen kimdi, kime ne zaman ne oldu, ailende cemaziyülevvelini döküyorsun… İçinden birini seçip “aha bulduk gördün mü, dedenin halasının görümcesinin eltisinin kaynı belsoğukluğuna yakalanmış.. şimdi senin bu sinüzitin ondan var. az bile..” diyor.

Sen de burnunu çeke çeke “oh vallahi öğrendim rahatladım” diyorsun.

Hey yavrum hey yer miyiz biz? Bunun piri Fadile’ydi be. Hepinize nal toplatır sağsa Allah selamet versin, öldüyse rahmet eylesin.. Evlere temizliğe giderdi. Ama temizlik hikaye. Asıl numarası falcılıktı.

Saat onbir oldu mu, kahveler içilir fallar yatırılırdı. Fadile de bezi kovayı bırakır, koltuğa geçerdi. Bir ayağını altına alır, öbürünü dizinden diker, kolunu da bu dizine dayar kahvesini içerdi. Kahveler biter, fallar yatırılır, o fal soğuyana kadar Fadile son gittiği evin dedikodusunu satar. En sonunda fincanını açar şööyle bir bakar..

“Senin misafirin gelmiş..”

“aa geldi evet. yengemler bizdeydi gece”

“evet. ne konuştunuz?”

“küçük oğlu işten çıkarılmış onu anlattı”

fincana göz atılır. sessizlik.. ağzına bakarsın..

“sizin ailede birine kötü bir haber gelmiş.. kim?”

“ee..kim acaba? eltimin kapısından paspası çalınmış..o mu?”

fincandan HD olarak biraz izler.. evet odur.

“evet o. bir de mektup mu desem telefon mu desem uzak bir yerden haber almışsın”

“vallahi doğru amcam aradı Ankara’dan”

Kadın biiir bir öttürüyor karşısındakini; misafiri gelmeyen, şehir dışında akrabası olmayan mı var.. sallıyor kafadan ya da geçen seferden hatırladıklarını söylüyor…sonra susup dinliyor, işine geleni sana geri satıyor.

Falına bakılan da Fadile herşeyi bildi yine diye aval aval kalır, kahve bitince Fadile’nin eline bahşiş sıkıştırılır, yine gelmesi rica edilir, yolculanır. Temizliği de kendin yaparsın. Sonra da herkes birbirine Fadile’nin ne kadar temiz kalbi olduğunu, herşeyi bildiğini, üç harflileri olduğunu, her yerden haber aldığını anlatır.. Kadının piyasası iyice yükselir, boş günü kalmaz…

Sen doğmadan önce ya da daha ananın karnındayken olup biten ıncık cıncık bir takım dertler dna’yla sana aktarılıyormuş, ondanmış senin başına bütün gelenler. Büyükbaban 1954’te babaanneni tokatladığı için bel fıtığından çekiyormuşsun meğerse. Şimdi büyükbabayı affediyoruz. babaanneye sarılıyoruz onu çok sevdiğimizi söylüyoruz. içimizdeki yük kalkınca ferahlıyoruz evrene mesaj veriyoruz. Çok süperiz, herşeyle barışığız Mevlana görse çatlar kıskançlıktan o derece bir ermişiz.

Yürüyoruz ense traşımızı görsünler.

2 Yorum

Filed under aile, saçmasapanlıklar, saglik, sosyal medya

Nereden neden?

Arabam serviste, ikâme araç verildi. Araba kiralamadan gelen teslimatçı arkadaş “debriyaja basmadan çalışmaz” dedi.
Otomatik olarak sordum: “neden?”
Bana ne? Mühendis miyim, nasıl işlerse işlesin..işlesin de.. ben sorarım. Meraklıyım. Cevap alana, öğrenene kadar da giderim. Eğer birinci kişi bilmiyorsa, daha bilenini bulur ondan öğrenirim. İyi öğretmen benden fazlasını, girdisiyle çıktısıyla bilendir. Bana verecek cevabı yoksa.. benden de cahildir o zaman.
6 yaşındayım.. ramazan yine yaza denk gelmiş… üst kattakilerin 6 çocuğundan 4’ü kız, onlara hoca tutmuşlar kuran öğreneceklermiş. Şükran teyze haber göndermiş, bir kalem bir defter verin derse İpek de gelsin demiş. 3,5 yaşından beri okuyabiliyorum seneye de ilkokula başlayıp güzel yazmayı da öğreneceğim.. ders almam için gayet yeterliyim. Tamam, aldık defteri kalemi, bir de tülbent taktı annem üst kata çıktık. ders 1. elif be. tamam. çizdim güzelce evde de çalıştım okunuşlarına.. süper. Arapça öğreneceğim neler neler okuyacağım!
ders iki.. adam bir konuya girdi, laf lafı açtı.. “mesela evin tuvaleti kıbleye dönük yapılmaz” dedi. ben de “niye?” dedim.

Merak.. çocuk kafası. sorar. sor ki öğrenesin.. ve fakat adam cevap vermedi bile. ders de bitmişti, eve gittim. arkamdan haber göndermiş “İpek bir daha gelmesin”. aman canıma minnet. öğretemeyen öğretmene ben de gitmem zaten. hala da öğrenemedim arapçayı.

Montessori’yi babamızdan gördük arkadaş. Her şeyi anlatmayacaksın. İpucu vereceksin çocuk sora sora ilerleyecek, kendi çözümünü getirecek. Ki, öğrenecek. yaparak. bularak. sorarak.

Gökyüzü neden mavi, ölen kelebekler nereye gider, hıdırellez nedir, neden dileklerimizi yazıp gül dalına astık, hızır kim, cinqo de mayo ile tüm bunların ilişkisi ne? ve hatta tombalada niye çinko denilir?

Bu yüzden Youtube eğitimler bir yere kadar. Hazır lop anlatımla olmaz, interaktif olacak. kendimi Aİ olarak biryerlere kopyalasam keşke..

2 Yorum

Filed under aile, çocuk, kültür

Resmen İpek

Yıllardır dert olan (merak edene bu, bu ve bu ve daha bir suru) ikinci ismimi terk ettim. Kasım başıda avukatım davamı açtı, Ocak sonuna gün verdiler.

Duruşmaya kardeşim şahit olarak girdi. “Davacı benim ablam olur. Kendisini bu nedenle tanırım. Biz davacıya İpek ismi ile hitap ederiz. Ailemiz ve sosyal çevresi Xxxx ismi ile tanımaz. Kendisine İpek diye hitap eder. Uzun süredir kendisinin Xxxx ismini kullandığını görmedim. Duymadım. Benim söyleyeceklerim bundan ibarettir.” şeklinde beyanda bulundu (tutanaktan bire bir alıntı).

Ben umuyorum ki, kapıda hemen yeni kimliği düzenleyip verecekler. Yokmuş öyle şey.

Önce iki haftalık bekleme süresi varmış, sonra gazete ilanı, sonracıma kararın tebliği (15 günün sonunda kaleme gidip almaya çalıştım yazımı, “bizzat buradayım, bana tebliğ edin” dedim “yok avukatına göndereceğiz, tebliğin kağıdı imzalı olarak geri gelip dosyana konacak” dediler. :O)

En son karar yazıldı, resmen avukatıma tebliği gerçekleşti. Martı ortaladık bu arada. Ertesi güne randevu aldım nüfus müdürlüğüne dikildim sabah dokuzda.

Karar onlara ulaşmamış. !?!?

Adliyede nüfus müdürlüğünün kayıt masası varmış, oradan kayıt olacakmış evrakım. Ondan sonra kayıtta gözükürmüşüm. Ya Allah dedim..

Hepsinin önünde bilgisayar var ha. Evrakı alıp iki saatte yürüyerek gelirim adliyeden nüfusa. Ki içerde özel bölümleri varmış madem on dakikada masaya koyabilirim evrakımı. Da. gitmedim. işim var gücüm var kardeş.

Neyse üç beş gün sonra hastanede bi işim var, kayıt için “kimlik” dediler..söyledim TC’mi.. Veznedeki adam “İpek Xxxx’ti ama İpek olarak güncelliyorum” dedi. Anam ben bi sevin. Hemen e-devlete girdim evet! Düzelmiş. 5 dolu dolu ay sonra adım kısalmış…

Hop hemen nvi.gov.tr randevu alındı, ödemeler yapıldı, ailenin tümünün nüfus kaydı yenilendi. Orada işlemim sırasında sistemlerin kilitlenmesi ile geçen zamanı hiç anlatmayayım…

Sonundaaaa fotoğraflı toz mavi kimliklerimiz eve teslim edildi ve işlem tamam. Hayırlı uğurlu olsun, iyi günlerde eskitelim yenilerini alalım bol bol.

Sırada? İpek vs Bürokrasi raund2: ehliyet değişecek… veee pasaport başvurusu! Hadi bana kolay gelsin.

2 Yorum

Filed under aile, çocuk, severim paylasirim