Tag Archives: nedir

Icerik neden Turkce yazilmaz?

Sen anlama diye..
?!?

Gelen sorular uzerine (market sabunu nedir, aktar sabunu gercekren sabun mudur, saflik belirlemenin yollari) cesitli sabunlar satin aldim. Deney yapip tarif edecegim.

Derken dikkatimi cekti. Sabunun uzerinde bayagi yazilar yazilar. Ama hepsi Turkce degil. Hatta asıl önemli bolum,içerik komple latince. Hadi bize okulda ogrettiler de sade vatandaş ne bilsin suyun latincesini. Bunun altinda bir samimiyetsizlik hissediyorum.

image

Simdi.. bu fotografta uc farkli markanin en cok satan urunleri var ve hicbiri icerigini aciklamiyor.
Mesela ikisinde sodyum tallovat (sodium tallowate) en once yazilan, kurallara gore en agirlikli bulunan madde. Yani. İçyağı. Don yağı. Hayvansal icerik ve kaynagi belirtilmemis. :(
Niye açıkça yazmiyorsunuz?
Belki bilmek isteyen vardir. Vegani var vejeteryeni var. Inancina uymayani var. Bilmem ne..
Cok etik bulmadim.
Siz de lutfen inceleyin. Her marka bunu yapiyor mu bilmiyorum ama okuyun uzerini.
Bildiginiz gibi sabun yapiyorum. Yogurt mayalamaktan, dolma doldurmaktan daha zor degil emin olun.
Ogrenmek isteyene elimden gelen destegi veririm.
“Evimde tertemiz zeytinyagli sabunumu kendim yaparim, mis gibi kullanirim” diyen varsa takipte kalsin.
“Sen yap bana sat” diyenler instagrama. @ipeksabun

Reklam

3 Yorum

Filed under alışveriş işleri, araştırdım, sabun, saglik, soruyorum

Ölmek var Dönmek yok

Antep’te mumkunse her Cuma değilse bayram arefesi ve bayramlarda mezarlıklar ziyaret edilir, temizlik bakım yapılır, dualar edilir. Bu yüzden bütün çocuklar mezarlık ve ölüme aşinadır. Üç ihlas bir fatiha yollarız mezarlıktan geçerken.
Benim çocuklarıma ölümü düşen yapraklarla bile anlatmışlığım var. Özellikle cenaze arabaları gördünüz mü yolda, bu iyi bir fırsat. Değerlendirin.

 

Çok küçük çocuklar için: 4-7 yaş:

Yaşayan her şey ölür. Yenileri gelir. Bir çok insan ölür ve bir çok da bebek doğar..
Ayağın büyüyünce, eskittiğin ayakkabıyı bırakıp yenisini giyiyorsun. Onu atıyoruz . Ama ayağını da beraber atmıyoruz.

Ölünce de seni sen yapan şey, canımız, ruhumuz öbür dünyaya geçiyor.

Aynı şekilde, artık ihtiyacımız kalmayan bedeni koyacak bir yer olarak mezarlıklar var. Ve ebediyete giden de ruhumuz oluyor. (12 yaş altı için fazlasıyla soyut bilgidir)

Ölmek için belli bir sebep olmuyor.. Yaşlanmakla da ölebilirsin. Hastalanmakla da. Onu bilmiyoruz. Aynı çizgi filmin bitmesi gibi, bazı filmler uzun bazıları kısa. Ama eninde sonunda biter. Hayatımızın ne zaman biteceğini önceden bilemeyiz.

Ölen kişiyi bir daha göremeyiz. O da bizi göremez. Ama eski ayakkabını, eski odanı nasıl hatırlayabiliyorsan, onu da hatırlarsın, o da seni bilir. Dua ederiz özledikçe.

Ölenler nereye gider? Cennete.

Ölenler orada buluşur ve beraber olurlar. Cennette bütün dileklerin gerçek olur. İstediğin her şeye sahip olursun, düşünmen yeter. O yüzden çok güzel bir yerdir. Herkes sever. Bunun için dua eder.

İlkokul çağı 7-12 yaş:

Dünyaya gelişimizin bir sebebi var. İyi insanlar olmak, Allahın emirlerini yapmak ve yasakladıklarını yapmamak. Bütün bunlar Kuran’da yazılı. Yaptığın her iyilik ve yapmadığın her kötülük için puan kazanıyorsun ve bunun adı SEVAP. Yaptığın kötülük ve yapmadığın iyilikler için de – puan kazanıyorsun ki onun adı da GÜNAH.

Bütün bunlar en küçük detayına kadar kayıt edilmekte. Öbür tarafa geçince de heeepsi hesaplanacak, artılar eksiler, yanlışlar doğrular birbirini götürecek.  Ceza çıkarsa cezanı çekeceksin, çıkmazsa hop cennete. Herkes bilerek bilmeyerek günaha girebilir, mesele o günahı bastıracak kadar iyilik yapabilmekte.

Her sevabın ağırlığı farklı olduğundan günde 100 tane iyilik etmekle bir tane önemli iyilik etmek ayni değerde olabilir. Hesaplama sabitini bilmiyoruz o yüzden elimizden gelen her iyiliği yapmamız lazım. Hiç bir fırsatı kaçırmamalıyız. Allahın cömertliği sonsuzdur.

 

 

 

BONUS

Yaşam Koçu diye bir şey var da Ölüm Koçu neden yok? Ben bugün bunu düşündüm.

2 Yorum

Filed under aile, insan olmak, kültür, severim paylasirim

Disleksi = Şaşkaloz?

Konu bu ayki genel konum olduğundan ve bununla yatıp bununla kalktığımdan; ha bire bu başlığı açmaktan da bezdiğimden ve lakin gelişmeleri de belli bir sırayla yazıp en azından tarih olsun en çoğundan bir kişiye bir faydam olsun derdiyle yanıp tutuştuğumdan; elimdeki 4o küsür yaşındaki disleksiğin elindeki 8 yaşındaki disleksiği anlama ve hiç olmazsa yol gösterebilme çabalarını da kayıt altına almayı hedeflediğimden, garip başlıklar açarak yazmaya devam ediyorum.

Her disleksik az çok farklıdır. Onu anladım. Disleksi özelliklerinden bazılarını taşıyorum. Bazılarını da taşımıyorum. Bende olan sende olmayabilir ama bende olanlara sahip olanlar var biliyorum. Aşağıdaki semptomlar disleksi ile eşleştirilen belirtilerin bir kısmı. Bunlar bende olduğunu ya da kıyaslandığında başkasında olmadığını bildiğim bazı özelliklerim. Disleksi belirtileri listeleri bundan daha uzun, kişiye göre bazıları olabilir bazıları olmayabilir. Kendinizi/çocuğunuzu buradan kontrol edin..

Karekteristik olarak:

a) sağımı solumu bilmiyorum.

b) el yazım çok kötü. düzeltemediğim için tembel olmakla, gayret etmemekle suçlandığım oldu.

c) rakamların sırasını yazarken karıştırıyorum ama okurken genelde doğru okuyorum. Çek keserken ekstra dikkat etmezsem bilgisayarda 476 okuduğum sayıyı “467” yazıp “yazı ile dörtyüzyetmişaltı” diye devam edebiliyorum.

ç) Elle yazmamak için kaçamaklar yapar gerekirse kısaltmalar kullanırım.

d) Okumayı 3.5 yaşında söktüm, içimden de dışımdan da çok hızlı ve düzgün okurum. Haber spikeri olabilirim. Ama yazmayı ilkokul birde zar zor becerdim. Büyük b (B)  azıcık zorluk çıkardı, E ve 3’ün hangisinin içe baktığını ezberlemem zaman aldı.  İki ayda çözdüm. Yazıyorum ama güzel yazamıyorum. Hiç bir şekilde yazım yanlışı yapmam, bu konuda şanslıyım genelde -yalnız/yanlız/yanlış/yalnış- vb gibi yazım yanlışları yapıyorlar disleksikler. Disleksik esprileri diye bir mizah konusu var sırf bu konuya ayrılmış..

e) atılan topu yakalayamam ve attım mı hedefin çok farklı yerine gider. “toptan korkuyorsun” derdi beden öğretmenim kendisinden rapor alarak kurtulmuştum. beceriksiz değilim, topu izleyemiyorum sanki. ne zaman yüzümde patlayacağını anlayamıyorum. bir anda oluyor sanki. o yüzden top yakalamak yerine elimi yüzüme kapatıyorum içgüdüsel. atarken de saçmasapan gidiyor top.  hiç voleybol oynayamadım, basket de zor aslında. çok garip belki ama tabanca ya da tüfekle attığımı vuruyorum. hedeflememde sorun yok. elle atışım sorunlu.

f) grafikleri ve resimleri çok kolay algılarım. Adresi birinin tarif etmesindense haritadan kolaylıkla buluyorum.

g) zaten bu yüzden anlatılan ve madde madde yapılması istenen şeylerde sırayı sapıtabiliyorum. Yemek yaparken HÂLÂ yemek kitabına bakıyorum. En basit kek bile bakarak yapılıyor. Mutfaktan nefret ederim. Eşim de beş dakikada beş ocakta beş ayrı yemek pişiren bir gurme iyi mi… :/

h) Üniversitede derslerim vasattı ancak laboratuarda sınıf birincisiydim, rekorlarım var.

i) ilk cümleden de anlaşılabileceği gibi uzun uzun cümleler kurabilirim.

j) zaman konusu dertli. saati ilk defada okuyamıyorum. dijital saatler var Allahtan. her yere geç kalıyorum çünkü hazırlanmaya başlama zamanını çözemiyorum.

k) Toplama çıkarma başbelası. Herkes 12-5 kafadan çözer ben bi durup işlemler yaparak sonuç buluyorum. Bunu anlamıyorum.

l) isimleri unuturum.

m) Cisimlerin bir yüzünü görünce diğer yüzlerini gözümde canlandırabilirim. 3D bir hayalgücüm var, hiç bir zaman kaybolmam, bir semtte gezindiğim zaman yufkacının hangi binanın öbür tarafında olduğunu algılarım. Ya da bir avm’nin her katında santim santim neler var gözümde canlandırabilirim.

Bu şartlarda bendeki disleksi, hafif doz. Gerçekte oğlumda olduğu gibi p-q-b-d-h-y harflerini 4 ile 7’yi, 6 ile 9’u karıştırma, yazarken bazı sesli harfleri atlama kesin teşhis.

Çocuk r’leri de söyleyemediği ve konuştuğu gibi yazdığı için yazarken söylediği harfin r mi y mi ğ mi olduğunu kestiremiyor. “yoğurt” kelimesini “yoyuyt” okuyup alışveriş listesine YORUT yazıyor.

İlgili fotoğrafları bulamadım yakında eklerim :)

 

Bu ay konuyla ilgili elimden geçenler:

 

wpid-wp-1440661323970.jpeg

Akademi Disleksi sitesinden satın aldığım iki ürün. Birincisi Okul Kiti, içinden yukardaki 5 föy çıkıyor. İkincisi Sihirli Eller adlı çarpma öğreticisi. 6-7-8-9’ları çarpmayı öğretmenin ilginç ve başarılı bir yöntemi.

Facebook üzerinden izlediğim birkaç grup da var.

Gelişmeleri sonra anlatırım

 

 

 

3 Yorum

Filed under disleksi, saglik

Aniden Anjiyo

Hopterelelli bir günde eşim anjiyo oldu, anjio geçirdi, anjio yaptılar,ne denir bilemiyorum….

Evvelden annem de yaptırmıştı/çektirmişti/yapındırmıştı. Anjiyogram, anjiyografi, anjiografi denen nane adı batasıca karışıklıkta bir iş

angio, yunanca damar anlamına geliyor. grafos da yazı. damar yazısı diye bir serbest çeviri yapasım var. Vücudun herhangi bir yerindeki damarın içini görmek demek. Bizimkisi kalp anjiyosu.

Malum daha evvel rontgen çektirmişsinizdir, bilirsiniz, röntgende yoğun yani katı cisimler gözükür. Kemikler mesela. Ama damarları göremezsiniz. Pırlantanın x ışını altında gözükmediği ise bir şehir efsanesidir. sanıyorum kaçakçılara sahte yol göstermek amaçlı bir bilgi bu… gerisini kendiniz düşünün.

Damar ince ve şeffaf bir balon olsaydı, havada dururken göremezdiniz. O yüzden balonlar renkli üretilir. Şeffaf balonunuz varsa içine siyah bir duman dolduğunu hayal edin… Balon görünür hale geçer.. Anjio dostumuz da bu sistemle çalışıyor. Damara x ışınında gözüken bi sıvı veriliyor. Damardan geçerken rontgeni çekiliyor ve damarın içini açık seçik görebiliyorsunuz.

Şöyle kalınca bir damarla başlıyoruz. En kolayı kasıktaki alt ana atar damar.. Oklava kalınlığında güzel bir damar kendisi. Femur adlı kocaman uyluk kemiğine bitişik olduğundan femoral arter anjiyosu deniyor. O damar delindikten sonra bir daha kendini toplayıp yaranın kapanması (içinden geçen kan basıncı yüzünden) zor olduğundan anjiyo sonrası saatlerce ağır kum torbaları dayıyorlar kasığınıza hatta iri yarı antremanlı bir hastabakıcı yumruğuyla baskı uyguluyor. Allah muhafaza…

Bi de teknoloji ilerleyince daha ince daha kıvrak teller geliştirildi. Artık el bileğinin az üzerinden baş parmağınızın bir karış kadar altından geçen (kemiğin adı radius o yuzden adı da) radyal arterden anjiyo işlemi yapılabiliyor. Biraz daha konforlu bir işlem tabii.

Sabah aç karnına 8:00’de giriş yaptık, odaya çıkmamız 8:15 hemşirenin anamnez alıp sol koldan damar yolu açması 8:30 oldu. Sonra bekle ha bekle. Epeyce geyik çevirdikten sonra kan tahlili sonuçları geldi, ameliyathane “hazırlayın” emrini verdi, hastaya önlük giydirildi, sağ bileği traş edildi, sandalyeye konulup atta götürüldü.

İşlem tamamen ayık olarak yapılıyor, uyutma yok. Bir yandan da izliyorsunuz yani. lokal anestezi ile damara giriliyor, oradan ver elini kalp. Şu damarın başından veriyor ilacı, hop ekranda damar renkleniyor, sıvı şörp diye akıp gidiyor, beri damara bakıyoruz sonra.. Neyse 15 dakika bakılıp cd’ye de çekildikten sonra hastanın bileğine şeffaf, kalın bir bileklik takıp hava basıyorlar delik kısma gelen yerine. kendinden basınçlı bileklik. güzel icat. malesef telaşede fotoğrafını çekememişiz. :(((

1,5 saatte 2 litre su içmek kaydıyla ve elinde raporla odaya geliyor hasta. O radyopak maddeyi bir an önce vücuttan atmak lazım.  Sağ el sol omuz üzerinde duracak şekilde pozisyon veriliyor.

Gelen giden, geçmiş olsuna arayan soran, öğle yemeği derken vakit doluyor, 14:30’da bileklik çıkarılıyor, doktor kontrolu başarıyla atlatılıp taburcu olunuyor.

Hastanın sağ elini iki gün süreyle kullanmaması lazım. Gerçi bir hafta oldu ama hala sancı var o yüzden şöyle tatilinize filan denk getirebilirseniz daha iyi.

Hastamızın anjio olmak üzere olanlara mesajı: gayet konforlu bir operasyon, korkacak bir şey yok, cevabı hemen almak ve içinizi rahatlatmak da cabası. Sonucu merak etmek daha kötü.

Bizimki temiz çıktı, cümlesine geçmiş olsun.

12 Yorum

Filed under saglik

İntrovert biriyim

Amerikan kaşığıyla ingiliz boku yemek derdi babam rahmetli. Bunu ifade etmenin bir yolunu bilseydim Türkçe seslendirirdim emin olun. İnsanlar sağlak ve solak gibi yapısal olarak da #introvert ve #extrovert olarak ikiye ayrılmaktalar. (görsel 9gag.com’dan alıntıdır)

introvert

İçedönük ve dışadönük diyeceksiniz ama değil. İçe dönük adam depresiftir. İçlidir. Hayattan keyif almaz. Pısırıktır. İntrovertlik bambaşka bir şey. Buyrun inceleyelim.

1. İntrovert kişi çene çalmaz. O yüzden de çevresinde “sessiz sakin” bilinir. Söyleyecek bir şeyi yoksa ağzını açmaz. Telefon etmez. İlgilendiği konu üzerinde ise susturamazsınız.

2. İntrovert kişi çekingen değildir. İletişime geçmekten utandığından değil bir nedeni olmadan iletişim kurmaya inanmadığından iletişime geçmez. İntrovertle konuşmak istiyorsanız konuyu açıp konuşmaya başlayın.

3. İntrovert kişi “ee daha daha nasılsın, anan nasıl halangiller, emmingiller, eltinler, yengenler iyidir inşallah” muhabbetlerine gelemez. “Yengemi merak ediyorsan aç sor nasılmış bana niye soruyorsun” diye düşünürler. Normalde bir nezaket kuralı olan, sohbetin başında yapılan hal hatır sorma kısmı introverte lüzumsuzca sahte gelir. Gerektiğinde mecburen bunu yaparlar ancak bu mecburiyet introverti bitirir.

4. İntrovert insansevmez ya da kaba demek değildir. Aksine sevip saydıkları üç beş kişileri vardır ve onları candan severler. İntrovert sizi bir kere bağrına bastıysa sadakati asla eksilmez.

5. İntrovertler toplum içine karışmaya karşı değillerdir. Sadece kalabalığa sizin kadar uzun süre katlanamazlar. Veri ve deneyimi sizden çok daha hızlı kaptıklarından işini bitirince daha oralarda oyalanmak için bir sebebi kalmaz gider evde o yeni bilgiler işler ve reşarj olur. Reşarj introvertin canıdır.

6. İntrovert yalnızlığı sever diye bir şey yok. kendi düşüncelerinden oldukça memnundur. Çok düşünürler, hayaller kurarlar, üzerinde çalıştığı planları, çözüm düşündüğü problemleri vardır kafasında. Ama bu planları çözümleri ve icatları üzerine konuşabileceği birini de özlemle ararlar. O bir tek kişi olsun ona yeter.

7. İntrovertler bireycidir. Toplumun peşinden gitmez. Kendi kurallarına göre yaşar ve saygı beklerler. Kendi adlarına karar verdiklerinden bazen sıradan kurallar, örfler adetler onları bağlamaz. Sırf herkes yapıyor diye kendisini köprüden atmaz.

8. İntrovertler inek midir? Hayır. Kendi duygu ve düşüncelerine çok önem verseler de dış dünyaya da ilgi gösterirler.

9. İntrovertler sıkıcı değildir. Herkesin eğlendiği mekanlar onlar için değildir. Evde ya da doğada sessizlik içinde pekala huzurlu ve mutludurlar. Adrenalin manyağı ya da heyecan avcısı değildirler. Eğer çok fazla konuşma ve gürültü varsa kendisini kapatır. Beyinleri dopamine aşırı duyarlıdır.

10. İntrovert kendini az zorlasa sosyalleşip extorvert olmaz. “Ne var biz bize şuraya gidelim, buraya gidelim, açılırsın çok keyif alırsın” diye bir şey onlara uygun değildir. Haline bırakın. IQ yükseldikçe introvert olma ihtimaliniz artar.

Siz introvert iseniz, işiniz iş. İntrovert iyidir. İntrovert birine muhatapsanız, kabullenmedikçe hayat azap size. Karşınızdakini 8 bacaklı bir at olarak kabul edin. Değişik biraz. Hızlı ama tuhaf. Sizden bir talebi de size bir zararı da yok. Sizin gibi olmaya zorlamayın. Elleşmeyin. Kafasına göre takılsın.

6 Yorum

Filed under çocuk, insan olmak, saglik, severim paylasirim

Safra Kesesi Ameliyatım

12 Ocak Pazar: Aniden başlayan deli bir bulantı. Şu son moda gripten midir nedir? Yol tutmuş gibi, sürekli bulanıyorum ama kusma hissi yok.

16 Perşembe: Yatınca geçmiyor, açken geçmiyor, tokken geçmiyor… Sürekli bulantı hayatımı mahfediyor. Kardeşim teşhis koydu: Safrakesesi.. Yok deve diyorum içimden. Safrakesesi yaşlılarda olur. Ultrason beni yalancı çıkarıyor. Safrakesemde taşlar var.

Safrakesesi ultrason görüntüsü

Safrakesesi ultrason görüntüsü

Hemen hastane/doktor arayışı başlıyor, hem korkutulduğumdan (taşlar küçük, kanala kaçar, karaciğer şöyle olur, kanser boyle olur, vıdı vıdı vıdı) hem de mide bulantısını kesmek için kesilmeye razı olduğumdan her yere, herkese danışıyorum ve bu ameliyatın düşündüğümden daha yaygın olduğunu görüyorum, tanıdığım herkesin görümcesi olmuş mesela.. Çok ilginç. Ha gayret.. İyi bir doktor bulunuyor, muayeneye koşarak gidiyorum, doktorumla anlaşıyoruz, Çarşambaya ameliyatım var, Perşembe günü safrakesesiz hayatım başlıyor!

22 Çarşamba: Sabah 11’de hastaneye aç karnına giriş yapıyoruz, standart refakatçim eşimle beraber. Başka kimseyi istemedim. Acı çekerken görülmek istemiyorum. Yemin billah sözler verdiriyorum herkese, hastanenin adını bile vermiyorum gelinmesin diye, dinlemezler bilirim.

Kan tahlili, ciğer filmi bi de eko çektirip süitimize geçiyoruz. Hastane, ameliyat ile ilgili bilgileri vermek ve sayfalarca anket formu doldurmak üzere güleç ve neşeli bir ebe hanım geliyor, anlatıyor gülüyoruz, anlatıyorum gülüyor. Gırgır şamata içinde bana ameliyat geceliğini giydiriyorlar. “Kağıt iç çamaşırı edinseydim keşke” şeklinde bir düşünce beliriyor. Takılar evde bırakıldı, saati eşime devrediyorum, damar yolu açılıyor, sedye geliyor aa saat bir olmuş bile, hop biniyorum, daha asansöre varmadan basıyor ebe hanım narkozu, bir saat sonra tekrar yatağımda, pijamalarım ve çılgın bir ağrı duygusuyla uyanıyorum. Ağrıkesici anında etki ediyor, kırk dakika kadar sonra, hala narkoz etkisinde ama çok daha iyi bir şekilde tekrar uyanıyorum. Kesinlikle midem bulanmıyor artık!!!!

20140122_202603

Akşam dokuza kadar yemek yok. Boğazım acıyor, dilim damağım kurumuş. Gazlı bezi ıslatıp bir kaç damla emmeme izin verdi dr. Oh dünya varmış.

barbi[Ameliyat laparoskopi yöntemiyle yapıldı. Kapalı ameliyat denilen şey. Karnınızda aha bu işaretli yerler kesiliyor. İki delikten karbon dioksit basılıp karın şişiriliyor, bir delikten kamera tıkılıp içerinizin görüntüsü ekrana veriliyor, son delik de çin yemeği gibi, operatör girip keseyi kesip çıkarıyor. Safrakesesi gri, küçük parmağım boyunda ve hıyara benzer bir organ. Delikler fazla acımıyor, deliklerin etrafında zorlanmaya bağlı morluklar var, o fena acıyor.. İlk gece yan, sonra normal yüzükoyun çok rahat uyuyorum, ama yerden bir şey almaya eğilemiyorum hâlâ. ]

Acaip açım, dokuza kadar bişey yok diyor gece hemşirem. Dokuza kadar kapıyı gözletiyor bana. Dokuzda açık çay ve bisküvim geliyor. Ameliyat sonrası ennnn önemli şey gazını çıkarmak. O gaz çıkana kadar katı gıda yok. Sulu şeyler, çorbalar tek gıdanız. Önerim yanınıza bir iki kuru erik alın. İşlemi hızlandırıyor.

dikis

dikiş, morluk ve allerjik reaksiyon

Ertesi sabah taburcu ediliyorum. Personel süper. Hayat harika, Starbucks’ta bi kahveyle kutlayıp eve atıyoruz canımızı. Görenler şaşıyor ameliyattan kalkmış deliye. Benim sezaryanlar da çok rahat geçtiydi hamdolsun… Her gün pansuman yapıyoruz, hop pansuman bandının yapışkanı hassas bezelye prensesinin tenini tahriş ediyor. :(( Ameliyata aldırdığım yok, bu bant izleri yama yama kıpkırmızı ve kaşınıyor, derdim o.

Allahım nerelerden kimler kimler arıyor, soruyor ne güzel bir duygu. Mutluyum, o kadar ki, arayanlar bozuluyor, ağlayıp inlemiyor olmama şaşıp “ameliyat yarın mı” diye soran var. :) Allah razı olsun cümlesinden. gelenler gidenler.. yemekler… :))))

Çok rahat geçen, iyileşmesi kolay bir ameliyat. Eve dönüşün ikinci günü kısa bir duşa bile izin verdi dr’m. İkinci gün araba kullanmaya başladım zaten kısa mesafe. Ağrı kesiciye devam.

Bugün 29 Çarşamba sabaha karşı 01:42. Hemen hemen hiç bir ağrım yok. Son derece başarılı geçen bu ameliyattan sonra, dikişler cumaya alınacak, sonra kızartma yasak bir hayat süreceğim. E zaten sevmem. İyi oldu…

Hastaneye şarjınızı, bilgisayarınızı vb götürmeyi unutmayın, bana sorarsanız, bi de uzatma kablosu fena olmuyor.

20140122_20254520140122_225232

Odanıza su, soda, kettle, çay kahve, kağıt bardak alabilirsiniz. Hastane kantinleri insafsızca fahiş fiyatlar çekiyor insana.

Çok rahat bir ayakkabı ya da terlik giyin. Bir süre eğilemeyeceksiniz, çorap giymek ne zor işmiş…

Islak mendil yine elimin altındaki en iyi destekti, bir de önden fermuarlı polar yeleğim. Giren çıkan, kalabalık, koridorda yürüyüş yapmak lazım, pijamalarla mahçup oluyor insan. Rahat ettim..

Cümlemize sağlıklı, hayırlı ömürler versin Rabbim. Hadi geçmiş gitmiş olsun..

18 Yorum

Filed under saglik

Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek: Aferin Garanti!

garanti atm

Garanti bankası ile bu aralar biraz bozuğuz.. Ancak bunu buraya kaydetmek istedim..

Resim kendi başına konuşuyor zaten. ATM denilen, Automated Teller Machine’nin kısaltması, bizde sevilen genel geçer adıyla Bankamatiklerini yeniden düzenliyor Garanti. Özürlüler(*) için. Sadece özürlü değil, kısa boylu insanlar için de harika bir şey bu. Bu ATM’lerden sadece 17 tane var ama ne güzel işte. Artacağına eminim..

Bu konuda change.org’da bir imza kampanyası hatirlar gibiyim..

(*) Eskiden sakat derdik, âmâ, kör, sağır filan diyorduk. Gerçekten. Sonra özürlü lafı çıktı. Sakatlıkların hepsi özürlülük kapsamına alındı. Bugünlerde politically correct deyim “engelli” (handicapped?) . İnsanlar yürüme engelli, işitme engelli ve görme engelli olarak nitelendiriliyor. Allah cümlesine yardım etsin, hayat zor..

4 Yorum

Filed under insan olmak, severim paylasirim