Category Archives: ev işi

Deli pösteki sayıyor -iii-… Dekorasyon icadım

2013-06-13-1771

 

Önceki bir ve iki numaralı yazılarımı okudunuz sanırım..

O kadar albüm boşa mı gitti sanıyorsunuz? Kapakları çerçevelettim, salonumun bir duvarını süslediler. Oldum bittim bakırı severim zaten…

:)

Hem şamdan paklandı, hem pilav yağlandı.

 

 

*-*-*-*-*-

Not: Rivayete göre eskiden, bimarhanelerde (akıl hastanesinde, delilerevinde) delilere birer pösteki (post) verir “say bakayım tüylerini” derlermiş. Deli bi sakinler, min min min tüy sayaraktan gün geçirirmiş. Bu deyim oradan gelir, gereksiz yere fazla ince iş yapmak anlamındadır.

 

9 Yorum

Filed under ev işi, icatlar, severim paylasirim

Deli pösteki sayıyor -ii-… Aile albümü

Daha evvel de belirttiğim gibi,

“Bazen kendime şaşıyorum. Bir şeyin cılkı nasıl çıkarılır, hakikaten bu konuda uzmanım. İlla herşeyi dört başı mamur yapacağım diye delimsirek işlere kalkışıyorum.”

Bir projem de aile albümü. Hem benim hem eşimin annesinde şu eski, kabartma bakır albümlerden vardı. Siyah kartondan sayfaları ve her sayfanın arasında da beyaz pelur kağıdı olan, çok zarif çok eski çok güzel albümler. Hemen el koydum ve bağlantılı bir projeye başladım.. (onu sonra anlatcam, konu çok dağıldı)

2012-06-21 00.30.45


2012-11-09 11.09.10

Bir sayfa ve köşebentleri

2012-11-09 11.08.32

Köşebentler (bir tanesi ters, arkasındaki ince kağıdı sıyırıp yapıştırabiliyordunuz. işin sırrı, önce fotoğrafa köşebent takmak, sonra albüme yapıştırmaktı)

2012-11-09 11.08.09

Ayırma sayfası

2012-11-09 11.10.36

Tabii sadece iki üç albüm var fakat en az üçüyüz dörtyüz tane de münferit fotoğraf çekmecelere, dolaplara, zarflara, poşetlere doldurulmuş vaziyette beklemekte. Ben kendi adıma tertibin düzenin sevdalısı bir insan olarak bütün fotoğraflarım albümlerde tarih sırasına göre dizili olarak bulunduruyorum. Fekat ne annem ne de kayınvaldem (ne de tanıdığım başka hiç kimse) buna vakit ayırmamışlar şimdiye kadar.

Ben de albümleri ele aldım. Öncelikle bütün fotoları söktüm. Normalde fotoğrafların köşebentlere takılı olması lazım ama, bir çok fotoğraf malesef uhuyla yapıştırılmış.:(

Resimler nemlenmiş, kenarları yıpranmış, üzerleri parmak izi dolmuş… Poşetlerde bekleyen resimlerle birleştirdim. (fotoğraf denmesi gerektiğini biliyorum, resim yazmak daha kolay kusura bakmayın) Sonra hepsini kronolojik sıraya dizdim. Çocukların büyümeleri, kıyafetlerin benzerliği, ailelerin ortak yönleri derken belli bir şablona göre düzenledim, sonra tek tek, yeni aldığım albümlere istifledim onları.

Sonra dayanamadım.. (Hem de vermeye kıyamadım, neticede çocuklarımın kültür mirası) oturup hepsini taramaya ve dijital ortama aktarmaya karar verdim.

Gittim bir tarayıcı aldım. Canon 210. 4800×4800 dpi (ne demekse?) çözünürlüğü var, çok net ve hızlı tarıyor. Renkli resimler 2 MB kadar yer kaplamakta. Çok can sıkıcı, derhal harici bir disk alıp oraya atmalıyım belki de..

Her ne ise, şu ana kadar bir albümün yarısını ele alabildim. Yaklaşık 100-120 fotoğraf bilgisayarda yerini aldı. Aileden istediğim herkesle de online olarak paylaşabiliyorum. Bu da nefis bir şey.

Herkese tavsiye ederim. Vaktiniz varsa, ve hafif deli iseniz, sabırla çok güzel bir dijital albümünüz oluyor…

Önceki bölüm: Deli pösteki sayıyor -i-

Son bölüm: Deli pösteki sayıyor -iii-

5 Yorum

Filed under aile, çocuk, bilgisayar, ev işi, severim paylasirim, tertip

ARANIYOR.. IKEA BARBAR Tepsiler

Aşağıdaki ürünleri mutlaka bulmam lazım. Elinde olup da hediye etmek/makul bir fiyattan satmak isteyenler mail gondersin lütfen.

* ikea kare şeklinde olan BARBAR tepsi. Geyik ve kar desenli olanlari arıyorum

4 Yorum

Filed under alışveriş işleri, ev işi, soruyorum

Evde tertip, Çekmecede tertip…

Bir başka icatla karşınızdayım. İcadı yapan İKEA.. Kullanan İpekAG..

 

2012-09-07-12-51-261

Bu benim geçen sene kullandığım, İKEA çekmece içi duzenleyicisi.  Gerçekten işlevsel. Çekmeceyi de düzenli tutuyor, ürünleri de gruplandırdığından insana bayağı vakit kazandırıyor.. Bir tane de banyoda var, sabun, krem, ivir zivir bulunan çekmeceyi tertipliyor kendisi. Memnunuz.

2012-09-07-12-49-111

Bunu bu sene aldım. Bence öbüründen de iyi bir düzenleyici..
2012-09-07-12-59-441

 

Görüldüğü gibi iki katlı. Daha da ince ayarlı bir düzenleyici oldu benim için.. Çekmeceye sığmadı bu, onun dışında tavsiye ederim. Dikiş/hobi kutusu da olur, çocukların odasında lego/boya kalemi düzenleyicisi de..

 

 

 


7 Yorum

Filed under alışveriş işleri, çocuk, bakımlı hatun, ev işi, icatlar, kozmetik, severim paylasirim

Nakil Yazı: Mutfağıma Altın Portakal Kazandırdım

Diğer bloğu iptal ediyorum, yazılar nakil geliyor:

02/03/2010

Eski perde bir şekilde haşat oldu. (*)

Ben de gittim perdeciden kumaş begendim yeni perde icin. Sectigim perdelik kumas aslinda oturma odasina ne bileyim, yatak odasina gidecek bir perde. Pek mutfak perdesi degil yani… Ama biraz iç açıcı olsun istedim.

Gitti eski perde, geldi yeni perde:

Perdede cart turuncu ve altın sarisi rengi karışık. bayagi hava vermis ama degil mi??? Her neyse, perdeden kumas artti, ben de epeydir dusundugum bir seyi uygulamaya koydum. Damacana kılıfı.

Perdelerimle takim damacana kiliflarimi kendim dikmedim malesef; ancak en kisa surede bir dikis makinesi edinmeye kadar verdim, kafam fikir dolu. Saniyorum biyolojik saatim mefrusat kursuna gitme vaktini çalıyor…

2 ayri modelden 1’er metre sonn derece janjanlı kenar süsü aldım Pendik’teki o meşhur tuahfiyeciden.. (kapali otoparkin yaninda hani.. adini hatirlamadim şimdi. gerci kenar süsünün de “fisto” gibi bir adi var ama onu da hatirlamiyorum : )) )

İste sonuclar:

Ve evet, ÇOK su içiyoruz. 3 farklı markanın suyunu kullanmaktayız :))

(*)  Bu konu önemli: Patlıcan közlerken közlematik’e değen perde alevsiz yanmaya uğradı. Ütüyü kumaşın üzerinde unutursanız hani önce sararır, sonra ütü şeklinde simsiyah yanar… Öyle. Ev yangınları da çoğunlukla mutfaktan çıkıyor zaten. Çok şükür ki Garanti ev sigortamız vardı, perde masraflarımız hemen ödendi… Kiracıya 10,000 TL’lik eşyanın sigortası 78, 20,000 TL’lik eşyanın sigortası toplam 128 lira. Değmez mi? Değer.. <

Yorum bırakın

Filed under ev işi, icatlar, severim paylasirim

Ehl-i Keyfin Keyfini Ne Tazeler?

Taze elden, taze pişmiş, taze kahve tazeler….

Kızım büyüyor, artık yavaaaş yavaş Türk kahvesi kültürüne hakim olmaya da başladı.

Kahve, sade ise, kaynamış olmaktan mütevellit, köpüksüz olur. Az şekerli, orta ya da şekerli kahvede köpük, üzerinde pire yürüyecek kadar kalın olmalıdır.

Ağır ateşte pişer kahve, yanında serin su ile servis edilir.

İlk kabarmasında fincanlara köpük pay edilir, tekrar bir kaynatılır, fincanlar dudak payı bırakılarak doldurulur, dumanı tüterken servis edilir.

İkram ederken, misafire iyice eğilinir, “buyrun” denir.

Kahve samimi ortamlarda, höpürdetilebilir.

İşte kızımın elinden son içtiğimiz kahvelerimizz.. (kendine de yaptı fındığım…)

Türk Kahvesi

* Bu resimdeki minik bardaklar Paşabahçe’nin Hürrem serisi, renkli ve yaldızlı. Tam kahve yanına vermelik… Serin su kahveden önce içilir,  ağızdaki diğer tatları temizlemek ve kahveye hazırlamak için.

* Kahve fincanının kulpları, ikram edileceği tepsiye sola bakar şekilde dizilir, ikram edilen kişinin sağına gelsin diye.

* Kahve yanına, lokum da ikram edilir, çikolata tercih edilmez. Çikolata kahvenin sıcağıyla erir, sıvaşır iğrenç olur….

* Kahve yanına eski bir gelenek de mümkünse ev yapımı likör ikram etmektir..

kahve ve likör

* Bu çook şahane bir restoran olan Garden‘de bu sene son içtiğim kahve. (acıbadem likörü eşliğinde, alkol almadığım için onu içmedim)

* Kahve ikram edildikten sonra tepsi mutfağa gitmez, boşalan fincanlar acilen misafirin önünden kaldırılır. Bu konu gerçekten önemlidir, dibinde telve ile misafirin önünde bırakılan fincan, saygısızlıktır…

* Çok çok samimi olmadığınız bir yerde, sakın fal yatırmayın,  görgüsüzlüktür..

Vakt-i zamanında Urfa’dan İstanbul’a ticarete gelen bir kişi, iş yapacağı arkadaşının yanına gitmiş. Adam hemen “yemek söyleyelim de beraber yiyelim” diye ikram teklif etmiş. Urfa’lı ikramı, elini döşüne basarak reddetmiş:

“Kahveliyem ağam…”

tee 24 saat önce yola çıkarken kahve içmişmiş… (muhtemelen mırra’dır o, hiç denemedim,niyetindeyim)

yaa, kahve de böyle bir şeydir.

melengiç kahvesi de vardır,  yabani antep fıstığı ağacının meyvesi ile yapılır.

espresso da vardır.

ama

Kahve “Türk kahvesi” dir.

Ek: bu yazı da ilginizi çekebilir: zarf ve fincan

15 Yorum

Filed under ben yazdım, ev işi, insan olmak, iştahlı işler, kültür, severim paylasirim

Ratatuy!

Ben bir mutfak zararlısıyım. Bildiğin kötü kalpli kraliçe oluyorum bu alanda. Detaya girer link veririm, yazıyı yetiştirmem lazım…

A) Ratatuy?

Ratatoille sahane bir animasyon filmi.. Bildigimiz sican, sahane bir restoranin sefi oluyor. O arada olaylar olaylar…

Özetle ratatuy dedikleri, şakşukanın bir türü. Ara sıcak gibi. Karışık sebze kızartması/fırınlanması + sostan oluşuyormuş. Filmin sonunda yapılmışını görüyorsunuz..

B) Pınar Kaftancıoğlu’nun son mailinden alıntı:

“”Bir gün çocuğumun elinde cips poşeti görsem ne yaparım” diye uykusuz kaldınığız gecelerde televizyon seyrederken, sabaha karşı kırk dakika boyunca reklamı yapılan şu tuhaf rendeyi hatırladınız. :) O rende dışarıda 5 Lira. Patatesleri cips gibi kesip atın bir leğene. Zeytinyağı, tuz, kekik, azıcık da biber salçası ile karıştırın. Fırın tepsisine yağlı kağıt serdikten sonra çıtır çıtır kızartın. Ne kadar kilo aldırır orasını bilmem ama cips işinin doğrusu budur en azından.”

bu konuda uzun yazmak istemiyorum, henüz.. bakınız İpekHanımÇiftliği (Pınar hanım benim vicdanımı mahfediyor/ya da onun maillerinden sonra vicdanım beni mahfediyor, kabus gibi…)

A+B=

Şekil 1-a:

.. Film DVD’si (oglum büyük bir aşkla izliyor her gün)

Tupperware rende (Belgin teşekkür ederim)

Patatesler

image

Şekil 1-b

Bitmişi:

Ben becerdiysem herkes becerir. 40 dakikamı aldı (patates mutfaa girdiği andan itibaren) ve kesinlikle çıtır değil.. Ama EN NEFİS ŞEY!!

Bundan sonra sııık sık yapacağım..

Abur Cubur yeme, Obur Cubur olma

3 Yorum

Filed under çocuk, ev işi, iştahlı işler, severim paylasirim

ben senin kadarken… -pirinç/pilav-

pirinci cuvalla alırdık eve. pilavdı, dolmaydı, sarmaydı, (yaprak dolması olmaz, onun adı sarmadır. dolma doldurulur,sarma sarılır), sütlaçtı derken  deli gibi pirinç tüketirdik o zamanlar. doğru şekilde saklamazsan bir süre sonra nemlenir ve küflenirdi, o zaman atman gerekirdi hepsini. Ya da kurtlanırdı, o zaman da gölge bir yere, bir odaya çarşaf serer, üzerine pirinci yayardın. O pirincin ne biçim nişastası olurdu… Elli kere süzgeçte yıkardın da suyunun beyazı anca durulurdu.. İyi yıkamazsan pirinç nişastası pişerken muhallebileşir, pilavı lapa yapar..  hatta hatta, pirinç, soğuk suyla yıkanır, nişasta soğuk suda çözünür çünkü..Pilav tane tane olmalı..

“Bulgur pilavı pişir yut,pirinç pilavı pişir unut” der bizimkiler. yani bulgur pilavını pişer pişmez yiyebilirsin. ama pirinç pilavı demlenmelidir. Kapağını açarsın, temiz tülbent hatta gazete serer, kapağı kaparsın. Soğurken yoğuşan nemin pilava geri dönerek lapalaştırmasına engel olmak lazım. lapası da dirisi de çekilmez pilavın.. iki şekilde pişer pilav. ya suyu kaynatır pirinci içine salarsın, ya da pirinci kavurur, suyu sonra verirsin..

En iyi pilav tarifim şudur:

kişi başı bir kahve fincanı pirinci pirinç süzgecine ısla. tereyağını pilav tencerene koy, orta ateşte erisin. Pirincin beyaz suyu bitene kadar yıka, süz, erimiş ve rengi dönmeye başlamış tereyağına at. biraz kavrulsun pirinçler ve tereyağı aroması içlerine işlesin. Bire bir buçuk oranında ılık suyu ekle, bir miktar tuz at, bir kez karıştır, kapağını kapa, altını kıs.

pirinç bütün suyu çekince, kapağı aç, bir kere daha karıştır, altını kapat, demlenmeye bırak..

O zamanlar; pirincin kabuğu hatta acaip miktarda da taşı olurdu. pirinç AYIKLANIRDI. acaip can sıkıcı ama cok gerekli bir şeydi, çünkü pilavdan taş çıkması kadar kötü bir deneyim olamazdı..

özellikle metal tepside ayıklarsın pirinci, taşlar çıt çıt ses çıkarır, hem kulağını hem gözünü kullanman gerekir. babaannem rahmetli, geldiğinde anneme “ayıklanacak pirincin, dikilecek el bezin var mı kızım?” derdi. bu ikisi bayağı zaman alan çok da gerekli işlerdir. gözlüğünü gözüne takar, tepsiyi önüne çeker, boynu ağrıyana kadar ki-lo-larca pirinci ayıklardı. O zamanlar el bezi evde dikildiğinden, ya da  şöyle söyleyeyim, hazırı satılmadığından;  diyelim eski havlulardan yer bezi, eski çarşaflardan cam bezi ve eski fanilalardan da kurulama bezi dikilmesi gerekliydi.

Öyle kesip kullanma olmaz, kadın dediğin kadını el bezinden anlarsın. Kenarları tirfillenmemiş olacak bir defa bezlerinin… Eski bezini dikdörtgen keser, tersini ortadan ikiye katlarsın. üç tarafını bastırırsın. yani kenarları üst üste koyar makine dikişiyle dikersin.

(makine dikişi nedir? iğneyi biraz geriye batip, biraz ileriden çıkmak. çok sağlam dikiştir.)

Son bir santime gelince, diktiğin bezi ters yüz edersin. O köşeden içini dışına çekersin. Dikilmemiş kısmı biraz içe katlar üstten bir tur dört tarafını bir daha dikersin, yıkarken ağzı yüzü yamulmaz, tertipli olur. Sağlama alacaksan, şöyle çaprazlamasına bir kez de önden dikiş atarsın.

Eski naylon çorapların ayak kısımlarını keser, halıları kaldıracağın zaman yuvarladığın halının (ki yuvarlamanın da tekniği vardır, önce otuz santim filan katlarsın bir kenarı, sonra katlı uçtan sımsıkı kıvırmaya başlarsın. sona gelince sonu da içe kıvırır, bitirirsin…)  her bir başına birer çorabı bel kısmından geçirir, bacak kısımlarını bale pabucu bağlar gibi çapraz çapraz dolar, bittiği yerde düğümlersin. halı dolabına kaldırırsın. halı dolabı/yüklüğü, koridorun tavanında olur.

Kenar bastırmanın bir başka yolu da, iki kenarı 5 mm kadar içe katlar, üst üste getirir, birbirine dikersin. çok temiz bir dikişle dikersin hem de..

10 Yorum

Filed under ben yazdım, ev işi, insan olmak, kültür, severim paylasirim

Serin Su Formulumu Acikliyorum

Aziz mubarek gun, yazilacak sey degil amma, sirasi geldi.
En ideal icilecek su, serin su’dur. Suyun ideal içme ısısı mı olur demeyin, her şeyin tam mükemmel olduğu bir nokta vardır ve tecrübeyle o noktaya ulaşır, en basit şeylerde mükemmelliği yaşayabilirsiniz.

Değil mi? Bkz. Şibumi.

 

Ben suyu ılık sevmem, buzdolabından çıkan ve 32 dişe keman çaldıran soğuklukta suyu da sevmem. Aşılamanın da tam doğru ısıda olmasını sağlamak zor. Serin su içmek için gayet sağlıklı bir şeydir. Boğazınızı filan şişirmez, o efsane.. Zaten her tür bakteri ılık ortamda ürer..

Her neyse..
Bu deneyim icin, tupperware tiptop surahi ve tupperware antartika 400 ml’lik kaplari kullaniyorum.

Sürahi 2 lt sanırım.. işte şu:

image

Tupperware ile hiç tanışmadıysanız ilk almanız gereken üründür kendisi. Hafif, tam kapanan, kusursuz ergonomi ile suyu döküp saçmadan, damlatmadan bardağınıza koyabileceğiniz, 3 yaşındaki bir çocuğun ya da yaşlı bir insanın kolaylıkla kullanabileceği bir sürahidir.

image

Bu bir Antartika. Buzluk ve derin dondurucu için üretilmiş, yuvarlak kenarları sayesinde içindeki donmuş ürünü şıp diye çıkartabileceğiniz, esnek yapılı bir ürün.

Kapağını kapatıp, havasını aldınız mı, içinde dondurduğunuz şey tamamdır.

Buz yapmak için bu kaba 3/4 oranında su dolduruyorum. Bildiğiniz gibi, su dondukça genleşir, kabı ağzına kadar dolduramazsınız, donunca patlar. ( bu bilgi de McGyver’den… guzel diziydi cok severdim)

image

image

Kapaklı olduğu için buzum buzluk gibi, buzluktakiler gibi kokmuyor, içine koku sinmiyor.

Surahiye bir tane antartika buzu, üzerine su.

5 dakika.

Serin su.

Ölmüşlerimizin canına değsin..

 

6 Yorum

Filed under ev işi, iştahlı işler, severim paylasirim

Ekmek makinesiz ekmek yaptım.. :) sonra da yedik.. Nimet!!

Ekmek makinem yok ama Sinangil ekmeklik un indirime girmişti ben de aldım. Üzerindeki tarife baktım ki yanına bir de toz maya almam lazımmış !! instant maya denen şey. iyi ki evde bir paket vardı. Fi tarihinden kalma, ama hiç yoktan iyidir..

Yarım paket undan Trabzon ekmeği boyutunda bir ekmek çıkıyor.

Kalın çıtır kabuklu, içi  yumuşak, nefiss..

Fırından çıkar çıkmaz 2,5 nüfus tereyağı gömüp hepsini yedik.. Gözümüz döndü… Fotoğraf bile çekemedim.

 

şimdi bilgiler…

Elle yoğurmak için çok sert ve yapışkan bir hamur. KitchenAid olmasa  bunu yapmazdım..

Un paketini açmakla sofrada ekmek görmek arasında geçen süre 2-2,5 saat. Kardıktan sonra mayalansın diye bir saat kadar beklemesi ve bir saat de 200 derecede pişmesi var. O kadar vaktiniz yoksa girişmeyin.

Yağlanmış tart kalıbına koydum bütün hamuru. Bölme-şekillendirme işine girmedim. Fena da olmadı, kalan unla yapılacak ikinci ekmek baton kek kalıbında pişirilecek.. biraz da muffin kalıplarına dökerim bakalım ne çıkacak. Hep Yorkshire Pudding pişirmek istemişimdir. (aslında KFC’nin biscuits diye sattığı şeyden de pişirmek istiyorum, bu ikisinin ortası gibi olacak herhalde)

 

Evde ekmek de yaptım, şimdi de yoğurt yaparmışım :)) olmaz ya..

 

Şimdi  bir de hikaye…

İki arkadaş konuşuyorlarmış. Biri öbürüne :

– Abi ikimiz aynı yaştayız ama benim saçlarım ağardı, belim büküldü sen hala lisedeki halin gibisin, bunun sırrı nedir?  demiş.

Diğeri:

– Benim hanım bana özel bir karışım hazırlar, her sabah onu içirir, bu da beni dinç tutuyor.

-Aman bana da ver şu tarifi….

-Zor bir şey değil, bir bardak ılık süte, bir kaşık bal, bir çimdik tarçın… o kadar.

Adam eve gider gitmez vermiş tarifi karısına:

-Bundan bana her sabah yapacaksın.

Peki demiş kadın. Ertesi gün adam bir heves dikmiş bardağı başına, kusması bir olmuş.

-HANIM BU NE???

– E evde süt kalmamış, ayran ılıttım; o da beyaaz, bu da beyaz.. Bal da bitmiş, sirke kattım; o da sarııı bu da sarı.. Tarçın da yoktu, karabiber attım; o da baharaat, bu da baharat.Sana da bir şeyi beğendiremiyorum ki…

Adam kendisini erken yaşlandıran şeyin ne olduğunu o an anlamış…

 

*-*-*

 
Bu da resim.
image

6 Yorum

Filed under ev işi, iştahlı işler, severim paylasirim