Category Archives: kültür

Hayat 1 Mutfak 1 Ben 1000

Mutfak dev, ışıklı bir disko topu gibi.. Her kenarında başka bir renk, başka bir an’ın yansıması, başka sesler.. 

*

– Kızım bak bakayım babaannen odadan çıktı, koş banyonun ışığını aç, temiz havlu tut.

– Anne akşamüstü yengemleri çağıralım mı? Patatesli Balık Poğaça yaparsın?

– Kızım dur şimdi daha baban evde, şu sofrayı bir kuralım. Peyniri dildin mi? Akşamdan suya koyduğumu dilseydin, tansiyonunu fırlatmayalım babaannenin.

– Şeyda’ların kedisi yavruladı, bir tanesini alalım mı?

– Yok artık, evde kedi olmaz. Hem bak senin kardeşin olacak yakında.

– İyi de dayımın düğününe gidemiyoruz ki hani ben gelinlik giyecektim? Bütün arkadaşlarımın abisi ablası, halası malası evlendi. Ben de düğüne gitmek istiyorum. Gelinlik giymek istiyorum.

–  Evlenince giyersin. Kesme şeker de koy sofraya, toz şeker de koy. Ben de taze soğan-sarmısak yıkadım, yumurta dürümü yaparız.

*

– Annane ya, niye ağlıyor bu bebek bütün gece ya.

– Bebekler ağlar kızım, gazı vardır. Kim ne yapsın bunu, boşver benim akıllı kızım gel seninle misafire lohusa şerbeti tutalım. Lokumları da ikram et e mi benim canım torunum.

– En çok beni mi seviyorsun annane?

– Tabii ki kimi seveceğim başka? İlk göz ağrımsın sen benim çok özlüyorum seni ben. Karne hediyesi ne alalım sana?

– Kitap alalım mı? Bilim kırtasiyede çok güzel kitaplar var ama ben çarşıdaki Cevizli kırtasiyeye gitmek istiyorum, orası iki katlı hem ciltli kitap da satıyorlar..ha ne dersin annane?

– Olur tabii, yarın dedenle beraber çarşıya inin. Ne istiyorsan alsın sana. Başka kızlar bebek ister benim akıllı kızım kitap ister, aferin sana. Tepsiyi götür bakalım misafirlerin bardaklarını topla, boş bardak misafirin önünde bırakılmaz ayıptır, hemen almak lazım.

*

– Anne şeker maşası nerede? Papatyalıları çıkardım, peçeteleri dizdim, çatalları sola bıçakları sağa koydum, ortaya da alman pastası için yer bıraktım şimdi şekerlikleri koydum, maşaları bulamadım, ya annee sana diyorum yae

– İkinci çekmecededir, dikkat et de kardeşin pufa tırmanmasın, onun bir ayağı sallanıyor düşer mazallah.

–  Fadile de gelecek mi? Fal bakar mı bize? Limonj  fincanları dizdim tepsiye ama… Fadile gelecekse ağzı yaldızlıları çıkarayım onlar daha büyük.

– Akşama amcanlar gelir, hadi ikiniz balkona kovayla su taşıyın da yıkayın, serinlesin biraz balkon. Yaz gecesi bile sıcak, yavaş kızım sarkmayın balkondan, dışarı terliğiyle eve girmesene evladım.

*

– Anne patlıcanları pijamalı soydum, ee nolcak bunlar?

– Tuzlu suya basacağız acısı çıksın, balkonda küçük tüpü yak ben tavayı alıp geliyorum.

– Ya önce pattesleri kızartsan ya anne ya, yağın içinde köfte hücreleri var, süzmeden etmeden hem biber acıymış onun da tadı var yağda, hepsi pattese geçiyor ama…

– Sen o patlıcanları uzat ordan kaynar yağın başında kan ter içinde uğraşıyorum zaten. Çöpe gazete serin!

– Patlıcanları yengem gibi unlayıp kızartsana? Yoğurdu az sulandırdım, şimdi?

– İcat çıkarma, sarmısakları soydunsa havana koy, içine az tuz at da kaymasın, iyice döv.

*

– Babamın arabasının kapısının sesi ! Koş kapıyı aç “hoşgeldin” de ben de geliyorum. Hadi bakim abla sözü dinlenecek!

– Herkesin çocuğu sabahlara kadar ders çalışıyor nasıl kazanacaksın sen üniversiteyi böyle bilmem ki?

– Amaaan herkes kendi çocuğuna baksın. 

– Yeme dolma içini, çiğ et kurt yapar.

– Daha ne kadar dolma dolduracağız ya ben bıktım usandım kaç kilo kuruluk var burda?

– O bitsin sarma da sarılacak, yarın bağa büyük grup geliyor. Altına koruk dizeriz acılı ekşili çok nefis olur.

*

– (kızıım?!? sofrada babaannen var, büyükler başlamadan başlanmaz dur bakim) Anne hadi buyrun.

– Abla ya ben ne zaman yapacağım kahvesini babamın?

– Hele dur boyun ocağa yetsin minnoş. Orta gözde, kısık alevde pişer babamın kahvesi, sen beceremezsin.

– Sana çorba yaptım ama geçen gün. Banyodan kürsüyü aldım, tencereye su koyup patates havuş attım unuttun mu?

– Nasıl unuturum ya, küçük aşçım benim. Süpersin vallahi. İyi kurula o borcamları, su lekesi kalıyor. İki saat yıkadım ellerim karıcık oldu.

*

– Çayın buz oldu. Yengen okunmuş pirinç verdiydi, sınava girmeden yuttun mu?

– Aa ben onu cebime koydum muska gibi? Hay Allah ya, yencek miydi onlar. Reçeli niye tepsiye aldın?

– Güneşte pişecek biraz da. Sen hadi bittiysen kalk, naneleri elekten geçir.

– Nane topla, yıka, yaprağını yol, güneşe ser..

– Gölgeye.. Güneşe serersen yanar, aroması da uçar, kararır. Öyle olmaz o. Nane gölgede kurutulur.

– Ya aman elli bin tane iş. Ne diye kurumuş naneyi eliyoruz ki? Hazır alsak ya markette üç kuruş bir poşeti tertemiz?

– Elenmemiş nane kalın kalın, çeri çöpü içinde yağa attın mı rengini bile vermez. Hadi daha halılar kalkacak duvarlar silinecek bu hafta.

– Ben Güllü bacı mıyım ya? Kızı üniversiteye gidiyor, annemin derdine bak duvar sildirecek bana.

– Ne var, sil, yarın evlenirsin kendi duvarını camını nasıl sileceksin? Yaptığın banaysa öğrendiğin kendine kızım.  Okumak yetmez evinin işini de bileceksin.

*

– Ooo yoğurtlu patates? Bayılırım, ya anne sizi çok özledim ben ya. Saçmasapan şeyler yiyoruz. Goralı diye bir şey yedim mesela, sosisli gibi de..

– Boşver onu yarın yengen sana yuvalama ziyafeti veriyor, hadi iyisin. Şu nihaleyi kaldır kızım ablanın önünden.. Dolaptan su çıkarın. İyi ki geldin vallahi. Biz de çok özledik.

-Abla karnen nasıl? Bütünleme ne demek? Ben takdir aldım. Sen yokken o sandalyeye hep ben oturdum :))

*

– Vallahi hiç böyle bir çikolata tepsisi görmedim. Paşabahçe mi o? 

– evet.. bitter koydurma dedim. heeepsi sütlü çikolata. gitsinler akşam tıkınırız. 

– hiç olur mu? söz çikolatası o, yarından itibaren misafire tutulacak, şimdi gelen gidenle baş edilmez. Hem ne çikolatası hala, gelin olacaksın hala ne derttesin. Ben içeri geçeyim siz kahveleri hemen getirin. Büyük anneden başlayın ikrama.

*

– Anne sen geç misafirle otur ben çayı termosa alıp geliyorum. Bugüne bugün teyze oldum ben, hiç bir şeyi merak etme. 

– tamam kızım tamam bir şey demedim. Camı aç çok buhar olmuş burası, tüller nemlenmesin. Ablanla uğraşma lohusalık zordur. Sen “peki” de ne derse, yine bildiğin gibi yaparsın.

– Aman annee, biliyoruz huyunu. Şu borcamı kim getirmiş?

*

– Siz başlayın çocuklar benim hiç canım çekmiyor.

– Aa olur mu anne, aç yeri ayrı acı yeri ayrı. Yemeden olmaz. Rahmetlinin ruhuna gider derler. Hadi iki lokma atıver ağzına, bak su böreği gelmiş Mustafa abilerden. Çay da taze. Hadi bak şimdi size ne anlatacağım, şimdiden rahmetli demek de zor geliyor ama rahmetli nenem anlatmıştı. Niye helva kavrulur bilir misiniz? (Yavrum sen de al çayını gel güzel kardeşim benim otur.) Kimse ne zaman öleceğini bilmediğinden hazırlık da olmaz ölü evinde. Cenaze haberini alan evdeki kadınlardan kim varsa, evde kadın yoksa komşulardan biri, her evde bulunan un-şeker-yağ ile bir bulamaç yapmış ki zengin evinden de vardır fakir evinde de vardır. Gelenin gidenin çabucacık karnı doyar, kan şekeri yerini bulur bir anda. Okunan dualar da cabası. 

….

*Ben o evi, o mutfağı, o yaşlarımı biraz özledim.  Bir gün oturdum, herkesin farklı renkte konuştuğu, 9 yaşından 99 yaşına giden bir öykü yazmaya karar verdim. Bu oldu. Herkesin rengini tam tutturdum mu onu hatırlamıyorum. ama anafikir bu.

Yorum bırakın

Filed under aile, ben yazdım, kültür

Vermeyince Mabud(*), neylesin Sultan Mahmud

Mahmutpaşa çarşısının da hikayesidir. Tıkandı Baba hakkında bir hikaye..

Bakara Suresi 216- Olabilir ki siz, bir şeyden hoşlanmazsınız; oysa ki o sizin için bir hayırdır. Yine olabilir ki, siz bir şeyi seversiniz, oysaki o sizin için bir kötülüktür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.

Taa eski günlerde, Sultan Mahmut zamanı demek ki.. kaçıncı Mahmutsa artık.. Adamın biri varmış, çok aşırı kısmetsizmiş. Hiç bir istediği olmazmış. Kendi nasip çeşmesinin tıkandığını söylermiş. Adama “Tıkandı baba” dermiş herkes. Gel zaman git zaman bu adamın ünü padişahın kulağına ulaşmış.

“Ben koca padişah isem” demiş “bu adamın kısmetini vereceğim”

Kısmetsiz adama ramazan boyunca her gün bir tepsi baklava yollamış. Her bir dilimin içinde bir altın gizleyerek. Adam “biz baklava yesek ne olur? ben bunu satayım da yerine eve ekmek peynir alayım” demiş, gelen baklavaları en yakın esnafa, bir sarrafa satmış. Sarraf bir tepsi baklavayı bir altına almış. Tepsinin içinden çıkan altınlarla daha da zengin olmuş. Tıkandı baba’ya aldığı altından bir kuruş bile kalmamış tamamı borca gitmiş.

Bu macerayı soruşturan padişah “yok artık” demiş. “ben gözümle göreceğim”

Adamı saraya çağırtmış. Eline bir kürek vermişler, hazineye sokmuşlar. Padişah “küreği altınlara daldır, taşıyabildiğin kadar altın senin olacak” demiş.

Adam heyecandan küreği ters daldırmış altınlara. kürek bir adet altınla çıkmış koskoca altın yığınından.

Herkes “belliydi zaten” derken padişah sinirlenmiş. “bunu saymam” demiş.”

“Götürün bu adamı Mahmutpaşa’ya, çarşının başına dikin. Eline bir gülle verin, caddede yuvarlasın. Güllenin gidip de durduğu yere kadar sağlı sollu tüm dükkanları ona bağışladım.”

Adamı koşturarak Beyazıt Mahmutpaşa’ya götürmüşler. Çarşının başında eline gülleyi vermişler, geçip seyretmeye başlamışlar. Adam yine heyecanlanmış. Güllesini kaldırıp ileri değil de yukarı fırlatmış, gülle çarşının kapısındaki kemere gelmiş, oradan yuvarlanıp tekrar kendi başına düşmüş. Adam oracıkta ölüvermiş.

Padişahın da dediği gibi, “vermeyince Mabud, neylesin Sultan Mahmud”

bazen o iş olmaz. o da senin için daha hayırlıdır.

(*) Mabud: ibadet edilen. Allah.

2 Yorum

Filed under kültür, severim paylasirim

Sanatta gelinen son nokta

Zamanında “kitap kaplamak bir sanattır” yazdıktan 10 yıl sonra, sanatımın çok da takdir görmemesi sonucu 11. sınıf kitapları ordusunu folyo kapladım ;)

Şeffaf folyoyu kitap eninde kesip ortadan ikiye katlıyorum.

Sağ baştan kağıdını açıp kitabı da orta çizgiye denk getiriyorum. Fazlalık kısmı içe kıvırıp yapıştırıyorum.

Kağıdı yavaşça açıp yarısına kadar kitaba yapıştırıyorum.

Çevirip geri kalanını yapıştırıp bitiriyorum.

Yağmur olsa yaş değmez, dövüş olsa taş değmez. Mis gibi şeffaf ciltlenmiş kitabımız hazır.

Yorum bırakın

Filed under el işi, ev işi, kültür, kitaplar, lise, severim paylasirim

Âhi anlamındaki A (tahin nasıl okunur)

Çok milliyetçi bir yanım yoktur genelde ama Türküm, doğruyum ve çalışkanım.

Türkçe benim için önemli. Severim, korurum..

Tahin muhabbeti bezdirdi. Kısa kalın a ile okunması modası çıktı ve ben de bıktım. Bilmesek. Şapkalı harfleri geri istiyorum.

Ahi iceren bazı kelimeler yazacağım. Kendiniz düşünün:

Ahi. Şahin. Kahin. Dahi. Dahil. Sahil. Bahir. Cahil. Tahir. Fahir. Mahir. Zahir. İbrahim. Vahi. Vahit. Nahit.

Teşekkür ederim.

Yorum bırakın

Filed under ben yazdım, eğitim, kültür

Anneler Ticaretin Katili

Hayatının bir anında şu manzarayı bizzat yaşamayan ya da görmeyen var mı? Elinde çatala takılı ya da ekmeğe gömülü bir köfteyle el kadar bir çocuğu kovalayan ve “son lokma oğluşum /hadi prensesim aç bakiim kocaman” diyen anne. Ve gücü yettiği yere kadar kaçan, ısrar manyağı olmuş çocuk.

Bu ısrar hayatın ilersinde de bitmez. Niyeyse anneler eve gelen misafirleri de delice darlarlar.

Terlik al. Terlik giysene. Nasıl? terlik giymiyor musun? Aa. bak baba terliği de var rahat edersin büyük büyük. Terliksiz olur mu canım? Terliiiik. Ne demişler “ayağını sıcak tut başını serin..” Ay oraya oturma burası daha rahat. Arkana kırlent koyayım mı? Rahat mısın? Kahveyi yapayım ben, konuşuruz. Canım çay da içeriz de, bir yorgunluk kahvemi içersin artık. Sade yapayım diyetteysen? Çarpıntı filan yapmaz ayol. Misler gibi Türk kahvesi, taa Erenköyünde bir kahvecimiz var orada tazecik kavurup çekiyor adam. İlahi. Hadi fal bakarım iç sen. Yanına bitter çikolata alsana, ay ikrama ne gerek var sen yabancı mısın? Çekiniyorsun ben anladım dur şekerliği koyayım şuraya. .draje ye. o altta zeki müren göbeği de var, bayılırım. Allah aşkına bir tane daha al. Bayramdan kalma değil merak etme dağıttık çocuklara kalan şekerleri. çayın yanına da börekleri attım fırına. Ne demek yemem? darılırım. patatesli börek sevmezsin diye poğaça da pişirdim. Kıymalı, hem kıyır kıyır oldu ağzına layık. Kısır da var tabii, ama tuzlular bayar diye kek de çırpıverdim geceden. Puding yaptı kızım teyzesi, mutlaka tatman lazım. Hayatta bırakmam bak. Oturduğumuz kadar yeriz ayol. Her gün mü geliyorsun sanki.. Rejimini evde yap canım, yarın rejim bugün hücum. Uzat tabağını turşudan da vereyim. Safra keseni aldırdın, dokunuyor öyle mi? Bu sarımsak dokunmaz merak etme, orcinal taşköprü bu. oralara gidip getiriyor bizim dünürler. Zaten turşuda hissetmez bile insan ayol. Bi lokmacık yemedin yahu sen. Tok ağırlamak zor gerçekten. Yemeğe kal bari. Ant verdim bak. “

Bu terbiyeyle yetişince elma almak için dükkana girip, elma varsa da yoksa da dakikalarca süren esnaf ısrarı ve tezgahlamasına karşı çıkamıyorsun ki.

“Ablacım tam sana göre kalıbı, bir dene almak zorunda değilsin, ya sen giy. giyyy. hah. yeşili de gözlerine uydu bak. ablam ha mavi ha yeşil bak aynaya. dön dön bak. bak diyorum bi. kırma kardeşini. hah. (zıbamk diye tezgaha bir kot atılır) şimdi bu kottan da çok satıyoruz bu sezon, herkes bizden alıyor, bunu da al bak, giy evde, beğenmezsen getirr. (Kafa yana sallanır) içli dışlı takımlarım geldi somon rengi mi mint mi giyer ablam? ikisini de al. bak bu fiyata bi daha da bulamazsınn. giymezsen seneye sakla bulunmuş gibi olur. tam mevsimlik. demişken çok güzel yün karışımı çoraplarımı bir görr. enişteme yeenime ikişer üçer al, kışın dua edersin bana. triko var delikanlıya göre. ama yok böyle bir triko, eski sezon olduğundan gelişine bırakıyorum çalan vermez billahi. bir de şu ihraç malı penyelerimden illa ki veriyorum, bizim hanım da evde aynısını kullanıyor, çok memnun, yıka yıka giy taş gibi penye, evladiyelik. kart mı nakit mi? ”

Yeterin ayol! Esnaftan da tezgahtardan da tezgaha gelmekten de bık-tım ben. İstemiyorum. onu da istemiyorum. yemiyceeeem.

2 Yorum

Filed under aile, alışveriş işleri, çocuk, kültür, saçmasapanlıklar

Diline daldız dalsın

2000’lerde bir ayınma bir kendinden utanma belirdi. Can sıkıcı bir şekilde sözlüklerden atasözlerinden çok bilinen sık kullanılan deyimleri ayıklamaya, ayıklamakla kalmayıp kıvıra çevire “doğru konuş(*)” yapmaya başladı bir kesim. Kültürel erozyon biz 80’lerde eğitim almış son nesil de ölünce tamamlanacak anladığım kadarıyla.

Tamam günümüzde tatsız tuzsuz gelebilir ama bu bir zamanlar genel kabul görmüş kullanılmış atasözü ve deyimler. Değiştiremezsin. Kullanılmadıkça silinir gider, elleme. Değiştirme. Kendi küçük aklınla düzeltme.

Mesela “Eşek hoşaftan ne anlar?” deyimi. efenim hoşaf değilmiş hoş lafmış aslındaymış mış mış. O deyimin devamı var “Eşek hoşaftan ne anlar? suyunu içer tanesini bırakır” Yani saçmalamayın.

Mesela “baldız baldan tatlıdır” aa olur muyumuş baldız değil daldızmış ooo. daldız da arıcılıkta kullanılırmış, bala batırılırmışmış. o yüzden tatlıymışmış. bala batan şey baldan tatlı olmaz, bu bir kıyas/benzetme değil.

Hadi onu yutturdun, “bayram değil seyran değil, eniştem beni niye öptü” de mi daldız?

Eskiden deyim olmuş kalmış çirkin laflar bunlar. Mutlaka arkasında belli hikayeler var. Artık ileri gidelim bunlar da unutulsun. Tamam.

(*) 1984 (George Orwell)

Yorum bırakın

Filed under eğitim, kültür, saçmasapanlıklar

Hemşir? Hayır “Hemşire bey”.

İlk hasta/yaşlı bakımevleri manastırlar. Manastır hastaneleri var. Manastır bahçelerinde tıbbi bitkiler yetiştiriliyor ve kitaplıklarında bilinen tıbbi el yazmaları kopyalanıp paylaşılıyor. O dönemde manastırda hizmet eden de rahibeler.

Birbirlerine “Sister Mary”-“Soeur Marie” diyorlar. Rahipler de Father oluyorlar. “Hepinize babalık- bacılık yapıyoruz, bizden korkmanıza gerek yok” gibisinden. (*)

Türkçeye geçerken “peder” olarak çevriliyor. Rahibe de kız kardeş anlamında “hemşire”. Hemşirelik mesleği uzun yıllar kadın mesleği olarak biliniyor. Profesyonel okullu hemşirelerde artık kadın erkek ayrımı yok. Bir sürü erkek hemşire var.

E arapçada dişi e eki alıyor madem, “Nuri-Nuriye, Naci-Naciye, Cahit-Cahide, Hamit-Hamide” gibi…

Hem müdür müdire, hakim hakime gibi arapça kökenli mesleklerde erkek kadın farkı var…

Hemşire de dişi.. bunun e’sini silersek erkek olur diye düşünen sivri zekalar erkek hemşirelere “hemşir” demeye çalışıyorlar.

Ama denmez. Erkek kadın fark etmeden, doktor, mühendis, avukat, eczacı, öğretmen ve hemşirelere sonuna “bey-hanım” getirerek söylemeliyiz. Doktor hanım, mühendis hanım, avukat bey, eczacı hanım, öğretmen bey, hemşire bey.

Yine oldukça gerzek bir biçimde, orijinali “steward-stewardess” olan kabin memurluğu bizde “host-hostes” olarak (evsahibi anlamında) yerleşmiş. Ona bir çare yok.

(*) buna dair bir yazı gelecek

Yorum bırakın

Filed under insan olmak, kültür, saçmasapanlıklar, saglik

Nerelisin? Irkçılığın daniskasıdır

İnsanlara “nereli” olduğunu sormak ırkçılıktır, hemşerim. Kimse doğduğu yeri seçmedi. Hasbelkader içinde büyüdüğü kültürü kendisi başlatmadı. O yüzden nereliliğimiz kimseyi ilgilendirmez.

Bir yerli ya da başka yerli olunca hakkında “oralılar şöyledir böyledir” denmesi haso ırkçılık, kafatasçılıktır.

Amma.. İster New York ister Nevşehir.. Nereli olduğunu bangır bangır bağırıyor, “oralı” kalmaya devam ediyorsan işte o da öküzlüktür. Gelişeceksin, düzelteceksin, DÜNYALI olacaksın.

Bütün genellemeler yanlıştır.

Hiç bir fikir uğruna öldüğüne değmez. Uğruna öldüğünü de bilmez.

Ve ne yavuz ol asıl, ne ağır ol basıl kanka.

Bunu bilir bunu söylerim.

İpeyk

Yorum bırakın

Filed under eğitim, insan olmak, kültür

İnsanlar 4 grupta incelenebilir

İlk grup sanki 5 yaşındadır. Ona pi sayısını anlatamazsınız, anlatmayın da zaten. Elinde kibrit görürseniz elinden alın ve yüksek bir yere kaldırın. Bilmesi gerekeni söyleyin, güvenliği için kurallar ve yasaklar koyun, ve denetleyin; çünkü bırakırsanız 3 öğün nutellalı ekmek yer, bu da yanlış bir beslenme alışkanlığı. Onunla tartışılmaz, söz dinletilir.

İkinci grup 15 yaş ergeni. Kurallara devam ama kuralları açık seçik izah etmeniz lazım. “ben oyle dedim oyle olacak” denmiyor artık. Sınırları esnetiyoruz, kararlarını kendileri veriyor ama biz de gözden geçiriyoruz. Böyle böyle içgüdülerini değil sağduyuyu dinlemeyi öğreniyorlar. Ona buna sataşıyorlar, bazen ağzının payını alıp oturuyorlar. Arada yaş tahtaya da basıyorlar, ama öğrenme sürecinin bir parçası olduğu için azarlamıyoruz, elimizi uzatıp kaldırıyoruz.

Üçüncü grup 40 yaş insanı. Beklentimiz hayatta bir yerlere varmış, bir şeyleri kapmış, kuralları içselleştirmiş olması. Böyle insanların herhangi bir sınırı olmaz. Sınırı bilirler. Kimse tarafından kontrol edilmelerine gerek yoktur. Sağduyu da, bilinç de, ahlak da izan da gelişmiştir artık. Sosyal hayatta nedenini nasılını kendisi çözüp problemlerin üstesinden gelebilmesi gerekiyor. Hatalı sollama yapmaz, trafikte şerit değiştirmez, hız sınırına uyar, trafik kazası görünce izlemeye dalıp yolu tıkamaz. Hız tümseği koyulmaz böyle insanların çoğunlukta olduğu yollara. Yere izmarit atmaz, ayakkabısını kapıda çıkarmaz. Maske takılacaksa takar, tartışmaz tartışacak bir şey yoktur onun için. Yeryüzünde cennet; bu insanlardan olmak ve bu insanlarla yaşamaktır. Nasip olur inşallah.

Dördüncü grup insan ise kamil insan. Bilge kişi. Güler yüzlü. Hayatı aşmış bitirmiş, rahle-i tedrisinde bulunmak farz. Kültür elçisi. On binde yüz binde bir. Bayılırım sözüne sohbetine. İnsanları ya da olayları değil fikirleri konuşabilir. Örnek: Rahmetli Gülriz Sururi. Metin Akpınar. Üstün Dökmen.

Burada hep verdiğim bir örnek var.

“Sarı Ruj Yasak Mı?” Hayır değil. Ama taksi sarısı ruj üretmek anlamlı bir yatırım olmaz. Rujun adı bile fransızca kırmızı demek, kadınlar dudaklarını etli, dolgun ve kırmızı göstermek için makyaj yaparlar. Kimse sidik sarısı dudak istemez. O yüzden de kimse sarı ruj üretmez. Kimse almayacaksa, para kazanmayacaksan üretmezsin.

İlk grup elinde rujla geziyorsa zaten bir kapıya duvara sürtmeye gidiyordur, rengine bakmadan elinden alınır.

İkinci grup sürme desen de sürebilir, onlara da bu kadar saçma bir konuda o grupla inatlaşılmaz, bir süre sonra unutur der bırakırsın.

Bunu üçüncü grup insan içgüdüsel olarak bilir. Böyle bir işe girişmez. Ona kimsenin yasak demesine gerek yoktur.

İnternette, görebildiğim kadarıyla ilk iki grup hakim. tiktok insanlar. O grubun problemi Dunning-Kruger Etkisi . Tartışmayın. Mantık çalışmıyor, akıl zaten yok. Kendi aptallığını kabul edememe, üstelik kendisini akıllı sanma gerçek bir problem. O iki grupla mesafeli olunuz.

Yorum bırakın

Filed under çocuk, insan olmak, kültür, severim paylasirim

Eyvah eve hoca geliyor!

Herhangi bir şekilde evde ders almaya/aldırmaya karar verdiniz. Aradığınız hocayı da buldunuz. Peki şimdi ne olacak?

Birincisi eviniz ve ortamınız hakkında önceden net bilgi vermeli, ne beklediğinizi belirtmelisiniz.

Ben mutlaka yazılı kalsın isterim. Whatsapp’tan bilgilendirme yaparım.

Ör: Her Çarşamba Saat 13:00-14:00 Arası bekliyoruz. Gelemezseniz, bir aksilik olursa muhakkak bildirin. Evimizde kedi var eğer alerjiniz ya da fobiniz varsa bilgi verin. Evde sigara içilmiyor, parfüm kullanılmıyor. Fotoğraf ya da video kaydı yapmayınız. Saat 13:30’da çay/kahve molası verebiliriz. Çay ya da kahve tercihinizi bilmek isterim. Yanına bisküvi/kraker/kek ikram edeceğiz. Özellikle istediğiniz/istemediğiniz bir şey varsa bildirin.

Öğretmen ilk defa geliyorsa genellikle ilk ders ücretsiz bir tanışma mahiyetinde olur. Öğrenciyi ve sizi değerlendirir ve derse gelip gelmeyeceğine karar verir. Dakik olan öğretmen makbuldür.

Tatsız gerilimli bir ortam olmaması için kısaca ailenizden, öğrencinizden bahsedin. Ne beklediğinizi (derslerinden daha yüksek not alması, sınavda başarı kazanması…) anlatın. Uzun uzun kendi ortaokul coğrafya öğretmeninizden ve diğer öğrencilerin başarılarından bahsetmeyin.

Öğretmen gelmeden önce terlik hazırlayın. Odaya girip oturduğunda kolonya tutmak adettir. Masada mutlaka öğretmene ait tarafta kağıt peçete, bir bardak ve kapalı bir şişe su olmasını öneririm. Boş kağıt, kalem, hesap makinesi ve gerekli herşeyi hazır tutun. El yıkama ihtimaline karşı banyoda misafir havlularınızı ya da kağıt havlu rulosunu görülür bir yere koyun.

İkram olarak Türk kahvesi, çay ya da evde başka uygun gördüğünüz ne varsa sorun ve tercihini aklınızda tutun. Bir sonraki gelişinde rahatça ikram yapabilirsiniz böylece.

Ders süresince odada bulunabilirsiniz, ses çıkarmadan, soru sormadan oturun. Esnemeyin, TV izlemeyin, telefonla bip bip bip oynamayın, dikkat dağıtmayın. Ders 45-50 dakikadır, hocanın kararıyla biraz uzayabilir.

Bir şekilde hoca dersi erken bırakırsa “saat dolmadı” diye ısrarcı olmayın.

Ödemeleri iban numarasına gönderebilirsiniz. Eğer elden nakit almayı tercih ediyorsa açık zarf içinde çıkarken teslim edin, tam para verin, öğretmen size para bozmak zorunda değildir.

Ayda bir beş dakikalık durum değerlendirmesi yapın. Ders başarısındaki artış ya da lise/üniversite sınavı içinse netlerdeki artışları ele alın. hedeflerinizi yazın.

Dönem sonunca öğretmen öğrencinizi başarılı bir sonuca ulaştırdıysa ders ücreti dışında bir bonus vermeniz uygun olur. Ayrıca eğer bir online sayfası varsa, yorum yazabilir ve diğer velilere ışık tutabilirsiniz.

Hadi Allah zihin açıklığı versin.

1 Yorum

Filed under çocuk, ilkogretim, kültür, lise, OKUL