Bizim ata sporumuz niye güreş?
Çünkü bireysel olarak kapışmayı seviyoruz. Karşımızdakini paçasından kavrayıp yere çalmak, sırtını yere getirmek arzusu gözümüzü kör ediyor.
Kardeşler ortaklığı yürütemeyip baba yadigarı “erzincan bakkal”ı “öz erzincan bakkal” ve “hakiki erzincan bakkal” olarak ikiye bölüyorlar aynı sokak içinde ikinci yeri açıp ömür boyu birbirlerini kötüleyerek rekabet ediyorlar.
Veliler öğretmenlerle kapışıyor. Öğretmenler idareyle atışıyor.
Trafikte herkes birbiriyle yarışıyor, bir arabalık yere iki kişi tepilmeye çalışıyor, burnunu en hızlı sokan kazanıyor; en kötüsü de kadın şoförlerin yediği küfürler.

Market kuyruğunda düz duramayıp öndekine öf pöf yapılıyor, arkadakinin çocuğu arabayı öne iteleyip adamın topuğuna vuruyor.
Herhangi bir dükkana girince “önce benim işim hallolsun” diye öne geçiliyor, herkesin işi acil herkesin çocuğu hasta. Dükkancı “velinimet” kimdir bilmiyor, seni bekletiyor, telefonda sürekli. Kimsenin birbirine tahammülü yok.
Siyasiler pata küte dalıyor, halk hepsine gıcık oluyor. Ama ölesiye gıcık. “bunu da Allah yarattı” demeden saydırıyor, gömüyor, azarlıyor.
Apartmanda saygı sıfır. Çocuklar avaz avaz, kapı önleri terlik pabuç, çöp dolu, halılar balkonlardan silkeleniyor, otoparkta “senin yerin benim yerim” kavgası asla bitmiyor.
Evlenenler iki aile düşmanlığı ile başlıyorlar hayata. Senin anan benim bacım, senin bohçan benim kınam derken hafızalara kazınan pis yönlerini görüyoruz iki tarafın. Bu konsept üzerine kurulan TV programları var.
En unutulmaz arkadaşlıkların kurulduğu askerde komtan erlere bağırıyor, erler birbirleriyle savaştalar.
Kimsenin geçinmeye gönlü yok arkadaş. Ben bu mütemadiyen kıykışan ortamdan çok bıktım.
