Category Archives: saglik

Anjiyo. Seveni severiz..

Kardiyolog yönlendirmesi ile başımızdan geçen anjiyo-anjio-anjiyografi işlemi hakkında biraz yazayım dedim.

Anjiyo olmadan önce bilmeniz gereken 5 şey

Eşime bir süre önce, görüşüme göre pek de gerekli olmayan bir anjiyo önerdi kardiyolog doktor. Öncesinde bazı kan değerlerine bakıldı ve kullanılan ilaçlar böbrekte yük olacağı için böbrek fonksiyon değerlerine bakıldı.

Gebze’de ünlü bir hastanede günlük operasyon servisinde bir çekmeceye tıkıldık. Çekmeceden başka bir şey diyemeyeceğim, üç duvar bir perde. ne bir pencere ne bir şey. Sıkıla sıkıla saatleri saydım. Refakatçiyi oyalamanın gerekliliği..

demek ki neymiş yanımıza kitaptır, tablettir, çerezdir, ıslak mendil, kettle su çay kahve birşeyler almalıymışız. normalde 6 saat evde ne kullanıyorsanız getirin.

hastaya damar yolu açılıp, gerekirse çok hafif bir sakinleştirici veriliyor. tamamen soyunup ameliyat önlüğü giydiriliyor. huzursuz olurum derseniz tek kullanımlık kağıt don alın yanınıza. sonra sedyeye alınıp odadan çıkartılıyor.

iki çeşit anjiyo var. biri kasıktan biri koldan damara girilerek yapılıyor. koldan yapılan yarım saatte bitiyor ve ilaç verildiği an kısa bir yanma hissi duymanın dışında konforlu bir işlem.

Bir saat sonra taburcu oluryorsunuz. Sonuç hemen veriliyor. İçiniz temiz, hanenize ay doğmuş filan şeklinde yorum da var. ;P

Ertesi günü duşunuzu yapıp işinize gidebilirsiniz. Bir kaç gün o kol hassas kalıyor sonra unutuyorsunuz bile.

Gelmiş geçmiş olsun.

Reklam

Yorum bırakın

Filed under saglik, severim paylasirim

E-Reçete Linkleri

Her şey sisteme kayıtlı, henüz tam bir entegrasyon olmasa da %90 verimli çalışan bir sağlık sistemimiz var. Arayıp bulamadığınız linkler burada. Linke tıklayın, Türkiye Cumhuriyeti Kimlik Numaranız ve e-devlet şifrenizi girin. Bu bilgileri ekranda arama satırında kilit işareti varsa, güvenli olduğunu gördükten sonra girin ve bilgisayar/telefon “şifreyi kaydedeyim mi?” diye sorduğunda “hayır” deyin.

Yazı ve linkler Ocak 2023’te günceldir. Kırık link olursa bildirmenizi rica ederim.

e-Nabız Kişisel Sağlık Sistemi

Aile Hekimim kim?

Son bir yıl içindeki tedavi bilgileriniz için

Eski tedavi bilgileriniz için

Gözlük hakkım var mı?

Yakın- uzak gözlük cam ve çerçeve hakkınız olup olmadığını öğrenebilirsiniz.

Son bir yılda aldığım ilaçlar

Bu linkte son bir yıl içinde hangi tarihte hastaneye gittim, hangi doktor gördü, reçete numaram ne, hangi eczaneden hangi ilaç verilmiş, günde kaç kere kullanacağım, ilacım ne zaman bitecek raporum neymiş görebilirsiniz.

Hastanelerden kalan muayene hesaplarınız için. Reçetenizi ne zaman, hangi eczaneden aldınız, katılım tutarı ne ödediniz, muayene payı ne kadardı? Maaştan ne kadar kesildi? Fiyat farkı var mıydı, ne kadardı??

Sosyal Güvenlik Kurumunda cep telefonu kaydı olanlara bazı projeler kapsamında SMS ile ücretsiz bilgilendirme yapılmaktadır. SGK Cep Telefonu Bilgisi Beyan hizmetini kullanarak, Kurumun ücretsiz SMS hizmetlerinden yararlanmak istiyorsanız cep telefonunuzu kaydedebilirsiniz. Eğer kayıtlı cep telefonunuz varsa numaranızı güncelleyebilir veya silebilirsiniz.

SGK tedavi bilgileriniz, hangi hastaneye, hangi tarihte ne ödediniz?

Sadece Katılım Payı Bilgileri öğrenmek için..

Geçmiş olsun, Allah cümlenize şifalar versin.

Yorum bırakın

Filed under araştırdım, internet, saglik, sosyal medya, uygulamalar

Böbrek taşı ameliyatı

Annemin böbreğinde taş vardı. Hemen hiç su içmez, çişini tutar.. boğa inadı.

Büyümüş, fasülye kadar olmuş, kanalı da tıkamış; sancısı bulantı ve baygınlığa varınca doktoru “ameliyat” dedi.

Ultrasonda tek gözüken taş tomografide 3’e çıktı. Doktordan doktora, cihazdan cihaza fark var arkadaşlar. Teknoloji güzel şey.

Taş ya sesle kırılıyor, ya dışardan ameliyat ediliyor, ya da alttan, (üretra) kanaldan kamerayla girip lazerle traşlanıyor.

Hastanın ve taşın durumuna göre karara varılıyor. Belden (spinal) ya da genel anestezi olabiliyor.

Öyle üroloğun “benim de başımdan geçti, endişelenmeyin” dediği kadar kolay, ‘iki tıktık bi fıkfık’ bir işlem değil. Operasyon 1.5 saat sürmüş, hasta odaya 3 saatte geri geldi.

Hasta çok üşüyerek anesteziyi atlattıktan sonra, iştahsız ve sancılı bir süreç başladı.

Sonda takılıyor ve en azından tuvalete getir götür olmuyor ama sondaya da kan doluyor. Sondadaki kan temizlenene, renk açık sarı olana kadar bol su içip gezinmesi gerekiyor. Kırılan parçalar da o şekilde atılmış oluyor. Su içiremediğimiz için, ya da “yeterince” içmediğinden, serum desteği verildi 24 saat. Ertesi gün sonda çıktı. Enfeksiyon gelişti biraz da onuna uğraştıktan sonra 3. gün hastayı eve teslim ettik.

Ameliyat niyeti olanlara bilgi:

Kolsuz ya da kısa kollu gecelik. (damar yolu/tansiyon sürekli kol lazım)

Kalın çorap, bir bere . (anestezi sonrası yüzü gözü buz gibi oluyor insanın, çabuk ısınması için)

Yedek çamaşır ve üst x2 (hesapta olmayan bir uzama oldu yatışta, yedeğin yedeği lazım) Kirli çamaşır poşeti.

Kettle. Fincan. Çay kahve. Tepsi. (Bulaşık yıkanıyor er geç) Islak havlu. Kağıt havlu. Kolay giyilen kaymaz terlik. Çöp poşeti. Pipet. (Yatan hastaya su içermek çok zor. Biberon filan düşündüm)

Şarj aleti. Hatta üçlü priz. Kullandığınız ilaçlar. Diş fırçası.

Sırt çantasından ziyade kabin valizi alın yanınıza. Asma kilitli olanından hatta.

7 Yorum

Filed under saglik

FOMO yani BHGK

MOFO yepisyeni bir deyim. Diyenler utansın, “fear of missing out” anlamına geliyor. Yani “bir halttan geri kalmayayım” korkusu.

Adamın ocağını söndürebilecek bir bozukluk bu. İnternet önümüze günde 70 ciyuvbayt hızla yeni uygulamalar, yeni fenomenler, yeni ürünler, yeni herbirşeyler dökerken, sadece iki gözümüz ve birkaç saatimiz olduğundan miniminnacık bir dilimini ısırabiliyoruz bu dağ gibi pastanın.

Stres yapıyor. Gerginlik üretiyor. Korku pompalıyor. Bu hastalığa kapılan kişi sosyal medyayı elekten geçiremiyor. Süzgeçten süzemiyor. Ya bir şeyi atlarsam? ya benim haberim olmadan mühim bir şey olur da bir tek ben duymazsam??

Kuyu gibi derinleşen, birbirine eklenerek ilerleyen twitler mesela, tam bir tuzak. o ne dedi, öbürü ne cevap verdi, yorumun yorumu, yorumun yorumunun yorumu derken ağa bir yakalandın mı saatlerin gidiyor. Üstelik vardığın yerden de memnun olmuyorsun, çünkü sen bununla ilgilenirken kimbilir X konusunda Y ne anlattı?

Tatminsizlik büyüyor, boşluk hissi, normal hayatını aksatmak; uyku ve dinlenme saatlerinden vaz geçip “boş beleş işler” takip etmek; sahip olmadığı paranın olası yatırım değerlerini ya da yapmadığı sporun maçlarını, oyuncularını izlemek; sağlığınla ilgili ilgisiz varsayımsal durumlarla ilgili o doktor senin bu hacivat benim tedavi kovalamak; gecenin körüne kadar telefona bakmak, sabah gözünü açar açmaz yine eline telefonu almak.

Üstelik başka birinin hayatına ve gösterdiklerine aşırı düşkünlük yüzünden özsaygı yerle bir oluyor. Ayrıca bu psikolojik baskıyı kullanan firmalar malını satabilmek için müşteriye kendi sitesi ve uygulaması dahil yirmi farklı uygulamada yirmi farklı fiyat indirimi/ödeme koşulu sunuyor ve alıcıyı “ya bunu kaçırırsam.. hemen kapayım” oltasına takıyor.

Sofrada, aile ortamında, sevgilinin yanında, okulda elin biri hep kaydırıyor gözün biri hep dört dönüyor. . . .

. Hayat akıp giderken duymanız gereken endişeyi instagram akıp giderken duyuyorsanız;

. yapmanız gerek ve şart olan şeyleri geçiştiriyor, iptal ya da “bu seferlik böyle olsun” diye ihmal ediyorsanız;

. annenizi ya da çocuğunuzu yarım kulakla dinleyip helaya bile telefonla gidiyorsanız.. terapi almanız lazım.

Hadi biz televizyon çocuğuyuz, bağımlılığın bir türünü zaten yaşadık, şerbetliyiz. Eldeki veletlerin tüm dünyası minnacık ekrandan gördükleri kadar bir şey oldu. Fiziksel dünyadan bir haz almıyorlar, basit ve uzun süren aktivitelerden kaçınıyorlar, kelime dağarcıkları minimal seviyede mümkünse emojisini “bırakmak” iki kelime yazmaya tercih edilir durumda. Yolda yürürken, araba kullanırken bırakmıyorlar telefonu. O ışık her suratta, o surat öne eğik bir başa mahkum.

Ekmeği nereden alacak bunlar? Sadece kör insanlar yaşama hakim olacak sanırım.

Yorum bırakın

Filed under eğitim, internet, saçmasapanlıklar, saglik, severim paylasirim, sosyal medya, uygulamalar, whatsapp

Hemşir? Hayır “Hemşire bey”.

İlk hasta/yaşlı bakımevleri manastırlar. Manastır hastaneleri var. Manastır bahçelerinde tıbbi bitkiler yetiştiriliyor ve kitaplıklarında bilinen tıbbi el yazmaları kopyalanıp paylaşılıyor. O dönemde manastırda hizmet eden de rahibeler.

Birbirlerine “Sister Mary”-“Soeur Marie” diyorlar. Rahipler de Father oluyorlar. “Hepinize babalık- bacılık yapıyoruz, bizden korkmanıza gerek yok” gibisinden. (*)

Türkçeye geçerken “peder” olarak çevriliyor. Rahibe de kız kardeş anlamında “hemşire”. Hemşirelik mesleği uzun yıllar kadın mesleği olarak biliniyor. Profesyonel okullu hemşirelerde artık kadın erkek ayrımı yok. Bir sürü erkek hemşire var.

E arapçada dişi e eki alıyor madem, “Nuri-Nuriye, Naci-Naciye, Cahit-Cahide, Hamit-Hamide” gibi…

Hem müdür müdire, hakim hakime gibi arapça kökenli mesleklerde erkek kadın farkı var…

Hemşire de dişi.. bunun e’sini silersek erkek olur diye düşünen sivri zekalar erkek hemşirelere “hemşir” demeye çalışıyorlar.

Ama denmez. Erkek kadın fark etmeden, doktor, mühendis, avukat, eczacı, öğretmen ve hemşirelere sonuna “bey-hanım” getirerek söylemeliyiz. Doktor hanım, mühendis hanım, avukat bey, eczacı hanım, öğretmen bey, hemşire bey.

Yine oldukça gerzek bir biçimde, orijinali “steward-stewardess” olan kabin memurluğu bizde “host-hostes” olarak (evsahibi anlamında) yerleşmiş. Ona bir çare yok.

(*) buna dair bir yazı gelecek

Yorum bırakın

Filed under insan olmak, kültür, saçmasapanlıklar, saglik

Gece yarısı doktor nerde?

Neyin online olanı yok ki? İnterneti seviyorum. Hemogram sonuçlarımı yorumlatmak için gece yarısı (23:00) bana doktor sağlayan interneti çoook seviyorum.

Danıştığım doktorum, whatsapp üzerinden görüşerek bana gereken cevapları iletti. Allah razı olsun.

İhtiyaç olursa 24 saat BİLGİ ALACAĞINIZ, ÜCRETLİ online doktor servisi: Tık

DİKKAT: bu siteden alacağınız bilgi, kendi doktorunuzun yapacağı yüz yüze muayenenin bir alternatifi değildir.
Site içerisinde doktorunuzla yaptığınız görüşme ile size tanı ve teşhis konulmaz ve tedaviniz düzenlenmez.
Site içerisinde bulunan bilgiler bilgilendirme amaçlıdır.
Bu bilgilendirme kesinlikle hekimin hastasını tıbbi amaçla muayene etmesi veya tanı koyması yerine geçmez

Yorum bırakın

Filed under saglik

Covid 19 20-21 öğretim yılı

Çinliler mi tasarlayıp dünyaya saldı yoksa gerçek bir virüs mü? Yarasadan mı çıktı yarasa mı virüsten.. uzatmayalım. Kafam çorba gibi, pozitif test edilenler gördüm, iyileştiler. Ölenler de tanıyorum. Maskesi çenesinde gezen hırtlar var, bir yandan da dezenfenktanı nefes alır gibi dört tarafına sıka sıka bir hal olanlar..

Bilmiyorum. Bir virüs olduğuna ikna oldum. Neden nasıl bir gün ortaya çıkar. Şimdiye kadar bağışıklığım mı yüksek de kapmadım, yoksa kasımda yatak döşek yatıp vasiyet verdiğim grip buydu da bağışıklığım oluştu mu onu bile bilmiyorum.. ki virüs de dansöz gibi kıvırıyor rna’sını. Bağışıklık sabit değil ki..

Ben kendimi az çok kollayabiliyorum. Fi tarihinden beri huysuzumdur zaten, kapı koluna asansör düğmesine dokunmam. İnsanlara sarılıp sarmaşan biri de değilim. Maskeyi de 24 saat taksam rahatsız olmam. Ama çocuklar malesef oldukça tecrübesiz ve olayın da tam farkında değiller..

Virüsü yabancı sitelerden izliyordum. Biri 7. sınıf biri 11. sınıf olan çocuklarımı ülkemizde virsüten ilk vefat eden eczacıyı duyduğum gün okuldan çektim. Kesin bir tedavi bulunana kadar da okula yollamayacağım. Ortason ve lise sona geçen ve önemli birer sınava hazırlanan çocuklarımla evden eğitime devam. Sınıfta da kalınır, sınavlar da tekrarlanır.

Olmaya devlet cihanda, bir nefes sıhhat gibi..

Iki hafta sonra düzeltme: iki gruba da okul yolu gözüktü, resmi olarak açılmadan önce telafi destek için okula döndüler. Tedbirler yeterli ve öğrenci sayısı çok az. Şimdilik okul başladı.

Yorum bırakın

Filed under çocuk, OKUL, saglik

Niye Sezaryen?

Bir zamanlar yazmıştım. Bebek iri, leğen kemikleri darsa forsepsle doğurtuyorlar.

Forseps izleri

Hem kafatasımda sağlı sollu forseps göçükleri var, hem iki köprücük kemiğimi de kırarak doğurtmuş beni.

40 yıl önce başarılı sezaryen var mıydı? Bilmiyorum. Eh, canlı doğmuşum en azından. Akabinde annemde gelişen enfeksiyon ve uzun bir antibiyotik tedavisi sayesinde anne sütü de alamayıp sma (esema) bebeği olmuşum. Maşallah fıstık gibi de büyüdük. Ama işte.. keşke…

Vajinal doğum yapar mıyım? Asla! Bir de “normal doğum” demiyorlar mı? Buyur normali, doğalı bu. Organik.

Yorum bırakın

Filed under çocuk, saglik

Erkek:Covid Kız:Covidan

Ben test yaptırdım!

Bugün öğleden sonra semptomlardan birini hissetmeye başladım.

Gece yarisi sakin olur hesabı, tek kafa Kartal Eğitim Araştirma (keah) acil girişinden girdim.

Uzun yol otobüs yolculuğu, sabaha karşı girilmiş ücra dinlenme tesisi havasi. Soğuk. Nemli. Issız. Keah dinlenme tesisleri 10 dakika çay ve ihtiyaç molası.

İçeride parlak günışığı aydınlatma, genel bir temizlik havası. İnsanlarda bir telaş, tuvalete mi, çay çorba sırasına mı girsek?

Sağda banko var. Oradan başladım.

Sira no:1.

Sıra geldi. kayıt elemani süper bi hanım. Ates ölçtü, 36. Iyi. Parmaktan nabiz ve kan gazi: 99/116. Normal yürümem ben, bu bedenle at gibi koşturduğum için nabız yüksek. Ok.

Temas oldu mu? Olmuş olabilir.. saydim döktüm.. suphelileri, pozitifleri, kronik rahatsizliklarimi. iyi güzel. Kağıt yazıp kayit sirasina yolladi.

Sira no:2

Daha da tonton bir bey. Olmaz bu kadar pozitiflik. Tc verdim. Barkod verdi, covid polikliniğine yonlendirdi. Bankodan geri dön, 2 m ileri, sağa dön, yerdeki yeşil oklari izle. Sağda büyük kapıdan başka bloga geçiş, yürü yürü yürü. Hah orasi poliklinikler.

Sira no:3

Bir muayene bir kontrol alınıyor. Sira numaram 1. Oh.

6 kişi sonra içerdeyim. Sıra numarasi hikaye, dr çağırıyor.

Oturun. Oturdum. Anlattım. Sürüntü testi ve akciger filmi istedi. Hic öksürmediğim için filmi pas geçip doğrudan test. Orrayt.

Sıra no:4

test mekanı giriş kapısına bitişik. Kolayca bulundu. Sıraya girildi artık etrafi gözlüyorum, fikir yürütüyorum filan. Kaniksadim ortamı. Ama çalışan herkes süper rahat. Gülenler şakalaşanlar. Rahatladim itiraf edeyim. Maskesiz 1 vatandaş vardı.

İceride..

Barkodun birini ve tel numaramı bankoya verip koltuğa alındım. Kbb koltuğu. Kan alirken bindiğimiz hani. O koltuğa oturulmaz binilir hojam. At kadar.

Testçi adam da bir barkod aldı. Sürüntü için kol gibi bir pamuklu çubuk. Önce ağzına, diline ve taa genzine sürttürüyor. Öğürünce çekti.

Tersini de burnuma sokacak biliyorum, “aman yavaş” dedim “minik minik”.

3. Vitesle daldı. Çığlığı bastım, bi daha sapladı.. bir çığlık daha! Çekti.

Canım pek tatlı evet.

Daha da derinden alıyorlarmış örneği aslında. Idare etsin; benden pas.

Ya Allah firladim koltuktan vın, acil taksi durağında aldım soluğu.

Kötü bir deneyim. İnşallah negatifimdir. Zor iş. Toplam yarım saat – kırk dakikada çıktım. Herkesteki güler yüz ve nezaket müthişti.

4 Yorum

Filed under ben yazdım, saglik

Seninle Başlamadı. Çünkü, Fadile’yle başladı…

Yesyeni bir mevzu dönmekte. Aile dizimi.. recall..theta..healing..doing..making.. affeding..unutung.. faking…şarlataning.

Şurada bir kapı açayım.. O kadar şifalı bir şey madem, uygulayıcısı keramet sahibi bir kişi.. bin tele almadan hayrına yapıversin. Bu şifacılar bin kişi olsalar (ki fazlası vardır eksiği yoktur) ve günde üç kişiyi düzeltseler… 3×1000= 3.000/gün=90 bin/ay=yılda bir milyon vatandaşı pırıl pırıl ederler. Daha ne isteriz?

Ama işe para girdi mi… aynı hesabı o taraf yapmakta. “günde 3 kişi düşse.. her birinden bin gayme alıversem, kdv fiş fatura yok nakit olaraktan..” temiz üçbin.. haftada eder 15-20 bin. ayda 60-70 bin ferah feza. Allah bin bereket versin”

Bunun videoları internette, reklamları instada ve kitapları tüm seçkin kitapevlerinde ve amazon’da mevcut. İşin güzel tarafı şu.. İnsan psikolojisi işte, inanmak istiyor. En sivri akıllı çakal geçinen bile “nedeni bu” dedin mi “haaa..ben de tahmin ediyordum bi şey var belliydi” deyip feraha eriyor. Sorgulamadan iman etmek çook güzel bir şey.

Bir miktar okudum ben de bu konularda, hemen beleşe yorum yapayım. Tamamen kişisel görüşüm, kişisel mizahım.

Atıyorum sinüzitten muzdaripsin. Gidip soruyorsun bu keşişe, o da sana anlattırıyor deden kimdi, nenen kimdi, kime ne zaman ne oldu, ailende cemaziyülevvelini döküyorsun… İçinden birini seçip “aha bulduk gördün mü, dedenin halasının görümcesinin eltisinin kaynı belsoğukluğuna yakalanmış.. şimdi senin bu sinüzitin ondan var. az bile..” diyor.

Sen de burnunu çeke çeke “oh vallahi öğrendim rahatladım” diyorsun.

Hey yavrum hey yer miyiz biz? Bunun piri Fadile’ydi be. Hepinize nal toplatır sağsa Allah selamet versin, öldüyse rahmet eylesin.. Evlere temizliğe giderdi. Ama temizlik hikaye. Asıl numarası falcılıktı.

Saat onbir oldu mu, kahveler içilir fallar yatırılırdı. Fadile de bezi kovayı bırakır, koltuğa geçerdi. Bir ayağını altına alır, öbürünü dizinden diker, kolunu da bu dizine dayar kahvesini içerdi. Kahveler biter, fallar yatırılır, o fal soğuyana kadar Fadile son gittiği evin dedikodusunu satar. En sonunda fincanını açar şööyle bir bakar..

“Senin misafirin gelmiş..”

“aa geldi evet. yengemler bizdeydi gece”

“evet. ne konuştunuz?”

“küçük oğlu işten çıkarılmış onu anlattı”

fincana göz atılır. sessizlik.. ağzına bakarsın..

“sizin ailede birine kötü bir haber gelmiş.. kim?”

“ee..kim acaba? eltimin kapısından paspası çalınmış..o mu?”

fincandan HD olarak biraz izler.. evet odur.

“evet o. bir de mektup mu desem telefon mu desem uzak bir yerden haber almışsın”

“vallahi doğru amcam aradı Ankara’dan”

Kadın biiir bir öttürüyor karşısındakini; misafiri gelmeyen, şehir dışında akrabası olmayan mı var.. sallıyor kafadan ya da geçen seferden hatırladıklarını söylüyor…sonra susup dinliyor, işine geleni sana geri satıyor.

Falına bakılan da Fadile herşeyi bildi yine diye aval aval kalır, kahve bitince Fadile’nin eline bahşiş sıkıştırılır, yine gelmesi rica edilir, yolculanır. Temizliği de kendin yaparsın. Sonra da herkes birbirine Fadile’nin ne kadar temiz kalbi olduğunu, herşeyi bildiğini, üç harflileri olduğunu, her yerden haber aldığını anlatır.. Kadının piyasası iyice yükselir, boş günü kalmaz…

Sen doğmadan önce ya da daha ananın karnındayken olup biten ıncık cıncık bir takım dertler dna’yla sana aktarılıyormuş, ondanmış senin başına bütün gelenler. Büyükbaban 1954’te babaanneni tokatladığı için bel fıtığından çekiyormuşsun meğerse. Şimdi büyükbabayı affediyoruz. babaanneye sarılıyoruz onu çok sevdiğimizi söylüyoruz. içimizdeki yük kalkınca ferahlıyoruz evrene mesaj veriyoruz. Çok süperiz, herşeyle barışığız Mevlana görse çatlar kıskançlıktan o derece bir ermişiz.

Yürüyoruz ense traşımızı görsünler.

2 Yorum

Filed under aile, saçmasapanlıklar, saglik, sosyal medya