Category Archives: kültür

Anneler Ticaretin Katili

Hayatının bir anında şu manzarayı bizzat yaşamayan ya da görmeyen var mı? Elinde çatala takılı ya da ekmeğe gömülü bir köfteyle el kadar bir çocuğu kovalayan ve “son lokma oğluşum /hadi prensesim aç bakiim kocaman” diyen anne. Ve gücü yettiği yere kadar kaçan, ısrar manyağı olmuş çocuk.

Bu ısrar hayatın ilersinde de bitmez. Niyeyse anneler eve gelen misafirleri de delice darlarlar.

Terlik al. Terlik giysene. Nasıl? terlik giymiyor musun? Aa. bak baba terliği de var rahat edersin büyük büyük. Terliksiz olur mu canım? Terliiiik. Ne demişler “ayağını sıcak tut başını serin..” Ay oraya oturma burası daha rahat. Arkana kırlent koyayım mı? Rahat mısın? Kahveyi yapayım ben, konuşuruz. Canım çay da içeriz de, bir yorgunluk kahvemi içersin artık. Sade yapayım diyetteysen? Çarpıntı filan yapmaz ayol. Misler gibi Türk kahvesi, taa Erenköyünde bir kahvecimiz var orada tazecik kavurup çekiyor adam. İlahi. Hadi fal bakarım iç sen. Yanına bitter çikolata alsana, ay ikrama ne gerek var sen yabancı mısın? Çekiniyorsun ben anladım dur şekerliği koyayım şuraya. .draje ye. o altta zeki müren göbeği de var, bayılırım. Allah aşkına bir tane daha al. Bayramdan kalma değil merak etme dağıttık çocuklara kalan şekerleri. çayın yanına da börekleri attım fırına. Ne demek yemem? darılırım. patatesli börek sevmezsin diye poğaça da pişirdim. Kıymalı, hem kıyır kıyır oldu ağzına layık. Kısır da var tabii, ama tuzlular bayar diye kek de çırpıverdim geceden. Puding yaptı kızım teyzesi, mutlaka tatman lazım. Hayatta bırakmam bak. Oturduğumuz kadar yeriz ayol. Her gün mü geliyorsun sanki.. Rejimini evde yap canım, yarın rejim bugün hücum. Uzat tabağını turşudan da vereyim. Safra keseni aldırdın, dokunuyor öyle mi? Bu sarımsak dokunmaz merak etme, orcinal taşköprü bu. oralara gidip getiriyor bizim dünürler. Zaten turşuda hissetmez bile insan ayol. Bi lokmacık yemedin yahu sen. Tok ağırlamak zor gerçekten. Yemeğe kal bari. Ant verdim bak. “

Bu terbiyeyle yetişince elma almak için dükkana girip, elma varsa da yoksa da dakikalarca süren esnaf ısrarı ve tezgahlamasına karşı çıkamıyorsun ki.

“Ablacım tam sana göre kalıbı, bir dene almak zorunda değilsin, ya sen giy. giyyy. hah. yeşili de gözlerine uydu bak. ablam ha mavi ha yeşil bak aynaya. dön dön bak. bak diyorum bi. kırma kardeşini. hah. (zıbamk diye tezgaha bir kot atılır) şimdi bu kottan da çok satıyoruz bu sezon, herkes bizden alıyor, bunu da al bak, giy evde, beğenmezsen getirr. (Kafa yana sallanır) içli dışlı takımlarım geldi somon rengi mi mint mi giyer ablam? ikisini de al. bak bu fiyata bi daha da bulamazsınn. giymezsen seneye sakla bulunmuş gibi olur. tam mevsimlik. demişken çok güzel yün karışımı çoraplarımı bir görr. enişteme yeenime ikişer üçer al, kışın dua edersin bana. triko var delikanlıya göre. ama yok böyle bir triko, eski sezon olduğundan gelişine bırakıyorum çalan vermez billahi. bir de şu ihraç malı penyelerimden illa ki veriyorum, bizim hanım da evde aynısını kullanıyor, çok memnun, yıka yıka giy taş gibi penye, evladiyelik. kart mı nakit mi? ”

Yeterin ayol! Esnaftan da tezgahtardan da tezgaha gelmekten de bık-tım ben. İstemiyorum. onu da istemiyorum. yemiyceeeem.

Reklam

2 Yorum

Filed under aile, alışveriş işleri, çocuk, kültür, saçmasapanlıklar

Diline daldız dalsın

2000’lerde bir ayınma bir kendinden utanma belirdi. Can sıkıcı bir şekilde sözlüklerden atasözlerinden çok bilinen sık kullanılan deyimleri ayıklamaya, ayıklamakla kalmayıp kıvıra çevire “doğru konuş(*)” yapmaya başladı bir kesim. Kültürel erozyon biz 80’lerde eğitim almış son nesil de ölünce tamamlanacak anladığım kadarıyla.

Tamam günümüzde tatsız tuzsuz gelebilir ama bu bir zamanlar genel kabul görmüş kullanılmış atasözü ve deyimler. Değiştiremezsin. Kullanılmadıkça silinir gider, elleme. Değiştirme. Kendi küçük aklınla düzeltme.

Mesela “Eşek hoşaftan ne anlar?” deyimi. efenim hoşaf değilmiş hoş lafmış aslındaymış mış mış. O deyimin devamı var “Eşek hoşaftan ne anlar? suyunu içer tanesini bırakır” Yani saçmalamayın.

Mesela “baldız baldan tatlıdır” aa olur muyumuş baldız değil daldızmış ooo. daldız da arıcılıkta kullanılırmış, bala batırılırmışmış. o yüzden tatlıymışmış. bala batan şey baldan tatlı olmaz, bu bir kıyas/benzetme değil.

Hadi onu yutturdun, “bayram değil seyran değil, eniştem beni niye öptü” de mi daldız?

Eskiden deyim olmuş kalmış çirkin laflar bunlar. Mutlaka arkasında belli hikayeler var. Artık ileri gidelim bunlar da unutulsun. Tamam.

(*) 1984 (George Orwell)

Yorum bırakın

Filed under eğitim, kültür, saçmasapanlıklar

Hemşir? Hayır “Hemşire bey”.

İlk hasta/yaşlı bakımevleri manastırlar. Manastır hastaneleri var. Manastır bahçelerinde tıbbi bitkiler yetiştiriliyor ve kitaplıklarında bilinen tıbbi el yazmaları kopyalanıp paylaşılıyor. O dönemde manastırda hizmet eden de rahibeler.

Birbirlerine “Sister Mary”-“Soeur Marie” diyorlar. Rahipler de Father oluyorlar. “Hepinize babalık- bacılık yapıyoruz, bizden korkmanıza gerek yok” gibisinden. (*)

Türkçeye geçerken “peder” olarak çevriliyor. Rahibe de kız kardeş anlamında “hemşire”. Hemşirelik mesleği uzun yıllar kadın mesleği olarak biliniyor. Profesyonel okullu hemşirelerde artık kadın erkek ayrımı yok. Bir sürü erkek hemşire var.

E arapçada dişi e eki alıyor madem, “Nuri-Nuriye, Naci-Naciye, Cahit-Cahide, Hamit-Hamide” gibi…

Hem müdür müdire, hakim hakime gibi arapça kökenli mesleklerde erkek kadın farkı var…

Hemşire de dişi.. bunun e’sini silersek erkek olur diye düşünen sivri zekalar erkek hemşirelere “hemşir” demeye çalışıyorlar.

Ama denmez. Erkek kadın fark etmeden, doktor, mühendis, avukat, eczacı, öğretmen ve hemşirelere sonuna “bey-hanım” getirerek söylemeliyiz. Doktor hanım, mühendis hanım, avukat bey, eczacı hanım, öğretmen bey, hemşire bey.

Yine oldukça gerzek bir biçimde, orijinali “steward-stewardess” olan kabin memurluğu bizde “host-hostes” olarak (evsahibi anlamında) yerleşmiş. Ona bir çare yok.

(*) buna dair bir yazı gelecek

Yorum bırakın

Filed under insan olmak, kültür, saçmasapanlıklar, saglik

Nerelisin? Irkçılığın daniskasıdır

İnsanlara “nereli” olduğunu sormak ırkçılıktır, hemşerim. Kimse doğduğu yeri seçmedi. Hasbelkader içinde büyüdüğü kültürü kendisi başlatmadı. O yüzden nereliliğimiz kimseyi ilgilendirmez.

Bir yerli ya da başka yerli olunca hakkında “oralılar şöyledir böyledir” denmesi haso ırkçılık, kafatasçılıktır.

Amma.. İster New York ister Nevşehir.. Nereli olduğunu bangır bangır bağırıyor, “oralı” kalmaya devam ediyorsan işte o da öküzlüktür. Gelişeceksin, düzelteceksin, DÜNYALI olacaksın.

Bütün genellemeler yanlıştır.

Hiç bir fikir uğruna öldüğüne değmez. Uğruna öldüğünü de bilmez.

Ve ne yavuz ol asıl, ne ağır ol basıl kanka.

Bunu bilir bunu söylerim.

İpeyk

Yorum bırakın

Filed under eğitim, insan olmak, kültür

İnsanlar 4 grupta incelenebilir

İlk grup sanki 5 yaşındadır. Ona pi sayısını anlatamazsınız, anlatmayın da zaten. Elinde kibrit görürseniz elinden alın ve yüksek bir yere kaldırın. Bilmesi gerekeni söyleyin, güvenliği için kurallar ve yasaklar koyun, ve denetleyin; çünkü bırakırsanız 3 öğün nutellalı ekmek yer, bu da yanlış bir beslenme alışkanlığı. Onunla tartışılmaz, söz dinletilir.

İkinci grup 15 yaş ergeni. Kurallara devam ama kuralları açık seçik izah etmeniz lazım. “ben oyle dedim oyle olacak” denmiyor artık. Sınırları esnetiyoruz, kararlarını kendileri veriyor ama biz de gözden geçiriyoruz. Böyle böyle içgüdülerini değil sağduyuyu dinlemeyi öğreniyorlar. Ona buna sataşıyorlar, bazen ağzının payını alıp oturuyorlar. Arada yaş tahtaya da basıyorlar, ama öğrenme sürecinin bir parçası olduğu için azarlamıyoruz, elimizi uzatıp kaldırıyoruz.

Üçüncü grup 40 yaş insanı. Beklentimiz hayatta bir yerlere varmış, bir şeyleri kapmış, kuralları içselleştirmiş olması. Böyle insanların herhangi bir sınırı olmaz. Sınırı bilirler. Kimse tarafından kontrol edilmelerine gerek yoktur. Sağduyu da, bilinç de, ahlak da izan da gelişmiştir artık. Sosyal hayatta nedenini nasılını kendisi çözüp problemlerin üstesinden gelebilmesi gerekiyor. Hatalı sollama yapmaz, trafikte şerit değiştirmez, hız sınırına uyar, trafik kazası görünce izlemeye dalıp yolu tıkamaz. Hız tümseği koyulmaz böyle insanların çoğunlukta olduğu yollara. Yere izmarit atmaz, ayakkabısını kapıda çıkarmaz. Maske takılacaksa takar, tartışmaz tartışacak bir şey yoktur onun için. Yeryüzünde cennet; bu insanlardan olmak ve bu insanlarla yaşamaktır. Nasip olur inşallah.

Dördüncü grup insan ise kamil insan. Bilge kişi. Güler yüzlü. Hayatı aşmış bitirmiş, rahle-i tedrisinde bulunmak farz. Kültür elçisi. On binde yüz binde bir. Bayılırım sözüne sohbetine. İnsanları ya da olayları değil fikirleri konuşabilir. Örnek: Rahmetli Gülriz Sururi. Metin Akpınar. Üstün Dökmen.

Burada hep verdiğim bir örnek var.

“Sarı Ruj Yasak Mı?” Hayır değil. Ama taksi sarısı ruj üretmek anlamlı bir yatırım olmaz. Rujun adı bile fransızca kırmızı demek, kadınlar dudaklarını etli, dolgun ve kırmızı göstermek için makyaj yaparlar. Kimse sidik sarısı dudak istemez. O yüzden de kimse sarı ruj üretmez. Kimse almayacaksa, para kazanmayacaksan üretmezsin.

İlk grup elinde rujla geziyorsa zaten bir kapıya duvara sürtmeye gidiyordur, rengine bakmadan elinden alınır.

İkinci grup sürme desen de sürebilir, onlara da bu kadar saçma bir konuda o grupla inatlaşılmaz, bir süre sonra unutur der bırakırsın.

Bunu üçüncü grup insan içgüdüsel olarak bilir. Böyle bir işe girişmez. Ona kimsenin yasak demesine gerek yoktur.

İnternette, görebildiğim kadarıyla ilk iki grup hakim. tiktok insanlar. O grubun problemi Dunning-Kruger Etkisi . Tartışmayın. Mantık çalışmıyor, akıl zaten yok. Kendi aptallığını kabul edememe, üstelik kendisini akıllı sanma gerçek bir problem. O iki grupla mesafeli olunuz.

Yorum bırakın

Filed under çocuk, insan olmak, kültür, severim paylasirim

Eyvah eve hoca geliyor!

Herhangi bir şekilde evde ders almaya/aldırmaya karar verdiniz. Aradığınız hocayı da buldunuz. Peki şimdi ne olacak?

Birincisi eviniz ve ortamınız hakkında önceden net bilgi vermeli, ne beklediğinizi belirtmelisiniz.

Ben mutlaka yazılı kalsın isterim. Whatsapp’tan bilgilendirme yaparım.

Ör: Her Çarşamba Saat 13:00-14:00 Arası bekliyoruz. Gelemezseniz, bir aksilik olursa muhakkak bildirin. Evimizde kedi var eğer alerjiniz ya da fobiniz varsa bilgi verin. Evde sigara içilmiyor, parfüm kullanılmıyor. Fotoğraf ya da video kaydı yapmayınız. Saat 13:30’da çay/kahve molası verebiliriz. Çay ya da kahve tercihinizi bilmek isterim. Yanına bisküvi/kraker/kek ikram edeceğiz. Özellikle istediğiniz/istemediğiniz bir şey varsa bildirin.

Öğretmen ilk defa geliyorsa genellikle ilk ders ücretsiz bir tanışma mahiyetinde olur. Öğrenciyi ve sizi değerlendirir ve derse gelip gelmeyeceğine karar verir. Dakik olan öğretmen makbuldür.

Tatsız gerilimli bir ortam olmaması için kısaca ailenizden, öğrencinizden bahsedin. Ne beklediğinizi (derslerinden daha yüksek not alması, sınavda başarı kazanması…) anlatın. Uzun uzun kendi ortaokul coğrafya öğretmeninizden ve diğer öğrencilerin başarılarından bahsetmeyin.

Öğretmen gelmeden önce terlik hazırlayın. Odaya girip oturduğunda kolonya tutmak adettir. Masada mutlaka öğretmene ait tarafta kağıt peçete, bir bardak ve kapalı bir şişe su olmasını öneririm. Boş kağıt, kalem, hesap makinesi ve gerekli herşeyi hazır tutun. El yıkama ihtimaline karşı banyoda misafir havlularınızı ya da kağıt havlu rulosunu görülür bir yere koyun.

İkram olarak Türk kahvesi, çay ya da evde başka uygun gördüğünüz ne varsa sorun ve tercihini aklınızda tutun. Bir sonraki gelişinde rahatça ikram yapabilirsiniz böylece.

Ders süresince odada bulunabilirsiniz, ses çıkarmadan, soru sormadan oturun. Esnemeyin, TV izlemeyin, telefonla bip bip bip oynamayın, dikkat dağıtmayın. Ders 45-50 dakikadır, hocanın kararıyla biraz uzayabilir.

Bir şekilde hoca dersi erken bırakırsa “saat dolmadı” diye ısrarcı olmayın.

Ödemeleri iban numarasına gönderebilirsiniz. Eğer elden nakit almayı tercih ediyorsa açık zarf içinde çıkarken teslim edin, tam para verin, öğretmen size para bozmak zorunda değildir.

Ayda bir beş dakikalık durum değerlendirmesi yapın. Ders başarısındaki artış ya da lise/üniversite sınavı içinse netlerdeki artışları ele alın. hedeflerinizi yazın.

Dönem sonunca öğretmen öğrencinizi başarılı bir sonuca ulaştırdıysa ders ücreti dışında bir bonus vermeniz uygun olur. Ayrıca eğer bir online sayfası varsa, yorum yazabilir ve diğer velilere ışık tutabilirsiniz.

Hadi Allah zihin açıklığı versin.

1 Yorum

Filed under çocuk, ilkogretim, kültür, lise, OKUL

Nereden neden?

Arabam serviste, ikâme araç verildi. Araba kiralamadan gelen teslimatçı arkadaş “debriyaja basmadan çalışmaz” dedi.
Otomatik olarak sordum: “neden?”
Bana ne? Mühendis miyim, nasıl işlerse işlesin..işlesin de.. ben sorarım. Meraklıyım. Cevap alana, öğrenene kadar da giderim. Eğer birinci kişi bilmiyorsa, daha bilenini bulur ondan öğrenirim. İyi öğretmen benden fazlasını, girdisiyle çıktısıyla bilendir. Bana verecek cevabı yoksa.. benden de cahildir o zaman.
6 yaşındayım.. ramazan yine yaza denk gelmiş… üst kattakilerin 6 çocuğundan 4’ü kız, onlara hoca tutmuşlar kuran öğreneceklermiş. Şükran teyze haber göndermiş, bir kalem bir defter verin derse İpek de gelsin demiş. 3,5 yaşından beri okuyabiliyorum seneye de ilkokula başlayıp güzel yazmayı da öğreneceğim.. ders almam için gayet yeterliyim. Tamam, aldık defteri kalemi, bir de tülbent taktı annem üst kata çıktık. ders 1. elif be. tamam. çizdim güzelce evde de çalıştım okunuşlarına.. süper. Arapça öğreneceğim neler neler okuyacağım!
ders iki.. adam bir konuya girdi, laf lafı açtı.. “mesela evin tuvaleti kıbleye dönük yapılmaz” dedi. ben de “niye?” dedim.

Merak.. çocuk kafası. sorar. sor ki öğrenesin.. ve fakat adam cevap vermedi bile. ders de bitmişti, eve gittim. arkamdan haber göndermiş “İpek bir daha gelmesin”. aman canıma minnet. öğretemeyen öğretmene ben de gitmem zaten. hala da öğrenemedim arapçayı.

Montessori’yi babamızdan gördük arkadaş. Her şeyi anlatmayacaksın. İpucu vereceksin çocuk sora sora ilerleyecek, kendi çözümünü getirecek. Ki, öğrenecek. yaparak. bularak. sorarak.

Gökyüzü neden mavi, ölen kelebekler nereye gider, hıdırellez nedir, neden dileklerimizi yazıp gül dalına astık, hızır kim, cinqo de mayo ile tüm bunların ilişkisi ne? ve hatta tombalada niye çinko denilir?

Bu yüzden Youtube eğitimler bir yere kadar. Hazır lop anlatımla olmaz, interaktif olacak. kendimi Aİ olarak biryerlere kopyalasam keşke..

2 Yorum

Filed under aile, çocuk, kültür

Kuşak Farkı Farkındalığı

İnsanlar oturup incelemişler. Nesiller arası bir değişiklik, bir kopukluk var ama neden? Nasıl oluyor da oluyor?

Değişik ortak özellikleri olan kuşaklar saptanmış. onar yıl arayla gitmekteler. X,Y,Z kuşağı diyor Amerikalılar. Ben isim vermek istemedim ama düşünürseniz siz bulursunuz.. Ams bir kuşağın adı illa ki olacaksa, doğdukları değil genç oldukları yılların adı olur bunu da unutturmayalım. yani 80 kuşağı 1980’de doğmadı. 1980’de 10-18 yaş arasındaydılar.

hard

hard times

Zor zamanlar güçlü adamlar yetiştirir. Güçlü adamlar iyi devirlerde hüküm sürerler. İyi devirlerde zayıf adamlar yetişir. Zayıf adamlar zor zamanlar yaratırlar.

 

Cumhuriyet kuşağı.. 1923’ten itibaren doğanlar. Yeni bir ülkenin yeni insanları olarak büyüdüler, kendilerine epeyce umut bağlandı, en fakir köylerden bile çıksalar okutulup adam edildiler.

Savaş sonrası doğan kuşak.. 1940’larda doğdular, 60’larda büyük oldular.Bütün aile bir evde yaşayan, kültürlü, radyodan ajans dinleyen, Beyoğluna kravatla çıkan kuşak. Çok sıkıntıda büyüdüklerinden, çok sert ve savaşçı insanlardı. Ana babalarından gördükleri gibi çocuklarına baskı uyguladılar.

Onların çocukları ise 50’li yıllardan itibaren doğdular. O baskıdan nefret ettiler ve aykırı yaşamak için fırs60 at kolladılar. Meşhuuur 68 kuşağı işte… Kendileri herşeye asi herşeye muhalif. Dünyayı kurtaracaklardı, kurtaramadılar. Ne ana babalarının yolunda gitmek istediler ne yeni bir yol açabildiler, kendi çocuklarını alabildiğine rahat yetiştirdiler.

Bu yeni kuşak, 60’ların bebekleri, ilk tv yayınını, aya gidenleri, birbirinden güzel bolluk yıllarını gördü. Beri yandan rahat en çok bunlara battı. Sağcılık solculuk oynamaya başladılar. Kendi beyinlerini bırakıp başkalarının fikirlerine bel bağladılar. Her şekilde karşı grubu suçladılar ve politikaya bulaşmasınlar diye çocuklarını da “biz haklıyız onlar haksız” diye büyüttüler. Sormak sorgulamak yasaktı. İnan gitsin ne uğraşcan?

70’lerde doğanlar çocukluk ve gençliklerini apolitik ama şen şakrak geçirdiler. Televizyon çocuğuydular. Vur patlasın çal oynasındı. Atariler, Commodore’lar, Anadolu liseleri, yurtdışından ithal her bir malzeme.. Herkes en kalitelinin peşindeydi. Pembe yahut yeşil gözlüklerle büyüdüler ve gençlikleri de “benim kapalı arkadaşlarım var” ya da “benim açık arkadaşlarım var” olarak ayrıştırmaları, etiketleri normalleştirmekle geçti. Bunlar genel gidişattan, alışılmış düzenden hoşnut değiller ve çocuklarını dünya vatandaşı olarak yetiştirme derdindeler.

80’lerde doğanlar en şanslıları. Herşeyi salata gibi bir arada yaşadılar. AKP öncesi dönem diye bir şeyden haberleri yok, ülke hep böyleydi zannetmekteler. Çocuklarını “bizim zamanımızda yoktu, bunların her şeyi olsun” eksik mantığıyla büyütüyorlar. El kadar çocuklara milyarlık telefonlar verilmekte.

2018 itibariyle elimizde milenyaller var. Milenyum dediğimiz 2000 civarı doğan ve şu an yeni yeni ergenliği biten grup. Alayı internetle, starbaksla, binbir kanallı hd tv’lerle ve ayfonla büyüdü, evvelki nesilleri taş devri kuşağı olarak görmekte mümkünse tümünün aniden ölmesini dilemekteler.

Bunları en güzel şurada bulabilirsiniz.

1 Yorum

Filed under internet, kültür, severim paylasirim

Moralinden öpüyorum(*)

Babam rahmetli, doktordu. Odacı(**)sına tansiyon ölçmeyi öğretmiş, hasta sıra beklerken odacı da tansiyonunu ölçüyor o arada.

Ama sağlamcı adam olduğundan, bir kere de kendisi ölçüyor muayenede.

Hasta “hocam ona yedi” diyor (10-7) babam ölçüyor 15-10…

!?!

Başka hasta “doktor bey maşallah büyüğü sekiz” diyor, babam bakıyor 15-9…

Öğle arası odacıyı kenara alıyor..

“Ali bu ne iş? Ölçtüğün tansiyonlar hep yanlış, unuttun mu ölçmeyi naaptın?”

“Hocam unutmadım da, “tansiyonun onyedi” deyince hastanın morali bozuluyor, ben kasten düşük söylüyorum ki sevinsin”

Bunu niye yazdım?

1- bilim ölçümlere ve ölçümlerin yorumlamasına dayanır. sallamasyon olmaz.

2- yetki verdiğin adamları sık sık kontrol edeceksin. hatta arada aleti de kalibre edeceksin.

3-  hastanın morali değil, sağlığı bizim işimiz, “oh tansiyon düşük” der eve gider turşu yer gümler gider..

Bir derecelik bir sapma yaparsan, (trigonometri bilenler?) 100 santim ilerde hedefinden 1,75 cm uzaklaşmış olursun… o yüzden her derecenin önemi var, “aman ne olacak yuvarlak hesap yapalım” diyemezsin..

kopru.jpg

 

(*) kalbinin ekmeğini yemek, kalbinden öpüyorum, emeğine sağlık gibi vıcık yeni deyimleri sevmiyorum.

(**) odacı= halen var mı bilmiyorum, devlet memurlarının oda kapısında bekleyen, girişi çıkışı denetleyen, masa başında oturan kişinin çay may gibi ihtiyaçlarını karşılayan, getir götürünü yapan personel. bir tür vale/danışma/hostes arası bir şey. İyi bir odacı altın değerindedir.

Yorum bırakın

Filed under aile, kültür, kinsan

Toplumun elinde oyuncak olma — düşündürdükleri

 

Deniz’in bu yazısı beni düsündürdü.

Küçükten başlıyor. Sen okulu, öğretmenini seversin. Asıl cool(!) olanın sevmemek olduğunu söylerler. Özgün giyinirsin, değişik olmuş deyip, dudak bükerler. Farklı bir meslek seçmek istersin, soğuturlar. İşini seversin, söyleyemezsin. Herkes şikayet etmektedir. Laf taşıyana katılmazsan, oyunbozan olursun. Aynı düşünmezsen vatan haini bile olabilirsin. Bi de bakmışsın toplumun elinde oyuncak olmuşsun. Ne zaman mı? Kendi […]

Toplumun elinde oyuncak olma — üzerinden

 

Toplumun derdi ne peki?

Toplum adlı birikinti, asalaktır. Bireyleri üzerinde yaşar. kendi bütünlüğü ve iyiliği için bireyleri istediği forma sokmaya çalışır. Tümüyle hayatta kalma gayesiyle. Özellikle de korku ile bunu yapar ki, genç ve bağımlı bireylerini en iyi şekilde “eğitebilsin”.

toplum yaşamak için tek tip birey ister. Düzene uymanin cici, aykırı olmanın kaka olduğunu belleterek kölelerini büyütür. Değişik herşeyi budar. “eski köye yeni adet” istemez. Sana şeker vererek oyalar. yanından ayrılma diye bir gözü üzerindedir. bu saçma sapan fikirlerin “kültür, adet, örf, töre” olduğu ve kutsal olduğunu da zımbalar ki hiç çıkamayasın içinden…

“onu öyle yapma yoksa…” ile başlayan safsatalarla beyinleri yıkar. öcü gelmesin, uğursuzluk olmasın, çocuğum olsun, sakalım çıksın, memem çıksın, pipim düşmesin, şeytan duymasın….

iş bulamazsın yoksa. 

kimse seni beğenmez, evde kalırsın. 

nazar değer. 

aç sefil kalırsın.

yaşlandığında anana babana bakmak zorundasın.

onlardan kız alınmaz.

Korkuları aşmak için düşünmek, mantık ve sevgi lazım. Yardımlaşmak, bireylerin birbirine tutunması. Ve yeni nesilleri bu zırvaları hiç duymamış birilerinin yetiştirmesi lazım.

 

1 Yorum

Filed under insan olmak, kültür