Category Archives: severim paylasirim

Yapay zeka’nın üst modeli

Zamanında düşünüp Google Görselle Arama’yı icat etmiştim. Şimdi de şunu düşündüm:

Yapay zeka destekli tasarım siteleri var. Doğru dürüst bir tanım ya da isterseniz tek bir kelime yazıyorsunuz. Size bunun görselini çıkartıp sunuyor.

Buyrun bu da örneği. Tanım olarak ne girmişim bilmiyorum da sonuç bu. Bunu büyük bir zevkle ve sefayla kullanıyorum. Hazır çekilmiş foto! “Kim ne yapsın” dersiniz. “Çık sokağa, asfaltta giden arabanın flu fotoğrafını çek koy”. Haha. kolay mı sanıyorsunuz?

Kendi çapında ünlü bir fotoğrafçıyla evliyim. Eşimin hobisi ve ilerde profesyonel olarak yapmak istediği şey; fotoğrafçılık. İnstagramına bir bakın bakalım: @geyikkoşan

Zıt kutuplar birbirini çektiğinden, eşi olarak ben, en son model telefon kamerasıyla bir tuşa basmaktan ibaret olan fotoğraf çekme işini hiç beceremiyorum. ışık-gölge yok oran hiç ama hiç olmuyor. İyi bir fotoğrafçının yanında benim çektiklerim iyice sefil kalıyor.

Bu nedenle yapay zekaya fotoğraf çektirmeyi seviyorum. Beş kulak, iki burun, dort parmak olabiliyor, her göz başka çıkıyor bazen ama er geç istediğime yakın bir görüntü yakalayabiliyorum.

Yine de bana yetmiyor, fikrim şu: Ben kendi resmimi koyacağım mesela, sonra da kucağımda bir aslan, bir uçağın kokpitindeymişim fotoğrafı yapacak. Fotoşopun becerikli hali. Sprey krem temizleyici şişesini yükleyeceğim, açılı halde ocağın üzerine sıkarkenki halini verecek bana.

Zeki Müren’le sahneye çık, Mario’yla araba kullan, Selçuk Erdem ya da Yiğit Özgür karikatürlerinde rol al.

Ay lüften olsun böyle bir şey.


Reklam

Yorum bırakın

Filed under ben yazdım, icatlar, instagram, internet, severim paylasirim

Anjiyo. Seveni severiz..

Kardiyolog yönlendirmesi ile başımızdan geçen anjiyo-anjio-anjiyografi işlemi hakkında biraz yazayım dedim.

Anjiyo olmadan önce bilmeniz gereken 5 şey

Eşime bir süre önce, görüşüme göre pek de gerekli olmayan bir anjiyo önerdi kardiyolog doktor. Öncesinde bazı kan değerlerine bakıldı ve kullanılan ilaçlar böbrekte yük olacağı için böbrek fonksiyon değerlerine bakıldı.

Gebze’de ünlü bir hastanede günlük operasyon servisinde bir çekmeceye tıkıldık. Çekmeceden başka bir şey diyemeyeceğim, üç duvar bir perde. ne bir pencere ne bir şey. Sıkıla sıkıla saatleri saydım. Refakatçiyi oyalamanın gerekliliği..

demek ki neymiş yanımıza kitaptır, tablettir, çerezdir, ıslak mendil, kettle su çay kahve birşeyler almalıymışız. normalde 6 saat evde ne kullanıyorsanız getirin.

hastaya damar yolu açılıp, gerekirse çok hafif bir sakinleştirici veriliyor. tamamen soyunup ameliyat önlüğü giydiriliyor. huzursuz olurum derseniz tek kullanımlık kağıt don alın yanınıza. sonra sedyeye alınıp odadan çıkartılıyor.

iki çeşit anjiyo var. biri kasıktan biri koldan damara girilerek yapılıyor. koldan yapılan yarım saatte bitiyor ve ilaç verildiği an kısa bir yanma hissi duymanın dışında konforlu bir işlem.

Bir saat sonra taburcu oluryorsunuz. Sonuç hemen veriliyor. İçiniz temiz, hanenize ay doğmuş filan şeklinde yorum da var. ;P

Ertesi günü duşunuzu yapıp işinize gidebilirsiniz. Bir kaç gün o kol hassas kalıyor sonra unutuyorsunuz bile.

Gelmiş geçmiş olsun.

Yorum bırakın

Filed under saglik, severim paylasirim

FOMO yani BHGK

MOFO yepisyeni bir deyim. Diyenler utansın, “fear of missing out” anlamına geliyor. Yani “bir halttan geri kalmayayım” korkusu.

Adamın ocağını söndürebilecek bir bozukluk bu. İnternet önümüze günde 70 ciyuvbayt hızla yeni uygulamalar, yeni fenomenler, yeni ürünler, yeni herbirşeyler dökerken, sadece iki gözümüz ve birkaç saatimiz olduğundan miniminnacık bir dilimini ısırabiliyoruz bu dağ gibi pastanın.

Stres yapıyor. Gerginlik üretiyor. Korku pompalıyor. Bu hastalığa kapılan kişi sosyal medyayı elekten geçiremiyor. Süzgeçten süzemiyor. Ya bir şeyi atlarsam? ya benim haberim olmadan mühim bir şey olur da bir tek ben duymazsam??

Kuyu gibi derinleşen, birbirine eklenerek ilerleyen twitler mesela, tam bir tuzak. o ne dedi, öbürü ne cevap verdi, yorumun yorumu, yorumun yorumunun yorumu derken ağa bir yakalandın mı saatlerin gidiyor. Üstelik vardığın yerden de memnun olmuyorsun, çünkü sen bununla ilgilenirken kimbilir X konusunda Y ne anlattı?

Tatminsizlik büyüyor, boşluk hissi, normal hayatını aksatmak; uyku ve dinlenme saatlerinden vaz geçip “boş beleş işler” takip etmek; sahip olmadığı paranın olası yatırım değerlerini ya da yapmadığı sporun maçlarını, oyuncularını izlemek; sağlığınla ilgili ilgisiz varsayımsal durumlarla ilgili o doktor senin bu hacivat benim tedavi kovalamak; gecenin körüne kadar telefona bakmak, sabah gözünü açar açmaz yine eline telefonu almak.

Üstelik başka birinin hayatına ve gösterdiklerine aşırı düşkünlük yüzünden özsaygı yerle bir oluyor. Ayrıca bu psikolojik baskıyı kullanan firmalar malını satabilmek için müşteriye kendi sitesi ve uygulaması dahil yirmi farklı uygulamada yirmi farklı fiyat indirimi/ödeme koşulu sunuyor ve alıcıyı “ya bunu kaçırırsam.. hemen kapayım” oltasına takıyor.

Sofrada, aile ortamında, sevgilinin yanında, okulda elin biri hep kaydırıyor gözün biri hep dört dönüyor. . . .

. Hayat akıp giderken duymanız gereken endişeyi instagram akıp giderken duyuyorsanız;

. yapmanız gerek ve şart olan şeyleri geçiştiriyor, iptal ya da “bu seferlik böyle olsun” diye ihmal ediyorsanız;

. annenizi ya da çocuğunuzu yarım kulakla dinleyip helaya bile telefonla gidiyorsanız.. terapi almanız lazım.

Hadi biz televizyon çocuğuyuz, bağımlılığın bir türünü zaten yaşadık, şerbetliyiz. Eldeki veletlerin tüm dünyası minnacık ekrandan gördükleri kadar bir şey oldu. Fiziksel dünyadan bir haz almıyorlar, basit ve uzun süren aktivitelerden kaçınıyorlar, kelime dağarcıkları minimal seviyede mümkünse emojisini “bırakmak” iki kelime yazmaya tercih edilir durumda. Yolda yürürken, araba kullanırken bırakmıyorlar telefonu. O ışık her suratta, o surat öne eğik bir başa mahkum.

Ekmeği nereden alacak bunlar? Sadece kör insanlar yaşama hakim olacak sanırım.

Yorum bırakın

Filed under eğitim, internet, saçmasapanlıklar, saglik, severim paylasirim, sosyal medya, uygulamalar, whatsapp

Disleksi (SON)

Disleksi bitmez tabii de, bizim buraya yazacak maceraların sonu geldi.

Oğlum liseye geçti, ortak kararımızla artık rapor almayacağız. Kendi gayreti ve hepimizin sabrıyla devam edecek öğrenim hayatına.

Oğluma rapor alma süreçlerinde ne çektiğimi ben bilirim. Sağlıkçı olarak. Okuryazar iş bitirici bir birey olarak. Bürokrasiden illallah dedim.

Bir anne olarak her disleksi velisine gerekirse öğrenim hayatı boyunda rapor almayı önemle tavsiye ediyorum. Lütfen önceki disleksi yazılarımı aşağıdaki etikete tıklayarak okuyun.

Disleksiyi hiç bilmeyen öğretmenler varken çocuğun tek dayanağı, davasının tek avukatı sizsiniz. Vaz geçmeyin.

Her alanda , okuldan soğumadan kendi hızında öğrenmesine, ekstra dersler almasına, LGS (lise giriş sınavı) için tek başına bir sınıfta sınava girmesine, yanına bir okutman bir işaretleyici verilemsine ve 20 dakika ek süre almasına yardımı olan bu raporlar olmasa çok çok zorlanırdık.

Türkçe, Matematik, Fen, Sosyal ve Din 10 soruda 5er net civarında yaptı. İngilizce FUL. Yaz tatilinde gün aşırı bana sesli kitap okuyor. Her sayfada birer ikişer hatası olsa da artık okuduğunu duyuyor ve sonraki kelimeyi tahmin edebiliyor. Diğer gün de matematik tekrar ediyoruz, kesirler senin köklü sayılarda bölme benim itiş kakış (benim diskalkuli olmamdan mütevellit) ilerliyoruz bakalım. Epeyce rezil de ediyor beni ki gururdan ağladım bir defasında.

Aslan oğlum kaplan oğlum. Hadi başarılar. Allah zihin açıklığı versin, hayırlı kapılar açsın. Oku, büyük adam ol, vatana millete hayırlı insan ol.

Yorum bırakın

Filed under çocuk, disleksi, ilkogretim, severim paylasirim

İnsanlar 4 grupta incelenebilir

İlk grup sanki 5 yaşındadır. Ona pi sayısını anlatamazsınız, anlatmayın da zaten. Elinde kibrit görürseniz elinden alın ve yüksek bir yere kaldırın. Bilmesi gerekeni söyleyin, güvenliği için kurallar ve yasaklar koyun, ve denetleyin; çünkü bırakırsanız 3 öğün nutellalı ekmek yer, bu da yanlış bir beslenme alışkanlığı. Onunla tartışılmaz, söz dinletilir.

İkinci grup 15 yaş ergeni. Kurallara devam ama kuralları açık seçik izah etmeniz lazım. “ben oyle dedim oyle olacak” denmiyor artık. Sınırları esnetiyoruz, kararlarını kendileri veriyor ama biz de gözden geçiriyoruz. Böyle böyle içgüdülerini değil sağduyuyu dinlemeyi öğreniyorlar. Ona buna sataşıyorlar, bazen ağzının payını alıp oturuyorlar. Arada yaş tahtaya da basıyorlar, ama öğrenme sürecinin bir parçası olduğu için azarlamıyoruz, elimizi uzatıp kaldırıyoruz.

Üçüncü grup 40 yaş insanı. Beklentimiz hayatta bir yerlere varmış, bir şeyleri kapmış, kuralları içselleştirmiş olması. Böyle insanların herhangi bir sınırı olmaz. Sınırı bilirler. Kimse tarafından kontrol edilmelerine gerek yoktur. Sağduyu da, bilinç de, ahlak da izan da gelişmiştir artık. Sosyal hayatta nedenini nasılını kendisi çözüp problemlerin üstesinden gelebilmesi gerekiyor. Hatalı sollama yapmaz, trafikte şerit değiştirmez, hız sınırına uyar, trafik kazası görünce izlemeye dalıp yolu tıkamaz. Hız tümseği koyulmaz böyle insanların çoğunlukta olduğu yollara. Yere izmarit atmaz, ayakkabısını kapıda çıkarmaz. Maske takılacaksa takar, tartışmaz tartışacak bir şey yoktur onun için. Yeryüzünde cennet; bu insanlardan olmak ve bu insanlarla yaşamaktır. Nasip olur inşallah.

Dördüncü grup insan ise kamil insan. Bilge kişi. Güler yüzlü. Hayatı aşmış bitirmiş, rahle-i tedrisinde bulunmak farz. Kültür elçisi. On binde yüz binde bir. Bayılırım sözüne sohbetine. İnsanları ya da olayları değil fikirleri konuşabilir. Örnek: Rahmetli Gülriz Sururi. Metin Akpınar. Üstün Dökmen.

Burada hep verdiğim bir örnek var.

“Sarı Ruj Yasak Mı?” Hayır değil. Ama taksi sarısı ruj üretmek anlamlı bir yatırım olmaz. Rujun adı bile fransızca kırmızı demek, kadınlar dudaklarını etli, dolgun ve kırmızı göstermek için makyaj yaparlar. Kimse sidik sarısı dudak istemez. O yüzden de kimse sarı ruj üretmez. Kimse almayacaksa, para kazanmayacaksan üretmezsin.

İlk grup elinde rujla geziyorsa zaten bir kapıya duvara sürtmeye gidiyordur, rengine bakmadan elinden alınır.

İkinci grup sürme desen de sürebilir, onlara da bu kadar saçma bir konuda o grupla inatlaşılmaz, bir süre sonra unutur der bırakırsın.

Bunu üçüncü grup insan içgüdüsel olarak bilir. Böyle bir işe girişmez. Ona kimsenin yasak demesine gerek yoktur.

İnternette, görebildiğim kadarıyla ilk iki grup hakim. tiktok insanlar. O grubun problemi Dunning-Kruger Etkisi . Tartışmayın. Mantık çalışmıyor, akıl zaten yok. Kendi aptallığını kabul edememe, üstelik kendisini akıllı sanma gerçek bir problem. O iki grupla mesafeli olunuz.

Yorum bırakın

Filed under çocuk, insan olmak, kültür, severim paylasirim

Karma Sarma

Kim derdi ki büyük yenge olacağım, Cuma günü bebek görmeye gideceğim, çıkışta bir de görümceme uğramaya karar vereceğim, oradan sonra da tam iftar saati bi avm’ye girip otoparkta ta en dipte yer bulup vaz geçmeme ramak kala park edeceğim, söylene söylene yemek katını arayacağım, iftar kalabalığında restorandaki suların tükeneceği, su almak için başka müesseseye giderken yolda lego mağazası göreceğimiz, oğlumun ısrar edişiyle içeri gireceğimiz, legonun da Disney’in 1997 filmi (yazı yayına girdiği gün itibariyle 22 yıl evvel) Hercules’in figürlerinden en nadiri Hades’i pakette satmaya karar vereceği, dünyanın en şeker lego personeli Furkan’ın bana derhal paketlerin içinden seçip bir adet takdim edeceği ve benim mutluluk göz yaşları dökeceğim…

Nelere kadirsin Allahım..

2 Yorum

Filed under alışveriş işleri, çocuk, severim paylasirim

Ben bir introvert’im.

İntrovert enerjisini içinden alan kişi demek. Kafasının içinde ful hd ekranlarla dolu odalar var ve gez dolaş bitmiyor demek. Dış dünya o kadar vasat o kadar renksiz geliyor, insanlar o kadar biteviye ve yeknasak ki enerji tüketiyorlar. O yüzden introvertler, kendi başlarına gayet mutlu insanlar. En sevdiğimiz şey ertelenen planlar, telefon görüşmesi yapmamak, evde cici cici oturmak.

Bu aynı solak olmak gibi, miyop olmak gibi bir şey ama tersi. Diğer insanlar miyop ve gri de; biz daha canlı daha renkli bir uzay-zaman boşluğunda takılıyoruz gibi.. Umarım izah edebilmişimdir.

Olay son derece normal, kendinizi kötü ya da bozuk hissetmeyin. Düzeltilecek bir şey yok. Bir introvertseniz, az arkadaşınız vardır.

Çekingen değiliz, içine kapalı değiliz.. aslında doğru ışığın altında, sevdiğimiz konularda bizi susturmak mümkün değildir…

İntrovertler! Birleşin..

Ayrı ayrı…

Kendi evlerinizde…

Bir introvert değilseniz partilerin adamı çat orada çat kapı arkasında, yedi kralla barışık bir tipseniz… size extrovert deniyor…

yani dünyadaki herkes ya introvert ya da daha büyük ihtimalle ekstrovert.

ha bunların da çeşitleri var.. mesela acaba fikirlerle mi daha çok ilgilisiniz yoksa elle tutulur gerçeklerle mi? bir ile on arasında bir çizelge olsa…

(I)Fikirler-1.2.3.4.5.6.7.8.9.10-(S)Gerçekler

siz kendinizi hangi tarafa yakın hissedersiniz..

ya da bunun daha kolayı….hadi kendinizi test edin bakalım nesiniz? ya eşiniz? çocuklarınız?? sonra da yorum yapın isterseniz..

16 Kişilik Testi

3 Yorum

Filed under çocuk, insan olmak, internet, severim paylasirim

Resmen İpek

Yıllardır dert olan (merak edene bu, bu ve bu ve daha bir suru) ikinci ismimi terk ettim. Kasım başıda avukatım davamı açtı, Ocak sonuna gün verdiler.

Duruşmaya kardeşim şahit olarak girdi. “Davacı benim ablam olur. Kendisini bu nedenle tanırım. Biz davacıya İpek ismi ile hitap ederiz. Ailemiz ve sosyal çevresi Xxxx ismi ile tanımaz. Kendisine İpek diye hitap eder. Uzun süredir kendisinin Xxxx ismini kullandığını görmedim. Duymadım. Benim söyleyeceklerim bundan ibarettir.” şeklinde beyanda bulundu (tutanaktan bire bir alıntı).

Ben umuyorum ki, kapıda hemen yeni kimliği düzenleyip verecekler. Yokmuş öyle şey.

Önce iki haftalık bekleme süresi varmış, sonra gazete ilanı, sonracıma kararın tebliği (15 günün sonunda kaleme gidip almaya çalıştım yazımı, “bizzat buradayım, bana tebliğ edin” dedim “yok avukatına göndereceğiz, tebliğin kağıdı imzalı olarak geri gelip dosyana konacak” dediler. :O)

En son karar yazıldı, resmen avukatıma tebliği gerçekleşti. Martı ortaladık bu arada. Ertesi güne randevu aldım nüfus müdürlüğüne dikildim sabah dokuzda.

Karar onlara ulaşmamış. !?!?

Adliyede nüfus müdürlüğünün kayıt masası varmış, oradan kayıt olacakmış evrakım. Ondan sonra kayıtta gözükürmüşüm. Ya Allah dedim..

Hepsinin önünde bilgisayar var ha. Evrakı alıp iki saatte yürüyerek gelirim adliyeden nüfusa. Ki içerde özel bölümleri varmış madem on dakikada masaya koyabilirim evrakımı. Da. gitmedim. işim var gücüm var kardeş.

Neyse üç beş gün sonra hastanede bi işim var, kayıt için “kimlik” dediler..söyledim TC’mi.. Veznedeki adam “İpek Xxxx’ti ama İpek olarak güncelliyorum” dedi. Anam ben bi sevin. Hemen e-devlete girdim evet! Düzelmiş. 5 dolu dolu ay sonra adım kısalmış…

Hop hemen nvi.gov.tr randevu alındı, ödemeler yapıldı, ailenin tümünün nüfus kaydı yenilendi. Orada işlemim sırasında sistemlerin kilitlenmesi ile geçen zamanı hiç anlatmayayım…

Sonundaaaa fotoğraflı toz mavi kimliklerimiz eve teslim edildi ve işlem tamam. Hayırlı uğurlu olsun, iyi günlerde eskitelim yenilerini alalım bol bol.

Sırada? İpek vs Bürokrasi raund2: ehliyet değişecek… veee pasaport başvurusu! Hadi bana kolay gelsin.

2 Yorum

Filed under aile, çocuk, severim paylasirim

22 Yaşıma Mesaj

Yıl 2019. Atatürk’ün Samsun’a çıkışının 100. yıldönümü. Sen bu satırları okurken ben çok uzakta olaca.. sen bunları okuyamazsın ki.. aramızda 25 yıl ve oldukça farklı bir dünya var. Ben internette yazıyorum senin tüm bilgisayar bilgin Commodore 64’te Basic kasmak.

Hayallerini çok iyi biliyorum. Uzun uzun konuşuyorsunuz yurtta kızlarla.. benim yaşıma geldiğinde Yeşilyurt sahilinde köpeğini gezdiren fit ve havalı bir kadın olacaksın..Takım kıyafetler, ince çoraplar, topuklu ayakkabilarla yaşayacaksın. Hatta o an inşaatı süren ve dolabında broşürü asılı Metrocity Millenium’da manzaralı bir katın, Levent’te bir ilaç firmasında PM olarak nefis bir kariyerin olacak. Cici spor bir araban olacak. Onlarca arkadaşla takılacaksınız, gezip tozacaksınız..

Sürpriz: hiç birini yapamadın. Yapabilirdin ama yapmadın. Şimdi Kartal’da eski, 4 katlı, bahçeli bir evde oturan, iki kedisi olan obez bir kadınsın. Metro filan hikaye, karşıya geçmek için çok ciddi bir sebebin olması lazım, üste para verseler gitmiyorsun o derece.. Kendi işini kurdun, tam bir iş kadını oldun. Çok çeşitli alanlarda çok çeşitli başarılara imza attın. Cumartesi günü 1000 kişilik bir konferanstaydın mesela ve bir kişi seni tanıdı!

Ticari araç kullanıyorsun, kot-tişört resmen tek kıyafetin, kışın outdoor bot, baharda skechers yazın tamamında crocs giyiyorsun. Toplamda iki arkadaşın var, ikisi de şehir dışında. Meğer introvertmişsin!! Görsen şok geçirirsin o gür uzun saçların kıpkısa ve beyazlamaya başladı. Hayatla barışman 35’lerini, akıllanman 40’ını buldu. Sigarayı bıraktın. Salaksın zaten başladığına göre.. Neyse affettik ilerledik. Kafeinmansın bu arada!

Şükürlerle dolu, mutlu ve güçlü bir kadın oldun. Hayallerinin ötesine geçtin çünkü bunu hayal edebileceğini bilmiyordun! Sırf hayalin diye inatla takılıp kalmadığın, önüne gelen fırsatlarla ilerlediğin için teşekkür ederim.

Onca hayalin hiç mi biri gerçekleşmedi? olur mu canikom? Evin bir odası tavana kadar kütühphane ve tıka basa dolu. Hadi bol şans, yaşa ve keyfini çıkart. Seni seven

İpeyk

Not: 25 yıl sonrası için ne hayallerim var aklın durur :)) hayat süper.

7 Yorum

Filed under ben yazdım, genç kız olmak, i-pek tatlı sözlük, severim paylasirim

Kedi Şah Bulgus Mat!

Kedileneli 3 yıl olmuş da 4 yıla merdiven dayamışız. İki kedili eviz.. Evde 6 baş horanta, bi gişim bi başım üç oğlum bi gızım ;) gül gibi geçinip gidiyoruz.

Kediler kısırlaştırıldıktan sonra idrar yolları sorunları yaşadılar, mamayı değiştik, veterinerden Royal Canin kısır erkek kedi maması alıyoruz. Ancak kumu asla değiştirmedik, Temizmama.com kalın taneli bentonit kum en iyisi.

Kedişler de temiz pak da, kum kutusuna girip çıkarken ayaklarını silkeliyorlar kum saçılıyor.. Ne bileyim zıplayıp çıkmaya çalışırsa yine kum yerlere.. banyo sürekli alanya sahilleri gibi kum içinde. Süpür süpür baş gelemedim. Canları sağolsun da bendeki de fıtık.

Meşhur Bulgu’s ürünlerinden birini aldım. Kedi paspası.

bulgus paspas

1 numarada Bulgus paspas yayılır yayılmaz patileyip hayırlı olsun diyen Müdür’ü görüyoruz.

Kumların yere değil paspasa dökülmesi için 110 lira verilir mi?

  • 110 vermedim zaten indirim kullandım..(*)

Evde eski banyo halısı da var, milyoncularda halımsı naylon şeyler de var neden kullanmadım?

  • Kullandım tabii kullanmaz olur muyum?
  • Apartmanda halı, paspas, kilim, masa örtüsü vb silkelenmez, bahçeli evde oturmadığımız için o tür bir çare bize çözüm olmazdı.
  • Paspası halıyı makineyle her gün 5 kere süpürecek vakit yok ayrıca kumu makineye doldurmak istemiyorum.
  • paspasa basan kedi ya da insan kumu etrafa sıçratıyor. İnanılmaz bir şekilde paspas ve paspas çevresi yine kumsal oluyor.

Bulgus Mat farkı şu:

  • Çift cidarlı.. Bir alt yüzü var böyle araba paspası gibi kalın ama dokuma gibi de..Bir de üstte petek doku var. O da plastik gibi ama esnek. Dökülen kumu topluyor tamam, ama içine topluyor. üzerinde kalmıyor. O yüzden de kumlar banyoya giren çıkan herkesle beraber etrafta dolaşıma çıkmıyor. paspasta sabit kalıyor, paspası münasip gördüğün bir vakit kedinin kum kutusuna boca ediveriyorsun… iş biter fiş gider.
  • Görüleceği üzere, 1 günde saçılan kumun miktarı faraşta belli, beş gün boyunca serili kalan Bulgus sonrası 3-5 adet kum vardı ortalıkta. Gerisini bulgus yedi, biz de geri kum kutusuna döktük.

Daha evvel almalıydım..

 

 

(*) indirim kodu ister misiniz?

BULGUS2018

Kodunu sipariş ekranına girin. Büyük indirim fırsatını kaçırmayın…

3 Yorum

Filed under Kedi, severim paylasirim