Category Archives: freecycle

Müteşekkirim @gazelvakti

İnstagram kullanmaya başlayalı, hayat daha ilginçleşti. Çok güzel çok orijinal insanlarla karşılaşıyorum.

Hâşâ huzurdan “Hacı hacıyı mekkede, hoca hocayı tekkede, o.rospu p.zevengi dakkada bulur” derler o hesap.

İnstagramın bana iki artısı oldu. Bloga yazarken resim eklemek zorunda olmaktan sıkılıyordum. Sıkılmak ne kelime, fotoğraf çekmek zor ve tatsız bir şey benim gibi aceleci bacıya. Çekmekle kalmıyor bir de editlemek zorunda kalıyorsun ki iyice evlere şenlik. İçlerime fenalıklar geliyor fotoğraf denilince. Millete yazar bloku gelir, benimki fotoblok. (pun intended) Konu bol, yazasım var görsel tıkalayamadığım için koynumda kalıyor diyeceklerim. Hooofffsssfff.

İnstagram çıktı blog ferahladı. Yemişim resmini (aradaki farkı biliyorum fotoğraf yazmaya bile üşeniyorum o derece) deyip elime geleni her çektiğimi koyabildiğim acaip özgür bir mekan oldu bana, blog da amacına döndü, web-log olarak hizmete devam. Arada bi yerde zahmet eder foto girersem şansa artık. Oh be yaz gitsin artık. “Ben pastacıyam??” (*)

Ortabirde miydim neydim babam bana bir Commodore 64 aldı geldi yaz tatili hediyesi. Oturup basic bellemek zorunda kaldığım o yılların da güzel anıları var tabii de.. Bin yıldır filan elimde klavye var demeye getiriyorum.  Uzuuuun zamandır “tıkırdayan klavye” arıyordum kendime.

Hop burada bir saplama yapayım. Teknomarketlerde nerede vasıfsız eleman var onu işe alıyorlar birader. Adam, adlı adınca söyledğini ürünü anlamaktan aciz. Tarifle bir şey bulduırmama imkan yok. Var olduğunu bildiğim ama adımı bilmediğim cihazı elde edebilmek için neler çekiyorum… Üstelik bir de göz faktörü var. On bin yıl önce Nasreddin Hocamın da isabet buyurduğu üzere dünya da “ye kürküm ye” dünyası olduğundan, karşıdan orta yaşlı, tombul, başıbağlı bir teyze (kapalı değilim ama saç dökülmem yüzünden bir tür türbanla geziyorum bir kaç aydır) yaklaşırken bütün elemanlar toz oluyor arkadaş. Lan ben senin yaşın kadar teknoloji biriktirdim evde. Ülkede kimsede olmayan cins cins edevat var bende.. Mal. Zannediyor ki “oğlum gözüm seçmiyor şu telefona bi bak bakalım eltim mi aramış” diye yapışacağım olmadı tansiyonumu ölçtüreceğim. O bakımdan binadaki en yetkili kimse önce ona yanaşıp derdimi anlatıyorum o müdür müdür artık kimse, birini koltuğunun altına kıstırıp bana veriyor aradığımı buluyorum. Daha geçen hafta bana üzerinde ayı kadar USB yazan cihazı “blutut abla valla” diye satmaya çalışan teknosa personelini de buradan anayım. İt. Neyse..

O değil de ben biraz da eli işe yatkın olduğumu düşünürüm. Koçtaşa bayılırım mesela. Arada girer onu bunu ellerim. Başka kadınların English Home’da, Coco’da mocoda aldıkları keyfi ben nalburda alıyorum evet. Doğumgünümde silikon tabancası, evlilik yıldönümümde kumpas hediye edilmiş insanım ben :))) Neyse işte orada da aynı tiple gözüktüğümden (şu Suretler filmi gerçek olsa ya. ((ya da ben azıcık kilo versem ))) personel çok yetkin olmasına rağmen beni küçümsüyorlar. “Elinin hamuruyla..Kadın haliyle” bakışı var. Bir tane tane izahları.. Bir gözlerini kaçırmaları. Of ya. Oralarda da “ben bilmem beyim bilir”e yatıyorum mecburen… “sipariş” diyorum “ben anlamam ama.. ” diye konuşuyorum. Arada “e o lehim  şu havya”  filan kaçıyor ağzımdan, erkeklik gururlarına halel geliyor. Muhaha. Nadiren beni ciddiye alıp derdime derman olan personel çıkyor. Oralarda en yaşlı elemana yanaşmayı öneririm. Gençler cins. Tam da bu yüzden artık A’dan Z’ye herşeyi internetten alıyorum. :( “Profesyonel olmayan Personel”le muhatap olmayı sevmiyorum.

Konuyu nerelere götürdüm ya. Tıkrıdayan klavye başlığıyla satılan bir şey yok malesef. Geçenlerde bir gece, instagramı fethetmeyi bitirip sözlüğe geçtim, “Arif’in manchestere attığı golü ararken” klavyemi buldum.. Adı mekanik klavyeymiş. Bir sevindim arkadaş… Ara tara namussuz şeyin şu an kullanılan silikonlu klavyelerden daha iyi olduğundan, tepki süresi bilmemne işte, özellikle yazarlar ve oyuncular tarafından tercih edildiğini, oyuncu klavyelerinin özellikleri yüzünden deli pahalı satıldığı, yazar klavyesinin de talep olmadığından ithal edilmediğini öğrendim. Bi haltı da kendimiz üretemiyoruz. İthal temiz iş. taş atmadan kol yormadan bi ton vergi uçlamıyoruz tabii ben olsam ben de üretmem. Vjjt geri, mekanik klavye anasının nikahını istiyor beyler.

he.. peki. e ne edek? tanıdık bir gamer kid var, anasına sordum, “oğlun bilir bu işleri, nereden ucuza mekanik klavye bulurum bacım” diye… E bizde var dedi kendi klavyesini yolladı bana.

Bu ve bundan sonraki yazılarımı yazacağım bu muazzam tıkırdayan klavyemden herkese selam ederim. Allah bin kere razı olsun @gazelvakti. Alışma dönemim geçsin bak sen o zaman gör beni.

 

 

(*) Antik fıkradır, Ermeni aksanı ile okuyunuz.

Agop’la karisi Haykanus kahvalti ediyorlarmis.

Haykanus sormus:

– Sular akmoor Agop, bir bakarsin?…

– Nereden cikarirsin simdi Haykanus, ben muslukcu ?
– Peki havagazini kontrol etsen.
– Zanim, ben tesisatci?
– Agop, elektrik dugmesi de bozulmustur.
– Yeter artik Haykanus…
Agop aksam eve geldiginde bir bakmis ki butun aksakliklar onarilmis. Merakla sormus Haykanus ‘a:
– Canim karim, kime yaptirdin bunlari?
– Kirkor ‘a rica ettim beni kirmadi.
– Ne?… Kirkor mu? O dunyanin en kotu adamidir. Karsiliksiz bir sey yapmaz.
– Evet bana ” ya benimle yatacaksin ya da bana pasta yapacaksin” dedi
– Guzel…Pastayi neli yaptın barim?
– Ah Agop, nereden cikarirsin bunu? Ben pastaci?…

Reklam

9 Yorum

Filed under alışveriş işleri, bilgisayar, freecycle, instagram, internet, severim paylasirim

Meyhaneye gerek olan mescide haram.

Freecycle İstanbul’un moderatorü ve sağlam gönüllüsüyüm. İkinci el kullanmaya hem kaynaklar ve çevre açısından hem de ekonomi açısından itirazım yoktur. Yanısıra evde gereksiz yere tutulan, kullanılmayan herşeyin başka insanların işine yarayabileceğini bilerek kilit altında tutmaya dayanamıyorum. Evi tıklım tıkış etmesi, toz tutması,feng-shui’ye göre de daraltması huzuru kaçırması da cabası.

Hadi bir de klişe atayım:
fclub

Edward Norton The Fight Club/Dövüş Klübü filminde der ki; “SEVMEDİĞİMİZ insanları etkilemek için, SAHİP OLMADIĞIMIZ parayla, İHTİYACIMIZ OLMAYAN şeyler alıyoruz”

Alıyoruz yani, yalan yok.

derken bu yıl almıyorum’u keşfettim daha da iyi geldi…

Laf lafı açmasın. Geçen yıl kendime gizli bir instagram sayfası açtım. Kimsenin bilmediği. Sıtkımın sıyrıldığı bütün ev eşyasını dağıtmak üzere. Hesabın adı “Ne Var Ne Yok Dağıtıyorum”du. Kendisine bir de blog açtım, yazdıklarımı buraya aktaracağım.

Bir yılda sadece bir kere yakalandım. Kim olduğumu anlayan tek kişi çıktı. Satış işinden insanlar, numaramı kaydetmişler, “ama bende nvny ipek  olarak kayıtlısınız” dedi. “O hesap da benim, sırrımı sakla”  dedim geçtim. Sırrımı sakladı sağolsun.

Bir kez de kendim itiraf ettim. Her iki hesabımda da izlediğim Kedimle Öğreniyorumla iki hesaptan da samimi olduk. Bir gün “ben kimim bil” diye mesaj attım ve itiraf ettim: “ipekag” ama nasıl inandırsam da bilemiyorum o an. İnandı. “Başka deli yok ki” dedi. İyi kızdır.

Yıl ortasında hesabın adını değiştirdim. Şu an başka isimde bekliyor. Bir yılda yüzlerce kargo yolladım. Sadece dört-beş tanesi geri döndü. Genelde insanlar sözlerini tuttular. Bir kere dolandırıldım, bir kere de dolandırılmaya çalışıldım ama ben kendisini oynattım. (onu da yazayım bak)

İnstagram ilginç bir olay

2000 kişiye ulaştı takipçi. Gayet iyi.

Sizi o blogla baş başa bırakayım…

———————————————————————————————

23 Aralık 2014 Salı

Ne Var Ne Yok Nedir?

“Kediler ve çingeneler teker teker gezerler böylece aslında sayılarını asla bilemeyiz” derler.
2014 bitiyor ve fark ettim ki evimde her yere eşit miktarda dağılmış ıvır zıvır var. Atsan atılmaz satsan satılmaz.
Ciddiyim atamıyorum çünkü severek hatta az çok para vererek alıyor insan, ama hiç kullanılmadan beklemekte bir köşede.
Ya da hediye gelmiş. O tamamen ayrı bir konu zaten. Kullanacağım bir şey değil ama öylece ortada durmakta.
Üstelik yaş kemale erdikçe, biraz da felsefe yapıyor insan. Hayat cikletten çıkan ve sağa sola kımıldattıkça üzerindeki resmin hareket ettiği algısını veren kartlar gibi. Kart aynı, resimler baktığın yere göre değişiyor. (lenticular pictures)
(Kızımı düşünüyorum.) Çıplak gelip bir bavul dolusu zıbınla başladığımız hayat biriktire biriktire ilerliyor. Her ihtiyacı mutlaka başkası tarafından karşılanması gereken bebekler olarak geliyoruz.
Zamanla doluyoruz. Çekmeceye, dolaba, odaya, sonra eve.. Sonra sahip oldukların sana sahip olmaya başlıyor. Tıka basa dolduruyorsun bir evi.
(Nenemizi düşünüyorum )Sonra yaşlanıyorsun. Bakıma ihtiyaç duydukça küçülüyor hayatın tekrar.
Belki de çocuklarının yanına yerleşmen gerekiyor. Önce bir odaya sonra bir yatağa iniyor yaşam alanın. Çıkıp bir çorap alamıyorsun kendine. Söylüyorsun birileri getiriyor bir yerlerden.
(..iiİİii..) gibi bir eğri işte.
(Kendimi düşünüyorum) Hayatımda en az iki kere sıfırdan başladım. Maddi olarak sahip olduklarımı geride bırakıp tekrar biriktirdim. Yeniden aldım yeniden sakladım herşeyi.
On kere filan taşınmışımdır. Taşınırken ayıklayıp attıklarımın yerine yavaaşça hissettirmeden yeni şeyler geldi.
Kıyı bucak birikti kaldı. Ve ben rahatsız olmaya başladım. Bunların değerlendirilmesi lazım.

İnstagramda bir hesap açtım kendime. Ne var ne yok dağıtıyorum adında..

Ve de dağıtıyorum!
Her gün rastgele bir odaya, bir köşeye dalıyorum, çamaşır sepetini önüme çekip çekmeceyi açıyorum, “aman bir gün lazım olur dursun” demiş olup da altı aydır kullanılmamış HERŞEYİ çekmeceden sepete alıyorum.

Sonra fotoğraflayıp instagramda paylaşıyorum. Kim isterse, kaç tane isterse kargoya veriyorum gidiyor.

Şimdilik on gün bile olmadı. İyi

6 Yorum

Filed under alışveriş işleri, çevre, freecycle, insan olmak, internet, severim paylasirim

Cimrilik değil tutumluluk kardeşim…

Bir şeyi para verip almak ya da yolda bulmak sorun değil. Malıma sahip çıkarım, son damlasına kadar da kullanmadan atmam. Böyle yetiştirildim. Rahmetli babam ’40 doğumlu. İkinci Cihan Harbinin her zorluğunun yaşandığı ülkede zorluk içinde büyümüşler. Küçüleni kardeşinin giydiği, gaz lambasında ders çalışıldığı,iç çamaşırını annenin diktiği bir hayat. Herşeyin değerini de kıymetini de bilen bir nesil onlar.

70’lerde doğup 80’lerde büyümüş biri olarak Oscar Wilde’ın “Sinik” (cynic) tanımını anlayabiliyorum. Herşeyin fiyatını bilen ama hiç bir şeyin değerini bilmeyen. Çevrem 90’larda hoppalacık zengin olan, kullan-at kuşağının orta yaş sayıldığı bir çevre. Ve bunalıyorum.. Onların çocukları iyice deli. Ne mal kıymeti biliyorlar ne de dünyadan haberleri var.  Neyse.

Freecycle sayesinde zaten hiç atmıyorum artık. Veriyorum.

20140819_223837

Bu tüp sıkacağı mesela, pek beğendiğim bir şeydir. Diş macunlarımızı son damlasına kadar kullandırır..

FB_IMG_13873083523422668

İki numarada bu turuncu edevat var. Yine tüp içeriğini sıkarak güzel kullanılmasını sağlıyor.

20140819_223855

İlaçlar, her tür kremler için elzem..


Aluminyum tüpleri kvırıra kıvıra kullanırım…
20141024_154056 20141024_154147

 

Tchibo’dan aldığım bu ikili set şampuan ve duş jeli gibi ürünlerde çok ideal oldu. Banyoda her an kullanıma hazır..20140819_223911

 

Tüp olmayan ambalajları ters çevirir iyice akmalarını sağlarım. Varsayalım eeeeen dibi kaldı. Keserim ortadan, sıyırırım. 20140819_223811

 

Yeter mi? Yetmez.. Kaçan çorapları, yırtılanları da bir zahmet yamar kullanımda tutarım.

20140523_104144Bu benim çorap yumurtam.


20140523_104123

Bu da çorap yamayan milyarder örneği…

Aza tamah etmeyen çoğu bulamaz kanka.

14 Yorum

Filed under aile, çevre, ev işi, freecycle, severim paylasirim

Oyuncak Ve Kitap Kumbarası Ziyaretim

Evde birikip kalan bir sürü oyuncak var. Küçük yeğenlerime verdiklerimizin, Freecycle ile dağıttıklarımızın ve bazen internetten sattıklarımızın ötesinde yine de artıp kalan oyuncaklar. Bir de cam şişeler/kavanozlar. Bagaja atıp müsait bir yer bulana kadar gezdiririm bunları şangır şungur. Atmaya kıyamam. Camlar %100 geri dönüştürülebildikleri için. Oyuncaklar ise, servet resmen. Yazık.

Genellikle en elde kalan şeyleri mahalle camisinin alt katındaki bağış merkezine ya da belediyenin Sevgi Mağazasına bırakırım. Olmadı kağıt toplayıcılara veririm.

Eski bir çocuk şarkısı vardır: “Bir gün okula giderken, herşeye dikkat ederken…” diye. Ben de sürekli alert gezdiğimden çok ilginç şeylere rastlarım.

Bu sefer Belediye Çocuk Gelişim Merkezi’nin bahçesinde bulunan Kitap ve Oyuncak Kumbarasına attım.

kumbara1_opt kumbara2_opt

Güzel bir uygulama ancak, kıştan beri bu kadarcık oyuncak gelmiş. Merkezin kapısını çalıp öğrendiğim başka bir şey de, onların bu kumbaranın kim tarafından ne sıklıkla boşaltılıp, içeriğinin nasıl değerlendirileceğini bilmedikleri. (Öğrenemediğim bir şey mi deseydim bilemedim şimdi)

:/

 

2 Yorum

Filed under çevre, çocuk, freecycle, severim paylasirim

Bu kız bize çekmemiş baba ;)

Kızım daha minicikken, mini m&m’leri ısırarak ikiye bölüp yiyordu. Rahmetli babam bunu görünce güldü “bu bizden değil” dedi. Biz genelde avuçla yeriz oncacık şeyleri. (*)

Babam da ben de efsanevi tertip düzen insanlarıyızdır, çoraplarım alfabetik sıradadır çekmecede diyeyim de siz anlayın.

Kitaplarımız, kitaplıklarımız hele.. Cıncık gibidir.

Kızın kitaplığını dört beş ayda bir düzenliyorum, sonra anında karmaşa hüküm sürmeye başlıyor. Yaz başı diye yazlıkları çıkardım, kitapları düzenledim, ayıkladım, yaş seviyesine göre çıkarılacakları verilecekleri seçtim. Yarından itibaren de peyderpey oyuncaklara girişeceğim. Oynanmayacaklar dağıtılacak, verilecek, satılacak..Ne çok saçmasapanlıklar birikiyor evde, ne çok şişmanlıyor evimiz…

 

kitaplar

Bakalım bu seferki düzenleme ne kadar dayanacak?

 

İlk seferde çıkan oyuncakları da Freecycle’la verdim. Oh!

Birikinti oyuncaklar

Birikinti oyuncaklar

oyuncaks

 

 

(*) Rahmetli babamın da dedemin de pek sevdikleri fıkradır, babalar günü vesilesi, harika birer baba olan ikisini de tekrar rahmetle anıyorum.

Bektaşi bir bağda, ceviz ağacının altında, yanını vermiş yatıyor, bir yandan da üzüm yiyormuş. Ama ne yemek. Salkımı ağzına sokuyor, hoooop çekip bir tek sapını çıkarıyormuş..

Bağ bekçisi “erenler” demiş, “tane tane yesene”

“o dediğin elma-armut” demiş bektaşi.

“aman efendim olur mu, onlar dilim dilim yenir”

“o dediğin kavun-karpuz”

 

:))

 

Yorum bırakın

Filed under alışveriş işleri, çocuk, ev işi, freecycle, kitaplar, severim paylasirim, tertip

Karış karış karıştırdım bugün.

Uzun zamandır gerek tembellik gerekse kıyamamaktan yapmadığım bir şeye başladım, arka odada birikmiş kolileri boşaltıyorum. Neler attım neler, koskoca koliden geriye bir kutu malzeme kaldı, geri kalan herşeyi yırttım, yaktım. Saçççma sapan kartvizitler biriktirmişim.. Hayret miktarda ıvır zıvır. Ki ben de freecycle bir insanım, hiç tutmam evde ya satarım, ya atarım ya veririm. Bunları ne tür bir duygusallıkla tutmuşum bilmem..

öncesi..bir koli birikinti

öncesi..bir koli birikinti

sonrası.. bu kadaaaar

sonrası.. bu kadaaaar

O arada sevgili(!) okulumun yıllığını buldum. Yıllıkta okuldaki en samimi arkadaşlarıma göz attım, derken aklıma düştü, “ya benim en iyi kankam Rayan’dı. Ne oldu kıza bir aranayım” dedim.

200 kişilik sınıfta türlü çeşitli öğrenci oluyor tabii, bunlardan bazıları da değişim öğrencisi, ve Rayan da benim sınıfımın Tanzanyalı değişim öğrencisiydi. 4 senede bitirdi okulu, gitti memleketine. Ben 6’ya uzattım onu da ite kaka geçtim açıkçası. Kendisi bildiğin zenci, dünya tatlısı bir kız. Ben sarışın, mavi gözlü bir başka tatlı, ikimiz Benetton reklamı gibiydik. Yanyana..

Süper not tutardı. Üstelik arapça yazardı, notlarını aldığım için deli olurdum. Arap alfabesiyle yazılmış kimya notlarını hayal ediniz… Sayesinde arapça okumam ilerlemişti. Kullandıkları dilin adı Swahili. Bana biraz da Swahili öğretmişti. Kanlı canlı olmasa da güzel Türkçe öğrenmişti.. Aramızda sürekli İngilizce konuşurduk. Okul günlerimin en güzel tarafıydı Rayan..

Zaman zaman aradım nette kendisini. Kısmet bugüneymiş. Teknoloji yeterince ilerlemiş, dünya mandalina kadar küçülmüş.. Rayan’ı bu sefer başarıyla buldum. Hatta görüntülü görüşme yaptık, çok güzel bir sürpriz oldu ikimize de.

Koliden Rayan çıktı yani..

Yıllığı da yaktım. Berbat bir anıydı, kurtuldum.

O kadar ayıklama, yakma bilmemne sonucunda öğleden sonra oldu tabii, pis ve is kokar şekilde kızı okuldan almaya gittim saç baş o biçim.. :) İyi ki cam filmi diye bir şey var..

 

2 Yorum

Filed under ben yazdım, freecycle, insan olmak

19 Ocak 2014 Akşam gazetesi freecycle ropörtajım

Freecycle için bakınız: Freecycle nedir?

 

 

 

—————————

Benim yolladığım metin:

Arzu hanım

Sorularınıza google’dan da bulabileceğiniz düz yanıtlar ve bazı rakamlar vermek yerine ilgilenen herkesi bilgilendirmek istedim.

 

İsmim İpek, Üniversite mezunuyum, evli ve iki çocuk annesi bir iş kadınıyım/bloggerim. Üyesi ve bir moderatoru olduğum Freecycyle (Frisaykıl) size yansıtıldığı gibi “paranın geçmediği” bir alan değil. Freecycle tamamen recycle mantığı, geri dönüşüm ile ilgili bir şey.

Bilirsiniz, evinizde 6 aydır kullanmadığınız her şey, evinizde ve hayatınızda boş yere yer işgal eder. /Feng Shui. Bu birikintiler, “hele dursun bir gün lazım olur”lar ne kadar kötü enerji ve daha da fenası toz varsa üzerine çeker.

Beri yandan sizin atmaya kıyamadığınız, ama bir türlü de kullanmadığınız, kullanılır haldeki her bir nesne şu anda bir başkasının son derece acilen ihtiyaç duyduğu bir şeydir muhtemelen.

Giymekten bıktığınız kazaklar; modası geçen çantalar; içinizi bayan ve yenisini aldığınız için evden çıkarmanız gereken ama kime vereceğinizi bilmediğinizden garaja/kömürlüğe yığdığınız beyaz eşyalar/bilgisayar parçaları/mobilyalar/cep telefonları/aksesuarlar; büyüyen bebeğinizin mama önlüğü ve biberonundan başlayarak oto koltuğuna kadar bir sürü para verip aldığınız ama bir şekilde ihtiyaç fazlası olmuş ürünler; kilonuzdaki değişmeler yüzünden size dar/bol gelen belki de iki kere bile giyilmemiş pantolonlar.. Taşındığınız için yeni eve götürmek istemediğiniz/sığmayan büfeniz.. Sigarayı bıraktıysanız kül tablaları, hediye gelip üst üste biriken borcamlar.. Yapıp, çerçeveletip sonra da yıllarca bakmaktan usandığınız puzzle tablonuz.. Aklinıza ne gelirse..  Sizin evinizde de çöpe atılmayacak kadar iyi ancak kullanmadığınız onlarca şey vardır. Evden çıkınca sizi ferahlatacak, verdiğiniz kişiden de hiç olmazsa dua kazanacağınız yığıntılar..

İşte bunlar Freecycle’ın uzmanlık alanı. Üyelerimiz mesajlarında özelikle başlıkta belirterek TEKLİF ve TALEP gönderebilirler. Şu ya da bu, büyük ya da küçük.. Fark etmez.

İlaç-tütün-alkol ve ateşli silah dışında her şey olabilir. Temelde TEKLİFlerin ağırlıkta olması lazım,yurtdışındaki gruplarda böyle. Bizde şu aralar başabaş gidiyor, insanlar hala bu sistemi bir “yardım isteme” merkezi zannediyorlar.

Hem bilirsiniz, “Veren el alan elden üstündür” der bir hadis.

katılmak isteyenler: internet araması ile  bulunduğu şehirdeki Freecycle yahoo grubuna ulaşabilirsiniz. Grupların Facebook sayfaları ve hatta blogları da var. (https://freecycleistanbul.wordpress.com/)

Üyelik herkese açık, isteyen istediği zaman girebilir ve çıkabilir. Mesajlara moderasyon uygulanıyor.

Şehrinizde bir freecycle oluşumu yoksa, neden siz başlatmayasınız?

 

Benim ilk paylaştığım eşyam bebeklik pusetimdi. :) Benden sonra 2 kuzenimi büyüten puset, kızkardeşim için 9 yıl sonra evimize geri döndü. Küçülen eşyalarımızı, artık oynamadığımız oyuncaklarımızı, yenisi alınınca eski bisikletimizi, gitara geçince mandolinimizi birbirimizle değişirdik hep. Hem ailemde hem konu komşu arasında böyle mini alışverişler olurdu. 80’lerde tüketim delisi bir toplum değildik, aileler daha paylaşımcıydı. Mal kıymeti bilinirdi. Birine birşeyini vermek ayıp değildi. Kardeşler kuzenler birbirlerinin kıyafetlerini giyerler ve ekonomik durumu ne olursa olsun hiç kimse bundan utanmazdı. “A yazık ayol, bir kere giyecek alt tarafı, bizim oğlanın mezuniyetinde giydiği takımı vereyim giysin seninki” derdi birisi ve iş görülüverirdi.

Sonra işler değişti, herkeste bir “yarım olsun, benim olsun” kavramı başladı. Gereksiz bir tüketim çılgınlığı insanları kavuruyor şu aralar. Özellikle bebek ürünleri hem pahalı hem de gerçekten kısa süre kullanılabiliyor. Yazık günah. Benim evimde öylece durup dururken, bir arkadaşım gidip sıfırını alırsa çok kızıyorum. Artık sandık odaları, yüklükler de yok ki evde bir sonraki bebeğe saklayalım, ki o da bir dert, kızımda bir bavul dolusu eşya sakladım, 3 yıl sonra ikinci bebeğim erkek oldu. Hadi bakalım… Ne yaptık?

Tabii ki freecycle!

Bu zenginlerin fakirlere şunu bunu bağışladıkları bir sistem değil. Bu, para verilip alınmış her bir şeyin, kaynakların korunması ve ekonomiye katkı adına, elde tutulmayıp işi bitince bir sonrakine geçirmek.

Zaten “mal da yalan, mülk de yalan, var biraz da sen oyalan”

Milyar dolar paranız da olsa, hiç bir şey çöpe atılacak kadar değersiz değildir. Mutlaka ve mutlaka ihtiyacı olan biri vardır. İhtiyaç burada MUHTAÇ/ACİZ/EL AÇAN anlamına gelmiyor. Maddi gücünüzün önemi yok. Sende fazlaysa, bana da lazımsa, dolar milyarderi de olsam gocunmadan alırım. Dünyamızda kaynaklar çok sınırlı. Ziyan etmek ise günah :)

Ama bu tekrar edeyim, eskici dükkanı değil. Sokaktaki kağıt toplayanlara da, semtteki kermeslere de, muhtarlıklardaki, belediyelerdeki, camilerdeki Gönül Mağazalarına da yardım ediyor, eskilerinizi veriyor olabilirsiniz. Freecycle’de sizin kendinizin kullanabileceğiniz kadar temiz ve iyi durumda eşyalar verilir. Hırtı pırtı, çürük çarık, elden düşme ürünler kesinlikle olmaz.

 

İlginç bir teklif? Ben erkek arkadaşına aldığı bayağı da marka bir parfümü, bozuştukları için freecycle’a veren birini hatırlıyorum.

 

İlginç bir anı? gelen 15.000. istek olan sehpa’yı bir üyemize hediye etmiştik.

Şimdi 6666. üyemize çok yakınız, belki bir sürpriz olabilir.

10.000’inciye de bir sürpriz planlıyoruz.. FREECYCLE FOREVER!

 

 

Benden bu kadar, kolay gelsin, iyi çalışmalar

 

İpek AG

5 Yorum

Filed under alışveriş işleri, freecycle, severim paylasirim