Tag Archives: insan

Ayrımcılık ile ilgili görüşüm

Kişisel gelişim de desen, ameliye-i kemâlat da desen aynı kapıya çıkıyor. İç huzuru istiyorsan, mutluluğa kavuşma arzusundaysan önce geçmişinle/geçmişindekilerle hesabı bir kapatacaksın. Ben bunu new age felsefe ustaları ve de yaşam koçları gibi yazamıyorum siz süslü söyledim varsayın.

Hesabı keseceksin, altını çizeceksin sonra da fırlatıp atacaksın. Zırt vırt eski defterleri açmayacak, kurumuş boklara su serpmeyeceksin. Affedeceksin, unutacaksın ve ileriye bakacaksın. Geçmişin yükünü sırtından attın mıydı kuş olup uçuyor insan. O bana şunu dediydi, bu bana şunu ettiydi, vay eltim şöyle ezikledi, vay patron böyle kötüydü, anam dövdü babam sövdü kocam itti kaktı, para/aşk/sağlık 1001 çeşit eksikliğini unutacaksın.

Tamam? Tamam. Kesinlikle huzur buluyor, tekamül ediyorsun. Hayatında eskiyenleri atıp azalttıkça, ferahlık bereket yağıyor. Sade hayata erdikçe, evrene de ulaşıyorsun. İşte bir takım sufistike, kuantumize şeyler.

Pekiiii, bu ülke icadı nedir? hepimiz dünyalı olamamaktayız bu da işi zora koşuyor. Herkes bir olsa, bütün dünya kardeş olsa.. Ha bire tarih (ki kazananların yazdığı üzerinde anlaşılmış olayların hikayesidir der Napolyon) okutmasak. Onca yüzyıl önce adamlar bize saldırmış vay biz onlara saldırdık. EE? sonuç? Hepsi öldü gitti, biz de ölüp gideceğiz nedir bu geçmişe tutundurma, nefret ettirme dersleri? Aman unutma unutturma.

Unut kardeş. Olmuş bitmiş. Ferahlayalım rahatlayalım ve bütünün hayrına beraber çalışalım.

İnsanlar nerede kim olarak doğacaklarını seçmediklerinden, kimse kimseden üstün değildir. Kimse kimsenin kölesi değildir. İnsanlara gönül gözüyle bakmak lazım. Bir kedinin bir diğerine baktığı gibi. Kadın x erkek/beyaz x zenci/uzun x kısa/müslüman x gayr-ı müslim yok. Herkes bir. Herkes insan.

İnsanlar ikiye ayrılır. İyi insanlar ve kötü insanlar. Hepsi o kadar.

 

Reklam

2 Yorum

Filed under ben yazdım, insan olmak, severim paylasirim

Ket. Etik. Etiket

Bugünkü konuya nasıl gireceğimi bilmiyorum ama umarım sade bir şekilde izah edebilirim düşüncelerimi.

İnsanlar tanıdıkları bildikleri ortamlarda rahattırlar.

Bebekliği en uzun süren canlı olarak, doğar doğmaz ayağa kalkan taylardan, buzağılardan çok daha aciziz. 3 aylık bir kedi, erişkin kedi gibi kendi yemeğini bulabilir ve tuvalet alışkanlığı vardır. Oysa kendi başının çaresine bakabilmesi için bir insanın 6-7 yaşında olması gerekiyor. Önüne konanı yiyebilir ve üşürse üzerine birşeyler giyebilir halde olmaktan bahsediyorum. Gidip yiyecek bir şey bulma ve kendine örtünecek bir şeyler yapabilme için 15 yaş belki bir ihtimal…

O yüzden büyüme sürecinde sürekli olarak yardım ve destek alarak, el tutarak ilerleyebiliyoruz. Erişkin hayatta da gruplar halinde varlığımızı sürdürebiliyoruz, sosyal yaratıklarız. Ben Manisa Tarzanından sonra tek başına yaşayan birini bilmiyorum.

Ve sırf bu yüzden insanlar destek arıyorlar. Tanıştıklarında “Nerelisin?” diyorlar. Kıyafetleri, saç ya da takıları ile ortak bağlantı kurabildikleri, GÜVENEBİLDİKLERİ insanlarla aynı ortamda olmayı tercih ediyorlar. İki yabancı özellikle asansörde, kişisel alan (eller bele konduğunda dirsek mesafesi) az olduğunda aşırı derecede rahatsız oluyorlar.

Yabancılarla arasına bir sınır koymak hissi çok baskın. Tanıdıkla son dilim ekmeğini bölüşen insan, yabancı kişi gözünün önünde açlıktan ölse sorumluluk duymuyor.

Bir yerli olmak, bir dili konuşmak, belirli bir renkte olmak bir seçenek olmasa da (doğuştan gelen bir durum) insanlar arasında “gerçek bağ” oluşturuyor. O bağlara insanlar ölümüne tutunuyorlar. Bağlanmak bir ihtiyaç çünkü.

Bir de sahte bağlar var. İşte sorunumuz orada başlıyor.

Doğuştan olmayan bütün bağlara sahte bağlar diyorum. Ve bu sahte bağlar insanların en büyük sorunu. Gerçek bağ ile sahte bağ arasındaki ayırt edici fikir: İNSAN İCADI VE ETİKETLİ OLMASI.

En basiti futbol. Falan yahut filan takımlı olmak.Takım tutarak aynı takımı tutanlarla bir bağ sahibi olmak. Bir toplulukta rahat etmek. Buraya kadar bir derece.

Bağlanma ihtiyacını çıkarı için kullanan takımlar, takım tutmanın yetmediğini, sadece takımı sevmenin mümkün olmadığını, e bu takımın hava ve su ile beslenmediğini belletiyorlar. Takımı desteklemek için takımın renklerini, amblemini taşıyan ıvır zıvır satın almak ve böylece bir toplulukla bağ sahibi olmak bilinç altına kazınıyor. “Falansporluyum ama en falansporlu benim.   Filanspordan daha iyi, daha üstün olabilmem için takımıma destek vermeliyim. Para vermeliyim. Daha da çok vermeliyim. Çünkü o benim ve ben de onunum.” Mantık bu.

Şu okul bu okuldan, şu hastane bu hastaneden daha iyi, çünkü işte öyle. İşin içinde bir fiyat etiketi varsa, birileri para kazanıyorsa bilin ki o suni bir bağdır. Sahtedir.

Bütün bir pazarlama reklam sektörü bu fikir üzerinden dönüyor. Sana “benim” dedirtmek için. Kendini onunla “rahat hissetmeniçin.

Filan marka telefon,/araba/tv/bilgisayar/sigara/yiyecek, falan marka olanından tabiiki de daha iyi deli misin?

İşin içinde etiket varsa, doğal değil insan yapımıysa, birisi para kazanıyorsa bir dur, bir düşün.

Keklenme.

Az daha ilerisi ülkeler için de geçerli. İnsan yapımı sınırlar içinde yaşayanlar bir diğerini beğenmiyorlar. Çünkü kendi ülkeleri cennet vatan iken diğer ülkeler kalleş. Onlar bizi sevmez. Niye? Çünkü öyle.

Din asla değil ama mezhep.. Aynı hesap. Bizimki iyi öbürkü pis. Bir insana körü körüne bağlanmanın, onun  sözünü aklın önüne koymanın sonucunu yaşadık biliyorsunuz.

Sürpriz: O diğer ülke işte seninki. Çünkü işin içinde etiket var, çıkar var, para var. Sınır nedir? Bütün dünyanın her bilgisine erişebildiğimiz bir internet var artık. Bu “www” nedir biliyor musunuz? “world wide web” yani “dünyanın her yerini saran ağ” demek. Hepimiz o ağın altındayız. Gökyüzü gibi. Bilgi isteyen herkesin, bilgiye erişimi var. Ve bu çok güzel bir şey.

Demem o ki.. Durup düşünün. Bir etiket varsa, o kesinlikle bir fiyat etiketidir ve birisi para kazanıyordur.

Etiketler giysiler içindir, sabunlar içindir ama insanlar için değildir.

Etiketi yırtın. Hepimiz eşitiz.

1 Yorum

Filed under insan olmak, internet, kültür