Bloggercikler

İnternette 1997’den beri varım, bebekliğini bilirim yani. Çevirmeli ağ, modem sesi, mirc, asl, icq, yahoo gruplar, aklınıza ne gelirse hepsini yaşadım.

Ülkenin ilk bloggerlerinden biriyim, samimi söylüyorum internete erişim bu kadar yaygın değilken daha bir bilinçli kesim online idi.

Şimdi her telefon sahibi bir yandan fotoğraf sanatçısı bir yandan da mikro blogger (bilogger) olduğundan benim içim şişiyor.

Kadınların eğitim ve iş hayatına atılmaları lazım. Bu atılganlık olan atılmak değil atmak kökünden at-ılmak. Birileri itip bu kadınları işe filan atsın. Bu kadar boş vakitte ve bu kadar internete erişim kolaylığında “ulan bilgi çağındayız, dünyanın her yerinden her şeyi görüp öğrenme fırsatı açıldı önüme  iki lokma bir şey alayım” değil “oha herkes bana baksın, onu da koyayım bunu da göstereyim, veri kirliliği yaratayım, saçmasapan şeyleri paylaşayım, bana ilgi gösterin hüop” kafasında yaşamaya başladılar.

İnterneti bir aile fotoğrafı albümü olarak kullanmaları bence çok da dert değil. Kendi sayfasıdır, duvarıdır. Sümüklü sıradan çocuğunu; değersiz, çin malı, birbirinden ucuz, her milyoncuda satılan fincanını tabağını sergiler; duvarında bir tek tablo, sehpa üzerinde bir tek kitap dergi olamayan vasat evinin fotoğraflarını yayınlar da yayınlar. Oraya kadar tamam.

O kadarla da kalmayıp gayet mühim olduğunu düşündükleri lüzumsuz fikirlerini saçmaya da çok teşneler. İşte orada büyük bir terslik var. SANA NE? cevabını alınca “ama ben fikrimi söyledim, saygı duyacaksın” diyorlar. FİKRİNİ SORAN KİM?

Sen kimsin? Yetkin, bilgin, diploman nedir? Sıfır bir insan, eline internet geçince alim oluyor başımıza. Ağzının payını alınca da zırlıyor.

Bunların en nefisi, instagramdaki sabun sayfama özelden yazan “biloggerler”. Hamfendi sağdan soldan arakladığı fotoğraflarla kozmitik biloggeri, yaşam goçu, piskolog, kanaat önderi oluyor. Bir şekilde takipçi kazanıp/satın alıp sonra da postu serip çalışmadan geçinmeye başlıyor.

Yüzde kırkı kopyala yapıştır bir mesajla başlıyor iletişime. “Zottirik’le yaza merhaba blogger toplantıma ürün sponsoru olmanızı rica ederim” tarzı bir mesaj. Manası  şu: Bana bedava sabun gönder, gelen beleşçilere ne kadar çok mal sağlayabilirsem o kadar büyük bilogger oluyorum, üstelik bu “etkinliği” yayınladıkça takipçiler bütün bu avanta ürünlere konmama ağızları sulanarak bakacaklar, sen reklam zannedeceksin ama aslında benim havam olacak.Oh ne iyi ne popi”

Salak yerine konmak. Hiç sevmem.

Belli bir kaç firma pr olsun diye bir bütçe ayırmış birşeyler yolluyor. Onlar yolladıkça çingene-bilogger dilenmesi katlanarak artıyor, “bana da yollaaa” diye firmanın kapısını aşındırıyorlar, adamlar bıkıp yollamayınca “takipçilerime bildireceğim sizi kötüleyeceğim, batıracağım sizi” şeklinde ucuz tehditlere gidiyorlar.

Gelen ürünler ne oluyor?

Bu etkinliğe doluşan on tane adı sanı belli olmayan bilogger çanta dolusu malı eve taşıyor, kafasına göre üç beş tanesini ve etkinlikte ne giyip ne makyaj yaptığını yayınlayıp “Sevgili Zottirik beni de çağırmış. Bunu da filan firma sponsordu o verdi bize, zaten çok severim, iyi ki var, oğluma adını koysam yeridir, şahane bir ürün Allahım bundan önce ne boktan şeyler kullanmışım nihayet ben de bu ürünün kullanıcıları arasındayım herkese tavsiye ederim” yazıp bir sonraki etkinlik için sıra beklerken elindeki bu ıvır zıvırı ya atıyor ya da yedek bir hesaptan satışa koyuyor.

Diğer bir yüzde kırk, takipçi sayısına güvenip rastgele bir hashtagı takip ederek herkese “Ürünlerinizi deneyimleyip sizi takipçilerime tanıtmak istiyorum, bana ürün yolla” şeklinde mesajlar atıyor. Bu ürünün ne olduğunu bile bilmiyor, ne takip etmiş ne bir beğeni yapmış. Hızlı hızlı mesaj çekip isabet ettirmeye çalışıyor. Yanılıp bir şey, örneğin şampuan gönderen olursa “ay super, bundan sonra başka şampuan kullanamam” tarzı bir metinle fotoğraf yayınlıyor, işin güzel tarafı en az 5 başka şampuanı da böyle övdüğü resimler biraz aşağılarda.

Deneyimlemek istiyorsa bir zahmet satın almasi gerektiğini, isterse indirim yapabileceğimi ama asla bedava yollamayacağımı söylediğimde “eee ama niyeee, öbür enayiler yolladı ama” şokuna giriyorlar.

Kalan yüzde yirminin yarısı saygın, araştırmacı, hangi arabaya binerse onun türküsünü söylemeyen, firmalara “gebe kalmayan” kişiler. İşte onlara bayılıyorum. İlgiyle izliyorum.

Diğer yarısı etkinlik akbabası. Her yere çağırılıyor, her yere gidiyor. Elinde sarıya boyalı saç/ metreslik/ağzı burnu güzelce bir çocuk ya da hepsi var. Peşindeki sürü ile takipçi sayesinde zehirli bir kibir gazıyla şişmiş balon bunlar ki, evlerden ırak.

 

 

7 Yorum

Filed under insan olmak, instagram, internet, kültür, kozmetik, saçmasapanlıklar, sosyal medya

7 responses to “Bloggercikler

  1. halil akar

    haklısınız size katılıyorum

    Liked by 1 kişi

Yorum bırakın