(previously on “Arkası Yarın” : Bölüm -i-, Bölüm -ii- , Bölüm -iii- , Bölüm -iv-)
Category Archives: ben yazdım
Arkası Yarın -iv- Bugün ne oldu bir bilsen..
(previously on “Arkası Yarın” : Bölüm -i-, Bölüm -ii- , Bölüm -iii-)
(devamı : Bölüm -v-)
Filed under arkası yarın, ben yazdım
Temel Biyoloji / Sınıflandırma
Dünyadaki herşey, iki grupta sınıflanır: Canlılar/Cansızlar.
Biyoloji canlılar alemi ile ilgilenir. Fizik ise cansızlarla.
Biyologlar işin başındayken kolları sıvayıp, bu bilime her bir şeye latince isimler vererek ve sınıflandırma yaparak başladılar.. İlk sınıflandırmalar pek saçmaydı. Sırf uçabildikleri için sinekler, yarasalar ve kuşlar aynı aileden sayıldılar mesela..
Sonra sonra,daha bir ortak özelliklerine inildikçe, sınıflandırmalar çok daha düzgün hale geldi ancak hala herşey standart olarak latincedir. Her bir canlının ikili bir adı, hatta adı ve soyadı vardır diyelim. En çok bilinenlerden Felis Leo (Aslan Kedigil) ve Felis Domesticus (Evcil Kedigil) size bir fikir verebilir. Aynı şekilde Canis Lupus (Kurt Köpekgil) ve Canis Lupus Familiaris (Evcil Köpekgil)’i de söyleyebilirim.
Gereksiz bir ek bilgi olarak : Prunus amygdalus var. amara (içi acı olan badem), Prunus amygdalus var. dulcis (içi tatlı olan badem)
*-*-*-*
Canlılar ikiye ayrılır : prokaryotlar çekirdeksiz tekhücrelidir, ökaryotlar ise çekirdekli hücreleri vardır. bildiğiniz her şey ökaryottur.
Ki ökaryotlar 4 âlemdir:
Protistalar-Mantarlar-Bitkiler-Hayvanlar
Bizi ilgilendiren kısım hayvanlar alemi, o da 2 şubedir: Omurgasızlar ve Omurgalılar
Omurgalılar 5 sınıftır: Balıklar-Kurbağalar-Sürüngenler-Kuşlar-Memeliler
Canlıların sınıflandırılmasında Alem-Şube-Sınıf-Takım-Aile-Cins-Tür şeklinde bir dallandırma yapılır.
Bir insan, Canlılar aleminin, Omurgalılar şubesinin, Memeliler sınıfındadır.
detay isteyene : takım: primatlar, aile: hominidae, cins: homo (adam) ve tür: Homo sapiens (akıllı adam)
Türk Kahvesi:
Canlılar- Bitkiler Alemi- Kapalıtohumlular- Rubiaceae Ailesinden Coffea Arabica
Filed under çocuk, ben yazdım, kültür, severim paylasirim
Okulluluk Akıllılık
Daha önce yazdım da bulamadım, bulursam linki çekerim. Ben küçükken ilkokula karar verilirdi, baban gider müdürün yanına bir çayını içer seni okula yazdırırdı. Fotoğraf çektirirdik önlükle. Okula başlardık. Okullar ikili öğretimdeydi. Sabahçılar şubat tatilinden sonra öğlenci olurlardı. Gül gibi geçinir giderdik.
Aradan 30 yıl geçti, onlarca sistem değişti. Kredili sistemler, sbsler, anadolu lisesi sınavları.. imam hatipler kalktı kondu, meslek liselerine puan bilmemne bilmemne.
Son kurcalama 66 aylıklarla ilgiliydi.. Onu başarıyla atlattım. Rapor aldım oğlumu kurtardım. Denize düşen yılana sarıldı, muhtelif dayı kelimeleri telaffuz edildi. Gemisini yürüten kaptan oldu.
Kızımı ilköğretime verirken okul 8 yıldı. İlkokula veriyordun ortaokul mezunu olarak alıyordun. İstanbul’da evimize yakın, “etüdlü beslenmeli” olarak tabir edilen, çalışan annelerin dostu, öğrenciye de öğretmene de kolaylık ve verimlilik sağlayan bir okula yazdırdık onu. Güllük gülistanlık okuyordu ki, şimdi de okul dönüşümü çıktı.
Bölgedeki okulları eşleştirmişler. Birine ilkokul 1-2-3-4 birine 5-6-7-8. sınıflar gidecek diye ayırmışlar. Okullar yarım güne düşmüş. Kızımın 4. sınıftan sonra göndermemi önerdikleri okul eve de uzak her yere de uzak ve şu anki okulunun kapasitesinin yarısı bir okul. Şu anki okul depreme dayanıklı kocaman binası, mavi bayraklı temizliği, kocaman bahçesi, konferans salonu, yangın çıkışı, geniş merdivenleri, yemekhanesi kantini, özürlü çocuklar için platform ve asansörü ile ideal bir okul. Sınıfların techizatını da veliler olarak tamamladık, teknoloji tam puan.Bu güne kadar da 8 sınıfı bir güzel idare ediyordu.
Diğer okul bu kadar şanslı değil.
Sorunlar çıktı.
Bana tam gün okul lazım. Hiç istemeyerek kızımı özel okula yazdırdım. Oğlum bire başlayacak ve hele ilköğretimde özele vermeyi kesinlikle düşünmediğimden onu nereye vereceğim bilmiyorum şu an..
Evi okula uzaklaşan öğrencilerin bir kısmı okulu bırakacak. O semtten buraya, bu semtten oraya öğrenci servisine para vermek zorunda mı veliler???? Evinin dibinde okul var ve gönderemiyorsun ?’?
Özürlü öğrenciler kesin olarak devam edemeyecek zaten. İnsaf!
Elimizde çaba gösteren bir tek Veli Derneği var.
“Okul Dönüşümlerine karşı yürüttüğümüz mücadele sürüyor. Bu kez İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü önünde olacağız.
12 Nisan’da gücümüzü gördük, gösterdik…Yılmadık, yılmayacağız…Birleşerek çoğalacağız…
Çalışmalarımızla Kartal velisi ayakta…Biz çalıştıkça önce İstanbul sonra tüm ülkenin velileri, çocuklarımızın geleceği üzerinde oynanan oyunları görecek ve ayağa kalkacak…
Şimdi bir kez daha işe koyulma zamanı…Kartal’dan çıkıp sesimizi İstanbul’a duyuralım…Dönüşümleri durduralım!!!
Yarın (Çarşamba) saat 19.00’da Eğitim-Sen salonunda bir araya gelip çocuklarımız için yapabileceklerimizi, Cuma günü yapacağımız eylemi nasıl büyütebileceğimizi konuşalım…” diyorlar.
Destek vermek isterseniz ya da kendi okul-veli sorunlarınıza çözüm arıyorsanız Veli Derneği Veli-Der’in iletişim bilgileri şu şekilde:
Veli-Der Twitter hesabı: https://twitter.com/Veli_Der
Veli-Der Facebook hesabı: https://www.facebook.com/groups/velider/
Veli-Der Web sayfası www.velider.org
Filed under çocuk, ben yazdım, ilkogretim, OKUL, saçmasapanlıklar, soruyorum, şikayetlerim
“ORTAK KULLANIM AĞLARI/ Başkasının İhtiyacından Bana Ne?”
Büşra Akman, sorularına verdiğimiz yanıtları yayınlamış. Benim yazdığım kısım yazının en altında, o arada kendi yazımın orijinal metni şu:
*-*-*-*-*-
Moderatörümüz İpek Hanım yaşadıklarını ve duygularını aşağıdaki şekilde aktarmış :
“… dayanışma gerçekleştirmek. Bu gibi örnekler bu duyguları geliştiriyor, alışkanlıkları değiştiriyor, siz kendi hayatınızda bu bağlamda neler yapmış olduğunuzu farkediyorsunuz?Fikir olarak nasıl niteleyebilirsiniz?
Toplum mühendisliği hareketi olarak bu yaklaşımı değerlendiren fütüristler var, bu bağlamda yaptığınız iş için ne söyleyebilirsiniz, uzun bir süredir bu ağa dahil, yöneten bir kişisiniz, insanlar başından bu yana nasıl tepki verdiler?”
kısmını ele alacak olursam, kendi hayatıma ilk freecycle öğesini kızım bebekken soktum. İnternetten kızıma ikinci el mama sandalyesi bulduğumu duyunca rahmetli babam çok üzüldü, açıkçası utandı.
“Kızım paranız yoksa, ben alırdım torunuma, neden boyle bir sey yaptın” dedi..
İnsanlarin özellikle deli gibi özenerek bebek ürünlerini satın aldıklarını, sonra da kullanamadan/ azıcık kullanılıp küçülen birçok eşyalarını çevrelerindeki yeni bebek sahibi olmuş insanlara hatta öz kardeşlerine bile vermeye çekindiklerini gördüm. Kullanılmış ürünler sadece kapıcının çocuklarına ya da temizliğe gelen kadının konu komşusuna verilir diye bir önyargı vardı. insanlar yanlış anlaşılmaktan ölesiye çekiniyorlardı.. Birine elindeki fazla ürünü utana sıkıla teklif ettiğinde karşı taraf öfkelenip “çok şükür gücümüz yerinde biz gider, bu kadar süslü olmasa da yepyeni bir tane alırız” diyorlardı…
Pintilikle suçlanmaktan korktuklarından insanlar her bir şeyi sıfırdan almak zorunda hissediyorlardı. Bir tanecik evladıma bilmemne alamayacak kadar kötü müyüm, boğazımdan keser alırım mantığı yaygın hala. Elindeki eşyaları ilerideki olası ikinci üçüncü bebeğe saklamak bile ar geliyor..
Bebek gereçleri, giyim eşyaları çok pahalı ve nerden baksan tekrar tekrar kullanılabilecek kadar dayanıklı. O zaman neden dolaplarda kilerlerde beklesin? Bir başka bebek daha büyüsün o cicilerle.
Ben freecycle olduğunu bilmeden freecycle’a başladığımda gelen ilk tepkiler feciydi. Ama bugun, 10 yıl sonra, hayatıma sadeleştirme düzenini yerleştirme gayretinde bir insan olarak, örnek olduğumu görüyorum. Hayatımda fazla olan her şeyi çıkarıyorum, yedekte tuttuğım herşeyi veriyorum. Feng Shui’ye inanıyor, boşa biriktirilen herşeyin evin enerjisini negatife çektiğini farkediyorum. İki kulağım varsa, iki küpe bana yeter. Çekmecelerde sürünecek onlarca küpem olacağına bir çift küpeyle pekala yaşıyorum. Bu sadece bir örnek. Elli çeşit bardak, tabak, kase, kaşık almıyorum. Misafirlik ayrı, ev halkına ayrı havlular, yemek takımları… Bitti. Çok rahatladım..
Bu arada, hiç bir şey atılacak kadar değersiz değildir, mutlaka ona ihtiyacı olan biri vardır diyorum ve bulup veriyorum.
Üstelik “Koskoca İpek hanım yapıyorsa/kullanıyorsa biz de salak mıyız iki kere giyeceği/bineceği şeye yüz lira vermeyelim bak, eltimgillerin oğlu büyüdü, onunkini alırız” demeye başladılar.
En büyük hayalim, bir tür açık pazarda herkesin evindeki yedekleri gün yüzüne çıkarmaları… Tam bir freecycle bayramı!
Şimdilik benden bu kadar. ”
*-*-*-*-*-*-*
Kızım dört yaşındayken oğlum dünyaya geldi. Kızımın bütün küçülenlerini saklamış bir insan olarak “erkek çocuk müjdesi” beni biraz düşündürdü. A’dan Z’ye her şeyimiz var ama pembe! Hepsi baştan alınacak!!
Tam da o aralar, güzel ve akıllı bir arkadaşımla konuşurken bir formül geldi aklıma.
Onun da birbuçuk yaşında ikizleri vardı, biri kız biri erkek. Her şeyi çift almaktan bıkmıştı. Üstelik, başka bebek düşünmediğinden, küçülenleri de verecek yer arıyordu.
Aradığım fırsat kucağıma düştü. Ben kızımın iki yaş kıyafetlerini ona devrettim, o oğlunun bir yaş kıyafetlerini bana verdi. Gül gibi elbiseleri montları niye iki kere satın alalım?
O gün bu gün, bizim sorunumuz çözüldü, dedikleri gibi: Hem şamdan paklandı, hem pilav yağlandı!
Yaşasın ikinci eller, ablasının abisinin kıyafetlerini giyen şanslı bıdıklar!
Daha geçen hafta iki büyük İKEA poşeti eşya el değiştirdi. Pembe, incili boncuklu mont gitti, bu kış oğlum Nefti yeşil bir mont giyecek.
Hello Kitty’li yağmur botları gitti, bissürü t-shirt’e dönüştü, arada kız yeğenim için pamuk prenses kostümü de çıktı.
Bu sene oğlumun kıyafetlerini devredecek bir kardeş daha buldum. Bir başka arkadaşın yakışıklı oğlu umarım severek giyecek.
Bu da günün resmi. Akçay’ın begonvilleri.
Filed under alışveriş işleri, ben yazdım, insan olmak, kültür, severim paylasirim
Meşhur lâkırdıdır: Kaygısız yattığın gece ..
Komşunun eşeği kuyruksuz kulaksız sıpa doğurur.
Bu deyimin hikayesi de şu şekildedir:
Adamın biri, hepimiz gibi, her gün çeşitli dertlerle tasalarla uğraşırmış. İşi gündüz bitmez, gece yatar yatmaz da uyku tutana kadar “öyle mi olsa, böyle mi olsa?” diye kurar dururmuş.
Nasıl olduysa bir gün de işler rast gitmiş.. Adamın o gece hiiç kaygısı yokmuş, “oh!” demiş,vurmuş kafayı yatmış.
Gece yarısı kapı çalınmış. Komşunun oğlu haberi vermiş “eşeğimiz kuyruksuz, kulaksız sıpa doğurdu amca!”
Adamı almış mı bir kaygı :
“Şimdi bu sıpa büyür, günün birinde dere kıyısına pikniğe gittiğimizde buna da bizim oğlan biner, dere kıyısında bu sıpanın ayağı kayarsa cuppadanak suya düşer. E kuyruğu yok ki kuyruğundan çekelim, kulağı yok ki kulağından tutalım; sıpa dereye kapılır gider, ne kendini görürüz ne de yükünü buluruz bir daha!”
İşte kurban olduğum Allah kimseye kaygısız bir gece uykusu nasip etmez. Aptal kişi vara yoğa, her boka kaygılanır, akilli kisi az kaygılanır.
Ama gelecek hiç birimize malûm olmadığından, her birimiz az çok kaygılanırız.
Filed under ben yazdım, kültür, severim paylasirim
Arkası Yarın -iii- Bugün ne oldu bir bilsen..
(previously on “Arkası Yarın”: Bölüm -i-, Bölüm -ii-)
(Devamı: Bölüm -iv-)
Filed under arkası yarın, ben yazdım
Arkası Yarın -i- Bugün ne oldu bir bilsen..
– Bacım naber? Yemek yedin mi?
+ Yedik, yedik. Şimdi oturdum, aramanı bekliyordum İpek, senden ne haber?
– Başıma gelmeyen kalmadı bu gün gülüm yaa. Bittim yani.
+ Hayırdır kız?
– Hayır olur inşallah, kızı kursa bıraktım, yola düştüm, işe gidiyorum. Sahilden estiri estiri.. Hayko bağırıyor, ben eşlik ediyorum, düşünceler filan..
+ Bilmez miyim? Deli. Kızım ne işin var koskoca kadın Hayko mu dinler? eee
– Sus sus, bak şimdi. Trafik sakiiin, ben zaten hız yapmam, gidip dururken, Pendik’i az geçtim ki, dikiz aynasında bir araba.. Hani şu amerikan cenaze arabaları gibi iri, kara biçimsiz, jiple van kırması şeyler var ya..
+ biliyorum, ee..
– Hah,işte onlardan bir tane, markasını da bilmiyorum bunların adam kaptırmış nasıl geliyor, Allahım! Ödüm koptu. Orta şeritteyim ama, ne yapacağımı şaştım. Böyle kaldırımda karşılaşır iki kişi, ikisi de sağa yönelir, olmaz, sola geçerler aynı anda olmaz.. vardır ya, öyle olacağız diye ben kımıldamadım, artık adamın ustalığına bıraktım ama var ya, sırtım filan buz oldu… Bir vursa adalara kadar uçarım.. Adam sağdan girdi, önümden sola kırdı arka bagaj kapısında o Tet Holdingin turuncu güneş gibi de sivri kenarlı sembolü var ya, onu gördüm bir tek!
+ Yıldız o. Onu da bir türlü öğrenemedin. Logo algın çok düşük kızım yaa. eee sonra?
– Sonrası, adam epeyce geç kaldığı tabakhaneye yollanmaya devam etti. Yemin ederim derin nefes aldım.. Ve cart, aynada aynı arabadan bi tane daha. Manyak bir başka adam basmış geliyor. Tövbe ya Rabbim ya, “bunların rallisi filan var herhalde sahil yolunda, ben arada kaldım, yolun boşluğundan belliydi” diyorum hâlâ… Bu ikinci de ışık mışık tanımadan vın etti geçti ama artık ben ne haldeyim bilemezsin. Olan aklımı aldı herifler.
+ Çekeydin kenara iki dakika.. epey heyecan olmuş sana bugün..
– Bu daha ne ki, devede kulak kızım. Bak şimdi, o ikinci araba ilerideki dönemeçte ilkini yakaladı, bir vurdu yandan, lak, birinci savruldu savruldu kaldırıma vurdu kaldı. Vuran da kaldırıma çıktı bunun önünden, çimenlere basa basa bisiklet yoluna geçti. Oradan da bu yöne dönüp bastı, geldiği yöne gidiyor ama sahilden gidiyor, anlatabildim mi, bir an sağ yanımdan geçti, gitti. Ben zaten salaklaştım iyice, niyeyse, bana neyse, gidip bakayım dedim kaza yapan arabaya. Arkasına park ettim, aklıma geldi gittim bagajdan yangın söndürücüyü de aldım. Allahın aptalı, araba yanmaya başlasa iki kiloluk söndürücü ne işe yararsa? Neyse o ara insan onu düşünemiyor işte..
+ Aman Allahım İpek ya, sana ne, karışmasaydın elin kazasına yaaa. Off!! eee???
– Kızım dur ya iki saniye anlatıyorum işte. Gittim baktım ki ne göreyim, arka koltukta iki araba koltuğu iki de kız çocuğu bana bakıyor… Açtım sol kapıyı. Önde baba kafayı vurmuş cama, nereyi kestiyse kan oluk gibi akıyor omzundan aşağı. adam ya gitmiş ya gidiyor yani, göl olmuş yer. beni de kan tutar..çevirdim kafamı anneye bakayım dedim, o da savrulmuş, o sapsarı saçlar, görsen.. yazık kafa sağ omuzda, gözler cam. boynunu kırmış zaar ama uff anlatılır gibi değil. bakamadım fazla.. kızlardan büyük olanı 4-5 yaşında, gözler fincan tabağı gibi. “gel tatlım gel bakalım, yok bişey” diye kemerini çözdüm, kucakladım indirdim. uzandı el freninin oradan pembe çantası var yavrum onu çekeledi. onu da aldım, kaldırıma koydum bunu. “dur mur” dedim, öbürü de 2-2,5 yaşında bir şey, ama nasıl tatlı anlatamam. onu da söktüm, çıkardım.. ablanın elinden tuttum, ikisini de benim arabaya bizim çocukların koltuklarına oturttum, hemen iki üçyüz metre ilerde sahilyolu hastanesi var, oraya götürdüm. bi gelen geçen olsa, yardım istiycem, kimseler yok her gün deli gibi araba geçer, bugün in cin top..
Neyse, ne diyorum, hastaneye varmadan 155’i aradım, kazayı ihbar ettim. “ilgileniyoruz” dediler. girdik hastaneye iki elimde iki çocuk. Gülden hemşire var bizim, onu buldum. Pediatride uzman yokmuş, “kızım kaza yerinden çıkardım çocukları, travma, şok, kırık çıkık biri baksın şunlara” dedim, dahiliyeci Bülent abinin odasına gittik, adamcağız şöyle genel bi baktı, birşeyleri yok dedi. ama çocuklar çıt çıkarmıyorlar. korkmuşlar tabii.
+ Korkmazlar mı? korkmuşlardır elbet.. Sonra?
– E sonrası, “kayıt” dediler,”muayene kaydı açalım. tece kimlik noları?” ne bileyim ben? yolda buldum çocukları kimlikleri boyunlarında asılı değil ya? Neyse Gülden halletti, bir şekilde çıktık. Ve dank etti mi, çocuklar başıma kaldı.. Kimin nesi kimin fesi bilmem, anası babası az evvel ölmüş iki çocuk elimde, hastane otoparkında ayındım ki yine üzerime vazife olmayan bir işin içindeyim.
+ Meraklı Köfteci seni. Şabandan betersin yeminle. Kızım karışılır mı her gördüğün işe ya? Sen adam olursan ben de görürüm yani… Ay sonra?
– Ne sonra, döndük ordan geri eve geleceğiz. Geçiyorken kaza yerine baktım araba gitmiş, en azından polis olaya el koymuş o belli. Neyse, geldik eve işte, çocukları yedirdim, bizimkilerle kaynaştılar. Ses yok ama.. Hiç konuşmuyor ikisi de. Hadi küçük olan bilmiyor diyelim, büyüğü niye konuşmaz? Şokta mıdır artık.. Zorlamak istemiyorum ama adını söylese bari. Halil de eve geldi, şaştı kaldı çocuklar dört olmuş!
Gece pizza söyledim bunlara, ikisi de efendi efendi yediler. Oğlanın eskiden kalma bir paket bezi vardı, küçüğe bağladım, kızın odasına yer yatağı yaptım, üzerlerine birer pijama uydurdum, demin yattılar mış mış uyuyorlar.
+ Allahım ya Rabbim ya. İpek, ne diye karıştın bilmiyorum ama yarın bir şekilde ver geri çocukları.
– He bi akıllı sensin zati. Ben alıkoyayım, büyütür okutur everirim diyodum. Yarın arıycam polisi, bulsunlar bu sabileri de yakınlarına versinler. O zaman içim de rahatlayacak. Bana bak, ben bittim artık, yatmam lazım, yarın ararım konuşuruz tamam mı?
+ Tamam hadi Allah rahatlık versin, deli şey. Öptüm iyi geceler. Halil abiye selam.
– Başüstüne, hadi bay.
(devamı: bölüm -ii-)
Filed under arkası yarın, ben yazdım
Oooo Nesfit!!
Bir FikriMühim olarak uzun zamandan sonra yeni bir kampanyaya katıldım.
Nesfit ballı bademli..

Ambalaj hurda geldi ama içindekiler sağlam.

Kutudan bir paket Nesfit ballı bademli, bir adet kase, on tane indirim kuponu bir de broşür çıktı.
Gelişmelerle karşınızda olacağız. FikriMühim olmak için facebook adresi: Fikri Mühim Feysbuk
Sitenin adresi: Fikri Mühim
Filed under alışveriş işleri, ben yazdım, iştahlı işler, severim paylasirim



