Tag Archives: arkası yarın

Bi kuple macera ii

Günün en sevmediğim anı geldi çattı. Daha fazla erteleyebilecek gibi değilim.

Telefonu elime aldım, rehberden buldum numarayı, ekrana sıyırma işareti yaptım, telefon da aramaya başladı.

Görür gibiyim, benim telefonumdan çıkan sinyaller en yakın yansıtıcıya, oradan uyduya, sonra tekrar bir başka antene oradan da karşı telefona ulaştı. Telefon çalıyor, telefon asfaltın üzerinde çalıyor. Titreşimi de var, hafifçe dönüyor çaldıkça. Hop biraz daha döndü bak. Işıklanan ekranda adım yazılı. Telefon kaza mahalline oldukça yakın ama yine de hasarsız kurtulması enteresan. Sahibinin aksine. Sahibi olacak öküzün eli telefona çok yakın. Adamsa telefondan bir metre kadar uzakta yatıyor. Mesele şu ki o elin ucunda olduğu kol artık vücuduna bağlı değil, kökünden kopmuş halde yatıyor. Kendi kanı ve yağı yüzünün etrafında göllenmiş ama gözleri görmeden bakıyor artık. Fonda, araba takla attığı yerden yanmaya başlıyor.

-Allo?

Allah kahretsin açtı telefonu, güzel fantazim “pof” dedi söndü. İçimi çekip konuya girdim.

– Tamer bey, rahatsız ediyorum ama bir konuda size danışmam lazım. ..

————-

LeylaBacı açtı kapıyı. Fincanımı elime verirken “Sus” işareti yaptı. Bizimki sızmış gene. Yatak odası kullanmıyor kerata. Salon onun kendine ayırdığı odası. Kuzeyden ışık alıyor, her sanatçı gibi Cengo da bu net ışığa bayılıyor. Pencerenin altında pamuk prenses yatağı gibi cibinlikli bir yatağı var ve o yatağa serili halde şu an. Yatağın tam ayak ucu hizasında odanın en büyük televizyonu var. Bu tivi onun canı ciğeri. Son model, kıvrıntılı şeylerden. Bu tivide sadece izleme yapıyor. Filmdi mobeseydi hayatı buradan izlemekte. İnternet köleliğini sürdürdüğü başka boy boy ekranları ve tabletleri de var, muhtemelen alt dairenin tamamı server filandır. Naapmış bakalım dün gece?

Kahve kokusuna uyandı. Ayınmış sayılmaz ama uyandı en azından.

– Perihan abla’yı bitirdim. Çok şeker ya..

– Hemen Süper Baba’ya geç o zaman. Bayılacaksın. Paralelinde de Şehnaz Tango izle. O da sarar. Çok kalite diziydi. Ah Alev Sezer…

– Yetti o Alevsezer de yani.. Dallastan beridir bitmedi herifin lafı.

– Bitmez, bitemez rahmetlinin sesi gibi ses gelmedi daha.. Kıskanç it.

– Ne demezsin.. Bi kadını kulaklarından tavlamak hakkında kitap yazacağım.

– Yaşlan da yaz bari.

– ::((( meh. Ha, son yüzyılı sanalda komple yaşama maratonuma yardım ettiğin için teşekkür ederim, sen olmasan olmazdı. Kültürlü Kurdum benim

-Hrr. İyi ki sinemanın o ilk elli yılını gezdiğin döneme yetişmedim, içim bayılırdı; bütün o sessiz filmleri izledin mi gerçekten?

– Evet, ffwd tuşunun da yardımı ve bir aylık uykusuzlukla hallettim. Çok da enteresan bir şey yok, esas numara ikinci dünya savaşından sonra başlıyor. Kayıt işi harika doğrusu, bütün dünyayı an be an yaşamak istiyor insan. Ha, Hababam Sınıfı’nın da üçüncü bölümündeyim.

– Hababam sınıfının bölümleri olmaz, adları var onların. Hababam Sınıfı Uyanıyor o. Çıktı mı Şevket Altuğ? Ehehe,

-Eski İstanbulu seyretmenin hastasıyım. Şener Şen cidden hepsinden genç mi?

-Öyle biliyorum. Erken ağardı adamın saçları.. Onun da belli başlı filmleri var sırada merak etme. Hele Hulusi Kentmen’li seriler.. O Hooo. Hadi misin?

– Bir iki dakika bekle çıkarız.

————————————-

Burada bir saplama yaparak, Cenk’in o bankaya elini kolunu sallayarak nasıl girdiğini yazmam lazım. Bankanın merkez binasının arka sokağında bir özel okul var. Özel okulun servisleri de aynı sokağa park ediyor. Bir sürü iri beyaz minibüs. İçinden çocuklar inince, siyah takım elbiseli şöförlerle siyah pantolonlu hostesler ortalığa dağılıyorlar. Hostesi tanımak kolay. Elinde bir paket sigara ve bir de ayfon üst üste. Beyaz gömlek siyah hırka. Arkadan bakınca dün sabah düzleştiriciden geçmiş, dip boyası da gelmiş saçların kuyruğu ve kalça diz kapağı arasında kalan kısmın at nalı şekli standart. Şu kilot pantolon ya da jokey pantolonu gibi basenler, kız ne kadar zayıf olursa olsun butlar kabarık kabarık.

Bunlar hemen ilerideki pastaneden poğaça açma birşeyler alıp ayak üstü tıkınıyor sonra bir köşeye üşüşüp sigara tüttürmeye başlıyorlar. Sonra da koşar adım bir yerlere gidiyorlar. Sonrası bana lazım değil zaten. O kadarı yeter. Cenk siyah elbisesi ve en sarkık suratıyla bu sigara içilen köşeye yanaştı. Okul binasının civarında sigara yasak olduğu için en yakın yer burası, bankanın tam otopark kapısı. Zahmet edip bir de küllük dikmişler, ayaklı. Cenk sırtı duvara dönük çömeldi, ayakkaı bağlama numarasına geçti. Elindeki kürdana ağzındaki sakızı yapıştırdı, küllükteki söndürülmemiş izmaritlerden birini çıkardı. Aynı pastaneden aldığı poğaçanın yanında istediği ve elinde buruşturduğu ıslak mendili izmarite sardı. Hemen duman salmaya başlayan ıslak mendil için için yanmaya yüz tutunca dumanlar arttı. Biraz da üfleyerek gayret veren ve bütün bunları iki saniyede halleden Cenk koşar adım otopark güvenlikçisine gitti. “abi bizim kızlar sigara içerken yangın çıkaracaklar amk, bi su filan var mı dökelim” Güvenlikçi durduk yere çıkan bu krize ne diyeceğini bilemeyip bilinçsizce direkt emre uydu, su getirmek için güvenlik kulübesindeki su sebiline ulaştı, iki naylon bardak su doldurup gidip o suyu dökene kadar, kravatını sıkılayıp hızlı adımlar atan Cenk’i gözden kaybetti, zaten Cenk’e de bu kadarı yetti.

Gerisini zaten biliyorsunuz :))

 

 

 

 

Reklam

3 Yorum

Filed under arkası yarın, ben yazdım

Bi kuple macera -i-

Bir sabah erkenden Cenk’e gittim. Mutfakta bi ton bulaşığın içinde uğraşan ama yine de camdan otoparkı kesmeyi ihmal etmeyen mütecessis LeylaBacı, kahvemi yetiştirdi.
“İpek hanım gene ot kök kaynatmış mis gibi tefallerin dibini yakmış..” diye dertlendi.
“O tencereleri ayır bari, hep onlarla oynasın elleme” dedim.
“Mundar etmiş zaten, dahaca yemek yapılmaz onlarda” diyerek tülbentini sıkıladı. “Hiç laf da ettirmiyor, kokuttu mutfağı ne diyeyim”.
“Tamam LeylaBacı, seviyor öyle, karışma. Bak taa ilkel zamanlarda biri söğüt dalını kaynatmış suyunu içmiş, bugun Aspirini ona borçluyuz. ”
Gitti ama bir süre dırıldandı içerden.

Cengo saç baş darmaduman masaya çöreklenmiş bir sayfaya iki elle yazı yazmakta, bir yandan da televizyonda Kara Şimşek izliyor.
– nabıyon?
+İyiyim sen napıyon?
-Leonardo DaVinci’nin taklidini yapıyorum. Adam aynı anda iki eliyle iki farklı metin yazarmış defterlerine. Ben henüz aynı kelimeyi yazabiliyorum ama bu da bişeydir. Buyur dene.
+ yaparım da şaşakalırsın. senden leonardo olmaz boşa uğraşma. Zekisin ama dahi değilsin canım. Ne kokuttun gene LeylaBacı sinire kesmiş.
-aman ya, bildiğin şeyler. Bu ara tatsız sinameki özü yapma derdindeyim. Bu 80’ler dizileri iyiymiş be.
+daha Alf var bekle.. :))
– bugun küçük ama insanlık için dev bir işimiz var. Akşama da müsekkin sabun yapacağım, bana kostik bulsana.
+ Ceeenk, tane tane, teker teker ilerlesek. İş ne iş?
– dedektiflik gibi bişey, Sherlock ben olacağım, bu işten gelen parayla haftasonu Baker Street’te geziyor olacağım.
+ külahıma anlat, yine karı kız meselesi mi, ikide bir git sen Londraya, süt beyaz kızlardan yüz bulamadan geri gel.. gümrüktekiler ne biçim dalga geçiyorlardır.
– hehehe.. komiksin, güleyim de boşa gitmesin Mrs.Watson. . O paranın bir bölümüyle seni hicaza göndereyim bari.  Artık bundan sonra da adıyla sanıyla Hacı’vatsın.
+?
– Kalk, Aya ayak basıyoruz bugün.

(* basarız dedi mi basarız. Hayırlısı)

1 Yorum

Filed under arkası yarın, ben yazdım

Devamı sayfa 2 Sütun 4 -(üçüncü bölüm)

(Bölüm Bir ve Bölüm İki )

En yakın AVM’ye daldık. Üstünü değişme zahmetine katlanmadı çünkü o kokarca t-shirtten sonra, sağlam bir hamam paklar bence artık çocuğu. Beni şaşırtmadı ve doğruca fast food’un başına çöktük.

– Anlat bakalım.

– Sen çok şanslı bi hatunsun biliyor musun?

-O nereden çıktı?

-Bana rastladın.. Ehehe kızma. Sizin kata çıktım, asansörde burun deliklerime biraaaz gliserin sıktım, böyle parıl parıl akıyor hafifçe burnumdan. Ara ara çekiyorum filan burnumu..Sekreter kusacaktı. Kenara iliştim, tabletten yazdığım metni ortak printere blututla yolladım. Pis pintiler, printer pintisi bunlar. Bi tane alır, herkese kullandırırlar. O da en kıdemli sekretere yakın durur. Tipik. Benim metin doğrudan Bilgen’e yazılmış gibi  çıktı oradan, “Bilgen hanım sizin radyatör için bir eleman gönderecekler, ilginize, Emre” diye bişey. Bunlar hep şikayet eder ya klimadan, ya kaloriferden.. Kesin Bilgen de dertlidir, üşümesin diye Emroş ona servis çağırdı sanacak.

Sekreter çıktıyı aldı, Bilgen dediğine götürdü. Bilgen’e beni nasıl övdüyse iki dakikada geri geldiler. Bilgen beni odasına aldı. Ben çömeldim kalorifere, biraz anahtarla dürtükledim filan, ama esas ordan bacaklarına bakıyorum. Seninki huzursuzlandı, kokudan da bunaldı. Vınladı.

Doğrudan bilgisayara. Verdim virüsü, bir yandan aktardım her bir şeyini, bir yandan da google’la oynadım az. Bi geldi beni bilgisayar başında gördü, sinirlendi, “niye elliyorsun, çekil oradan, işin bitti mi?”

Doğrudan memelerine diktim gözleri : “pardon, bitti abla” der demez bu kapıyı gösterdi bana, aldım çantamı fıydım. Uyuz oldu uyuz.

İlk iş bilgisayara bakacak, google’dan “büyük meme resimler, seks, resimli seks” aramalarına tilt olacak, beni, kokumu ve her bir şeyi ortamdan uzaklaştırmak için üstün körü bir history silişi yapacak, sonra beni komple unutacak.. Kafasından çıkarıp atmazsa rahatlık yok tabii. Varoş piçi.. ıyyy. Emreye teşekkür etmeyi bile unutabilir. Bağlantı çoktan koptu, ben alacağımı aldım, senin alacağını da şimdi şurada hallederiz, iş biter fiş gider..

– Manyak bişey bu, inanamıyorum.

Girdi tablette tıkırdadı, benim dosyayı mailime gönderip şirketin serverlerini de resetledi, bir haftada zor çözerler.

Oh olsun!

– Bana bi iyilik yapacaksın ama.

-Tabii ki, ne?

– Benim için çalış. Lütfen. Çok dağınığım. Bürokraside beceriksizim. Ben işime bakarken, işlere birinin bakması lazım. Ekibimde takılır mısın biraz? Bir yıl sadece. Onsekizime basıp reşit olana kadar.. İşleri kolaylayana kadar. Maaşını sen belirle.

– Düşünmeme gerek yok, Cenk, yaparım. Bana büyük iyilik yaptın, üste de para vereceksin, neden olmasın?

-Oldu bu iş.

Hem de ne olmak. Zaman içerisinde yeni arabamın yanında

<.MeteRiner. >

< Veteriner Hekim Mete Tarbaklı >

<Pet Sarf Malzemeleri, Pansiyon ve Cenaze Hizmetleri>

yazdığı da oldu, gecikmiş emlak vergilerini ödemek için kuyruklarda da bekledim. Ki kimisi rezidanslarda, kimisi sokak arasında 45 yıllık binada yirmiden fazla dairesini ve bir çok da başka gayrimenkulü idare ediyordum.

Çok acaip işlerine hizmet ettim. Çılgın şeyler öğrendim. Dehasına hayran olarak, sırdaşı olarak bir bütün yıl çok eğlendim. Kendi Dr.Who ve Sheldon Cooper melezim varmış gibiydi.

Resmi olarak 18 olur olmaz ilk şirketini kurdu. Para zaten yağıyordu, yatırımdan yatırıma uçtum ben de. Film prodüktörü de oldu, ülke çıkarları için pro bono işler hallettiği de.

İşte böyle. O gün bu gün, suç ortaklığımız da iş ortaklığımız da sürüyor. Gazetelerin manşetleri geçen hafta Cenk ve ünlü  bilmemkimin kızı üpünlü ikoncan’ın nişan resimleriyle doluydu. Magazin medyası üşüştü resmen. Kaçırmış olamazsın, ilk sayfanın tamamı ve devamı sayfa 2 sütun 4’te….

;)

5 Yorum

Filed under arkası yarın, ben yazdım

Devamı sayfa 2 Sütun 4 -(ikinci bölüm)

(Mevzunun başı burada)

…. O saniye telefonum öttü. Watsapp’tan mesaj. Cenk hazretleri. Ne yumurtlamış acaba diye düşünerek ekranı kaydırdım.

“Meryem anneye aldırma. İşini yapacağım”

Cenk??  Tam karşımda gözüme bakıyor. Kulaklığın kablosunu gösterdi. Cebinden çıktı uç. Yok deve. E bütün gün bizi dinlemiş bu… Ciddi Cenk bu mu?

“Meryem anne sen gidebilirsin, evde görüşürüz.”

“Peki oğluşum. Hadi İpek hanım size de hayırlı başarılar dilerim”

Kadın kalktı gitti. Arkasından baktım. Hiç bu kadar salak hissetmemiştim kendimi. Sonra Cenk’e baktım. O da bana bakıyor. Birbirimizi teraziye aldık resmen.

Lafa o girdi.

“Bakın. Berbat bir ailem vardı, her gece dayak yerdim babamdan. Alkolikti. İşsizdi. Okulda ezik ve sessizdim. Öğretmenler bilirdi bilgisayar merakımı, telefon rehberlerini yedekletirlerdi mesela, çektikleri fotoğrafları aktartırlardı CD’lere. Ben de hem kantinden tost yiyebilecek parayı kazandım hem de arşivime başladım. Bir gün, ilkokul dörtte Besinler ve Özellikleri ünitesinde patatese iyot damlatıp nişastanın mora boyaması deneyi sırasında, öğretmenimiz “nişasta soğuk suda çözünür, bu yüzden patates doğradıktan sonra soğuk suda bekletirseniz daha güzel kızarır” diye gereksiz bir bilgi verdi. “Yüzde kaç azalır?” diye sordum. “Bilmiyorum Cenk” dedi. “Öğrenmek kolay” dedim. İki dilim patatesten birini soğuk sudan geçirip ikisine de iyot damlattım. Biri açık mor oldu tabii, o zaman öğretmenin telefonundan fotoğrafını çekip Paint’ten her iki morun renk oranına baktım. Kadının dili tutuldu. Müdüre söylemiş, müdür ilçe milli eğitime bildirdi, testler mestler.. Acaip üstün zekalı olduğum anlaşıldı. Özel eğitime alındım.

Ailemden o hafta ayrıldım. Yatılı olarak okumaya başladım. Milli eğitimin derslerini bir buçuk yılda geçip lise diploması aldım. İngilterede üniversite okudum, bir kaç dil öğrendim.. Burslar murslar..  Sonra birden, o bildiğin inek tiplerden olmamaya karar verdim. Gelmişim onaltı yaşıma, hayatımı karanlık odalarda bilgisayar üslerinde mi geçireceğim? Bıraktım okulu, yaktım bursu çıktım. Açık havayı çok severim zaten. Üniversitede okumak için de bir isteğim yok. Öğrendim ben öğreneceğimi. Derin Web’e girdim. Kendi paramı kazanmaya başladım, biraz dünyayı gezdim, iş yapabilmek için de bir kaç vasi işe aldım. Meryem anne mesela, Adile Naşit’in yeniden dünyaya gelmiş hali. Saf suratına herkes tav oluyor. Ona hayır diyebilen çıkmadı. Hayatımdaki herkes kiralık. Ben böyle seviyorum. Hasta olunca doktora gidiyorsun, adamın zamanını ve bilgisini kiralıyorsun. Bana da 30 filan olana kadar büyükler lazım, kiralıyorum işte. Tek başına yaşayınca soru soran çok oluyor. ”

“Derin web filan.. Çok mantıklı aslında. Peki nasıl geçiniyorsun?”

“İnternette biraz spekülasyon, biraz özel hizmetler.. Değişik şeylere çok para veren insanlar var, ben de o parayı alıyorum. Birilerini tanıyan birilerini tanıyorum, işi bitirip parayı alıyorum. ”

“Çok şaşkınım. Bana yardım edecek misin? Çok para veremem.”

“Para istemiyorum, benim de küçük bir hesabım var görülecek. Aradan çıkaracağım gitmişken. Kalkalım mı?”

Kalktık, Cenk’in arabasına bindik. Yan tarafında

<Dikkat Acemi Sürücü. >

<Balay Sürücü Kursu>

yazan mavi bir araba. Bostancı’da eski bir binanın altındaki otoparka soktu arabayı. Bagajdan birşeyler çıkardı, üzerini değiştirdi. Sonra sürücü kursu yazısını söktü. Buzdolabı magneti gibiymiş meğer, büyük boy magnetler. Yerine

<Tek-Nik teknik servis.>

<Bilgisayar yazıcı toner onarım hizmetleri. >

<Yerinde Servis>

 yazanını taktı.

“Cenk afedersin ama çok pis kokuyorsun.”

“Biliyorum. Bunu özel satın alıyorum. Avcılar’da çamaşırhanede çalışan bi arkadaş bana yurtta kalan öğrencilerin giyilmiş t-shirtlerini ve kotlarını satıyor. Malın sahibine de “kaybettik abicim, al sana 100 lira git yenisini al” diyor. Sırf kaybedilsin diye çamaşır getirenler var artık… ”

“Çok saçma.”

“Belki. Bir çok kuru temizlemeciden mal alıyorum. Koku çok güzel bir kalkandır. İnsanların en temel duygusudur koku hafızası. İlk edindikleri ve en son yitirdikleri çok güçlü bir bellektir. Parfümlere dünyanın parasını veriyor insanlar. Birşeyler gibi kokmak için. Havaya para veriyorlar. Kullanmamak aptallık olur.”

Şirketin sokağına park ettim. Cenk aldı bir çanta, girdi binaya..

Biraz bekledim, sonra torpido gözünü kurcalamaya başladım. Makbuzlar, sigara paketleri, oje, kasket.. Bildiğin 8 köşeli köylü dede kasketi. Nerden bulmuş bunu bu? Bagajda neler var kimbilir. Risk almayayım. Oturdum beklemeye devam ettim.

Bir zaman sonra geri geldi. Bindi arabaya. “Hadi” dedi, bastım gaza. Ne yaptı acaba?

“Pornografik bir şeyler gizlemiyormuşsun gerçekten.”

“Buldun mu? Bulmuşsun”

“Buldum,benim iş tamam. Seninki zaten tamam. Bilgen’in de, bilgisayarının da  (….) kodum bu arada. Emre dediğin hıyar ilk iş onu kapıya koyar. Şimdi birşeyler yiyelim; anlatırım”

(devamı var…)

6 Yorum

Filed under arkası yarın, ben yazdım

Devamı sayfa 2 Sütun 4

Bu sefer kendim arandım aslında. Ne diye koz verirsin, iş arkadaşın diye.. Kadın, müdür oldu ve anında sattı seni. Sür şimdi eşşeği Niğde’ye.. Al işte bunlardan yardım umuyorum artık. Netten bulunan hacker mi olur? Gerçi hacker başka nerden bulunur ki???

Cenk. Cengo. Hacker Fucker Cenk. 34Cenkİst.. Adam ismi var cismi yok, ulaşması kolay unutması zor bir adam. Ulaştım, iki kelime çetleştik. Geldik buralara. Tarif ettiği masada kadın. El ediyor bana.. Gittim.

Masaya oturdum ama içimde bir sıkıntı.. Kadının herşeyi orta. Orta boylu, balık etli, güleç, bildiğin komşu teyze.. Oğlunu da getirmiş niyeyse, o da bildiğin özel okul bebesi. Saçları gözünde, elinde tablet, kulaklıklar takılı, dünya umrunda değil.. Ne bir kafasını kaldırdı beni görünce ne bişey. Anasına baktım, bu çocuğu özelde okutacak bir tip değil, saçının dibi gelmiş, boynunda nuh nebiden kalma altın zincir, ucunda beş sene öncenin modası taşlı VAV.. Sütyenin askısı yakasından gözüküyor, sandalye üzerinde doksanlardan beri görmediğim nubuk mont… Kolunda denge bilekliği, Elinde Nokia.. Yılan oynayabildiğimiz hani.. İçime sinmediğini yüzümden anladı belli,

“Cenk bey bana çok güvenir İpek hanım, rahatça konuşabiliriz” Cenk de Cenk. Sanalda Hero, Sosyalde Zero Cenk. Bulaştık bi kere.

O methini çok duyduğum Cenk hıyarı niye yardımcısını gönderir bana? Asosyallik moda oldu zaten. Gösteriş budalası herif. Tipsizliğini mi gizliyor nedir.. Chatte iki dakkada randevu aldım, oradan anlamalıydım bir çapanoğlu var. Bizim ofiste çaycı abla bundan şık be. Bu da Cenk efendinin çaycısı mıdır nedir artık??? Kalksam kalkacağım, ama elimdeki tek şans da bu.

Kalkamadım. Kadın hala gülümsüyor. Simitten böldü bana da uzattı, çayıma şeker atmamı izliyor. Ne kadar düzgün dişleri var. Derin nefesler alıyor. Bi de gözleri. Ela ela, böyle merhem gibi bakıyor kadın. Kızgınlığım azaldı. İçimi çektim.  Kabalık etmeye gerek yok, herkese rezil olacağım zaten, iki çayı öder kalkarım ne olacak..

Oğlan tablete tapınmaya ve ara ara haldır huldur tıklamaya devam ediyor. Katy Perry olsam farkında değil. Bu ergenler de ayrı mal. Neyse tövbe tövbe oğlum kızım var, kınamak gibi olmasın…

Kadın o küfe gibi çantadan bir küçük saklama kabı çıkardı, dilimlenmiş beyaz peynir. Üzerine kekik serpmiş azıcıcık. Çok severim. Simitle de iyi gider. Deniz kıyısında çay-simit-peynir keyfi diye haştag atmalık bir kıvama geldim. Gevşedim sanki.

“Şimdi Meryem hanım, Meryem’di di mi? Bilmiyorum bilgisayardan anlıyor musunuz, biraz karışık”

“Ben pek bilmem ama Cenk bey bilir, ben bire bir ne dediysen onu anlatcam merak etme, hafızam çok güçlüdür maşallah”

“İyi neyse, benim şirket bir takım borç alacak,miras banka bilmemne işinden sonra sahip değiştirdi. Yeni sahibin şirketiyle birleşmeler oldu, ayrılan, kovulan, terfi eden.. Ben eski şirketteki pozisyonumu korudum, benim en yakın iş arkadaşım Bilgen da branşında süpervizör oldu. Olur olmasına, ancak farklı bir birimdeki müdür Emre Bey hepimize Genel Müdür olarak gelince, iş karıştı. Emre 5 sene önce işe ilk girdiğinde beraber çalışıyorduk. Sürekli kayıt tutan bir tip bu. Kim kiminle görüşmüş, kim mail atmış ne yazmış, herkesin bağlantılarına takmış biridir. Kafa sırf buna çalışır. Kocaman saatli, siyah takım elbiseli, pörtlek gözlü Emre, aldı yürüdü tabii. Hani o bana “kanka” diyen Bilgen var ya o Bilgen..Sayemde işe giren, sayemde rapor yetiştirebilen bıyıklı Bilgen. Boyu devrilesi midesiz Bilgen. Canım cicim, aslansın kaplansın zamanları vardı ya, bi anda kesildi. Müjde Ar kaçtı o hımbılın içine.. Bilgen saçını kızıla boyattı, her gün fön, ful makyaj hop Emre’nin gözdesi oldu mu?

Bölümde her şey elimin altında ben it gibi çalışıyorum; gecem gündüzüm kalmadı. Performans bende, bileğimin, emeğimin hakkını bu ikisi yiyor. Yeni merkezden kimseyi de tanımıyorum, derdimi anlatsam mobingin kralını görürüm zaten.

Sanal ortamda bir dosyam vardı, özel şeylerimi orada tutuyordum, evden işten cepten ulaşabileyim diye orada tutuyorum. Ne olur ne olmaz. İçindekiler de benimle ilgili ve özel. Dosya işte.

Evet o dosya bir anda buluttan silinince ben delirdim. Bilgen çözmüş şifremi, önce maillerime bakmış, sonra aklına gelmiş drayvı incelemiş ve çalmış dosyamı. Emreye de söylemiş böyle böyle, bunlar bir keyif bir kıs kıs gülmeler. Dosyayı da şifrelemiştim Allahtan, içine giremiyor ama içinde ne var bildiğinden burnuma halkayı taktı resmen..Oynatıyor beni.  Hayır semersiz eşek oldum, ama alay konusu olmam fena ağırıma gidiyor. Benim de elimde ufak tefek kozlar var, kendimi işten kovdurup tazminat alabilecek kadar birşeyler biliyorum Emre hakkında da,Bilgen hakkında da..

Ha, işte tam bu arada epeydir beklediğim bir fırsatı buldum, kendi işimi kurmaya karar verdim. İşten ayrılamam, kaç senedir yıllık iznimi bile kullanamıyorum, o kadar kendimi paraladım, tazminatımı istiyorum arkadaş. İstifa edeyim diye o dosyayı elinde tutuyor Bilgen. Emre içindekileri bilmiyor ama Bilgen’in elinde bir koz olduğunun farkında. Bana bu güne kadar yaptırıp kaymağını yediği işlere saysınlar. O dosyamı almam lazım. Sonra tazminatımı versinler ben de yoluma gideyim.”

Ateşli ateşli anlatırken tamaamen unuttuğum oğlan birden kadının koluna elini atıp çekeledi, Meryem garsona “Aplam bakar mısın? bir kola iki de çay alabilir miyiz?” dedi. Kolası gelmiş veledin. Off. Kafası önünde kırk dakikadır boynu ağrımaz mı bunların? Neye bakıyorsa oradan??

Bir yandan da simidin peynirin dibini buldum, anlattıkça rahatladım, çayı keyifle beklemeye başladım. Meryem lap diye : “ben şeye takıldım, ayıptır sorması ne var o dosyada? ayıp filim mi çektin ki? niye bu kadar dert ettin canım ya” demez mi.

Şimdi ağlayacağım bir miki filmi yıldızlığım eksikti.

(devamı var…)

12 Yorum

Filed under arkası yarın, ben yazdım

Arkası Yarın -v- Bugün ne oldu bir bilsen..

(previously on “Arkası Yarın” :  Bölüm -i-Bölüm -ii- , Bölüm -iii- , Bölüm -iv-)

12 Yorum

Filed under arkası yarın, ben yazdım

Arkası Yarın -iv- Bugün ne oldu bir bilsen..

(previously on “Arkası Yarın” :  Bölüm -i-Bölüm -ii- , Bölüm -iii-)

(devamı : Bölüm -v-)

9 Yorum

Filed under arkası yarın, ben yazdım

Arkası Yarın -iii- Bugün ne oldu bir bilsen..

(previously on “Arkası Yarın”: Bölüm -i-, Bölüm -ii-)

(Devamı: Bölüm -iv-)

11 Yorum

Filed under arkası yarın, ben yazdım

Arkası Yarın -ii- Bugün ne oldu bir bilsen..

Devamı kitapta

7 Yorum

Filed under arkası yarın, ben yazdım

Arkası Yarın -i- Bugün ne oldu bir bilsen..

– Bacım naber? Yemek yedin mi?

+ Yedik, yedik. Şimdi oturdum, aramanı bekliyordum İpek, senden ne haber?

– Başıma gelmeyen kalmadı bu gün gülüm yaa. Bittim yani.

+ Hayırdır kız?

– Hayır olur inşallah, kızı kursa bıraktım, yola düştüm, işe gidiyorum. Sahilden estiri estiri.. Hayko bağırıyor, ben eşlik ediyorum, düşünceler filan..

+ Bilmez miyim? Deli. Kızım ne işin var koskoca kadın Hayko mu dinler? eee

– Sus sus, bak şimdi. Trafik sakiiin, ben zaten hız yapmam, gidip dururken, Pendik’i az geçtim ki, dikiz aynasında bir araba.. Hani şu amerikan cenaze arabaları gibi iri, kara biçimsiz, jiple van kırması şeyler var ya..

+ biliyorum, ee..

– Hah,işte onlardan bir tane, markasını da bilmiyorum bunların adam kaptırmış nasıl geliyor, Allahım! Ödüm koptu. Orta şeritteyim ama, ne yapacağımı şaştım. Böyle kaldırımda karşılaşır iki kişi, ikisi de sağa yönelir, olmaz, sola geçerler aynı anda olmaz.. vardır ya, öyle olacağız diye ben kımıldamadım, artık adamın ustalığına bıraktım ama var ya, sırtım filan buz oldu… Bir vursa adalara kadar uçarım.. Adam sağdan girdi, önümden sola kırdı arka bagaj kapısında o Tet Holdingin turuncu güneş gibi de sivri kenarlı sembolü var ya, onu gördüm bir tek!

+ Yıldız o. Onu da bir türlü öğrenemedin. Logo algın çok düşük kızım yaa. eee sonra?

– Sonrası, adam epeyce geç kaldığı tabakhaneye yollanmaya devam etti. Yemin ederim derin nefes aldım.. Ve cart, aynada aynı arabadan bi tane daha. Manyak bir başka adam basmış geliyor. Tövbe ya Rabbim ya, “bunların rallisi filan var herhalde sahil yolunda, ben arada kaldım, yolun boşluğundan belliydi” diyorum hâlâ… Bu ikinci de ışık mışık tanımadan vın etti geçti ama artık ben ne haldeyim bilemezsin. Olan aklımı aldı herifler.

+ Çekeydin kenara iki dakika.. epey heyecan olmuş sana bugün..

– Bu daha ne ki, devede kulak kızım. Bak şimdi, o ikinci araba ilerideki dönemeçte ilkini yakaladı, bir vurdu yandan, lak, birinci savruldu savruldu kaldırıma vurdu kaldı. Vuran da kaldırıma çıktı bunun önünden, çimenlere basa basa bisiklet yoluna geçti. Oradan da bu yöne dönüp bastı, geldiği yöne gidiyor ama sahilden gidiyor, anlatabildim mi, bir an sağ yanımdan geçti, gitti. Ben zaten salaklaştım iyice, niyeyse, bana neyse, gidip bakayım dedim kaza yapan arabaya. Arkasına park ettim, aklıma geldi gittim bagajdan yangın söndürücüyü de aldım. Allahın aptalı, araba yanmaya başlasa iki kiloluk söndürücü ne işe yararsa? Neyse o ara insan onu düşünemiyor işte..

+ Aman Allahım İpek ya, sana ne, karışmasaydın elin kazasına yaaa. Off!! eee???

– Kızım dur ya iki saniye anlatıyorum işte. Gittim baktım ki ne göreyim, arka koltukta iki araba koltuğu iki de kız çocuğu bana bakıyor… Açtım sol kapıyı. Önde baba kafayı vurmuş cama, nereyi kestiyse kan oluk gibi akıyor omzundan aşağı. adam ya gitmiş ya gidiyor yani, göl olmuş yer. beni de kan tutar..çevirdim kafamı  anneye bakayım dedim, o da savrulmuş, o sapsarı saçlar, görsen.. yazık kafa sağ omuzda, gözler cam. boynunu kırmış zaar ama uff anlatılır gibi değil. bakamadım fazla.. kızlardan büyük olanı 4-5 yaşında, gözler fincan tabağı gibi. “gel tatlım gel bakalım, yok bişey” diye kemerini çözdüm, kucakladım indirdim. uzandı el freninin oradan pembe çantası var yavrum onu çekeledi. onu da aldım, kaldırıma koydum bunu. “dur mur” dedim, öbürü de 2-2,5 yaşında bir şey, ama nasıl tatlı anlatamam. onu da söktüm, çıkardım.. ablanın elinden tuttum, ikisini de benim arabaya bizim çocukların koltuklarına oturttum, hemen iki üçyüz metre ilerde sahilyolu hastanesi var, oraya götürdüm. bi gelen geçen olsa, yardım istiycem, kimseler yok her gün deli gibi araba geçer, bugün in cin top..

Neyse, ne diyorum, hastaneye varmadan 155’i aradım, kazayı ihbar ettim. “ilgileniyoruz” dediler. girdik hastaneye iki elimde iki çocuk. Gülden hemşire var bizim, onu buldum. Pediatride uzman yokmuş, “kızım kaza yerinden çıkardım çocukları, travma, şok, kırık çıkık biri baksın şunlara” dedim, dahiliyeci Bülent abinin odasına gittik, adamcağız şöyle genel bi baktı, birşeyleri yok dedi. ama çocuklar çıt çıkarmıyorlar. korkmuşlar tabii.

+ Korkmazlar mı? korkmuşlardır elbet.. Sonra?

– E sonrası, “kayıt” dediler,”muayene kaydı açalım. tece kimlik noları?” ne bileyim ben? yolda buldum çocukları kimlikleri boyunlarında asılı değil ya? Neyse Gülden halletti, bir şekilde çıktık. Ve dank etti mi, çocuklar başıma kaldı.. Kimin nesi kimin fesi bilmem, anası babası az evvel ölmüş iki çocuk elimde, hastane otoparkında ayındım ki yine üzerime vazife olmayan bir işin içindeyim.

+ Meraklı Köfteci seni. Şabandan betersin yeminle. Kızım karışılır mı her gördüğün işe ya? Sen adam olursan ben de görürüm yani… Ay sonra?

– Ne sonra, döndük ordan geri eve geleceğiz. Geçiyorken kaza yerine baktım araba gitmiş, en azından polis olaya el koymuş o belli. Neyse, geldik eve işte, çocukları yedirdim, bizimkilerle kaynaştılar. Ses yok ama.. Hiç konuşmuyor ikisi de. Hadi küçük olan bilmiyor diyelim, büyüğü niye konuşmaz? Şokta mıdır artık.. Zorlamak istemiyorum ama adını söylese bari. Halil de eve geldi, şaştı kaldı çocuklar dört olmuş!

Gece pizza söyledim bunlara, ikisi de efendi efendi yediler. Oğlanın eskiden kalma bir paket bezi vardı, küçüğe bağladım, kızın odasına yer yatağı yaptım, üzerlerine birer pijama uydurdum, demin yattılar mış mış uyuyorlar.

+ Allahım ya Rabbim ya. İpek, ne diye karıştın bilmiyorum ama yarın bir şekilde ver geri çocukları.

– He bi akıllı sensin zati. Ben alıkoyayım, büyütür okutur everirim diyodum. Yarın arıycam polisi, bulsunlar bu sabileri de yakınlarına versinler. O zaman içim de rahatlayacak. Bana bak, ben bittim artık, yatmam lazım, yarın ararım konuşuruz tamam mı?

+ Tamam hadi Allah rahatlık versin, deli şey. Öptüm iyi geceler. Halil abiye selam.

– Başüstüne, hadi bay.

 

 

 

(devamı: bölüm -ii-)

12 Yorum

Filed under arkası yarın, ben yazdım