Dikkat Dikkat! DEHA

-özgürce yazılmış bir yazıdır kendimi durduracak değilim ilk defa- çok editledim çok didikledim. hevesle yazdım.

Dikkat eksikliği ve hiper aktivite bilmemnesi. Başharfleri deha oluyor ki benim de çok işime geliyor. Oğlumda hafif bir disleksi var. b ve d ona aynı gözükmekte. “bebesi=dedesi/ bayısı=dayısı/ bebi=dedi/beden=beben” olarak ve benzeri okuyor. Bu yüzden yazmayı reddediyor çünkü ne okuduğunda ne yazdığında bir mana olmuyor. Kıpır kıpır yerinde duramayan, bir türlü yap denileni yapamayan, şu kulağından girip bu kulağından çıkan çocuklarda Hiper Aktivite olma ihtimali var. Bizim vaka Dikkat Eksikliği kısmı.

Yazmayınca da 3’e geçince zorlaşacak hayatı. Okul psikolojik danışmanı ve öğretmeninin teşvikiyle psikiyatriste götürdüm. O da psikologa yönlendirdi. Wisc-R denilen çocuklara yönelik zeka testi yapıldı.  Sonuç iyi. Efendi gibi günde on dakika okuma on dakika yazma yaparak bu yaz ilerleyeceğiz.

Beri yandan A konusu: Rahmetli babam nöro-psikiyatristti. Yani hem nörolog hem psikiyatr. Size aktaracağım bilginin kaynağı da kendisi.. (Sizi tenzih ederek) Ne varsa eski doktorlarda var zaten der, ilerlerim:

************************

“Hafıza 3 şeye bağlıdır. Dikkate,Orijinaliteye, Tekrara.

Eğer dikkatin keskinse, başka çeldiriciler yoksa o konuyu anlarsın. Başka şeye kayarsa düşüncen, dikkatin dağılırsa o anki olayları hafızaya almaz beyin. (Yankesicilerin taktiği de budur, başka bir konu açar ve beyninizi şu ana değil, başka yere çeker)

Eğer  konu orijinase.. alnının ortasında tek bir gözü olan birini görsen, sakallı bir kadın, kanatlı at… unutmazsın.. (Hiç unutmam diye başlayan cümlelere dikkat edin, ilk defa rastladığı bir şeydir o kişinin. Unutmaz, unutamaz)

Eğer öğrenilecek gibi değilse ama öğrenmen şartsa, ver edeceksin ezberi. Tekrarlaya tekrarlaya hafızana girer. En son metod da budur. Okulda da bu yapılır insana, okuma yazma öğretirler, kerrat cetveli öğretirler. Aslında belletmedir. ”

 ************************

Benim ekleyeceğim bir nokta da; eğer ilgi alanınsa, sevdiğin bir konuysa su gibi öğreniveriyorsun..

Şimdi yapacağımız yöntem de bu.. Madem ilgisini çekmiyor, yaza yaza öğrenecek.

B konusu: Fıtrat. Arkadaş bu adam gökten zembille inmedi. Anadan atadan gelen bi ton geni var. Hiç unutmam (ehehe, çaktınız mı dikkatli okur? dikkatli okuyun,çakarım iki tane) Ben ilkokuldayken (okumayı 3,5 yaşımda söktüğümün şahitleri var.) okuma bilerek başladım bire. Ama yazma ve matematik bilmediğimden ikiden başlatmadılar. Birinci sınıfın tek okuru olarak takılırken sınıftaki okuyamayan veletleri acaip azımsardım. Acaip sıkılırdım derste ve kemkümlerine pek gülerdim. Bu durumda öğretmenim de çareyi okuma derslerinde beni sınıfın dışına atmakta buldu. Kapının önündeki banka oturur elime ne aldıysam onu okurdum. (Altın Kitaplar çocuk klasikleri, Milliyet Çocuk Klasikleri…okumayan var mı?) Bu süreçte YAZMAYI öğrenemedim… Kıvırıyordum yazarken. Acaip sıkıcıydı. Ödevleri kısaltmalarla çırpıştırıyordum. Evet için E, Hayır için H yazmayla başladı, kendime göre kpltöm gibi bir cümleyi tek kelimeye indirene kadar ilerledi. Steno’yu icat ettim. Kısa zamanda öğretmenim de  farkına vardı ki ödev diye doldurduğum defterler bakkal defteri. Kendi kısaltmamı bütün sınıfın önünde okuttu bana. Bir yerden sonra unuttum gitti ben de K neyin kısaltması C neyin, ibibik gibi kaldım.

Olay büyümedi, öğretmenim biliyor ki ben yazsam da iyi bir öğrenciyim, yazmasam da.. Yazı ödevlerimi adam gibi kelimelerle düzgün yazılı olduğu sürece imzaladı, hal bu güne kadar geldi.

[Bu armut da dibine düştü..ben buyum, babasını da hesaba kat..  yazmaktan sıkılan adam saatlerce başka işleri beceriyor. e yazmasın madem. bana uyar. bu orta düzey bir dikkat eksikliği için ilaç vermeyi düşünmüyorum. tekrarlaya tekrarlaya belliycek bana ne.]

[[ yanlış olarak Einstein’e mâl edilen bir deyim var:

“Everybody is a genius. But if you judge a fish by its ability to climb a tree, it will live its whole life believing that it is stupid.”

“Adil bir seçme olsun diye herkesi aynı sınava alıyoruz: Şu ağaca tırmanınız”

bir şeyler çağrıştırdı mı? Herkesin yeteneğine göre eğitim gelişim iş sağlamak.. ülkemizdeki sınav sistemi vb.. bilirsiniz]]

//////////////////////////////////////////////////////////////////

Hala el yazım berbat, kendi adımı bile feci yazarım. Yazmamak için her yola saparım. LNT cümlelerim bile devrik çünkü cümleyi düzgün bitiremiyorum. Bitirdikten sonra aklıma devamı geliyor ya da bilindiği üzere ben gizli solaklardan biriyim. Sağ elimi kullanıyorum ama aslında sol olarak tasarımlanmışım. Her iki yarı kure de eşit olarak kullanılıyor bende. Sağ biraz daha baskın belki, bu yüzden ya da yükseleni akrep olan bir koç olduğumdan ya da kimbilir neden böyleyim. Biri merak ederse sağ-beyin-sol-beyin nedir nedendir, linki izlesin. ayrıca sağımı solumu da karıştırıyorum. Adlarını yani. Tarif edeyim: Şu yöne gidileceğini biliyorum ama o yönün sağ mı öbür sağ mı olduğunu durup düşünmem gerekiyor. Açıklamasını bilmiyorum.. Nereye geldik ya?

//////////////////////////////////////////////////////////////////

İyi ki bilgisayar çıktı da kurtuldum.  Klavyede ilk öğrendiğim kısayollar olmuştur. On parmak yazıyorum, hemen hemen düşündüğüm hıza yakın bir hızda yazarım ama geri dönüp de düzeltmem. Ayrıca bir an önce konuya geleyim diye girişi kısa geçer, e konu uzamasın diye gelişmeyi de biraz yalap şap geçerim, o ana kadar yeterince zorlamış ve sıkılmış olduğum için de sonuç kısmı iyicene dandik çıkar. İmla hatası yapmam bak! Çok okumanın faydaları. Bir de lügatım geniştir. Noktalama işaretlerinden hoşlaşmıyorum zaman kaybı oluyor, neysse.

Yoksa çok velud yazarımdır. :)) Ne konularım ne taslaklarım var ancak ne aralık bitiririm bilmem. Bana göre tamam aslında o taslaklar da, aynen ilk okul ödevlerim gibi kısaltılmış özetler olduğu için size pek bir şey ifade etmeyebilir. Biraz detaylandırıp okur önüne çıkacak hale sokulması lazım. Uzuuun uzun yazılası güzel hikayelerim var mesela, değerli okurlarım çok hızlı yazıp bitirdiğimi ifade ettiler. Yazasım olduğunda yazıyorum. Bazen ani ilhamlar geliyor, bazen konu deli birikiyor, bazen çook acil yazılması gerekiyor.. bilmemne bilmemne.. unutmadan yazdım yazdım.. yazmazsam hepimiz mahrumuz yani.

ay ay ay eklemem lazım. bir de ben biliyorum ya, “nasıl olsa herkes biliyordur” diye yazmadığım ama aslında yazmam gerekmiş sonradan kavradığım yani yazı sırasında daldan dala atlarken es geçtiğim noktalar da var, kim oturup da açacak şimdi detaylandıracak bilmiyorum.yoksa lokum gibi yazı, yeterince anlaşılır değil, ziyan olmuş oluyor olabilir. gibi..

Ses kaydı yapayım bari dedim, “train of thought” dedikleri zımbırtı yüzünden konuda sabit kalamadığımı, vın vın vın ordan oraya atladığımı ve ilk konuyu bitiremediğim gibi aradaki diğer konuları da yalap şap geçirdiğimi fark ettim. Zaten bandı çözmek için sabrım da yok. Vlogger olmayı da düşündüm o da ayrı hikaye amaan adaaaam sende.. Oku kızım.

Hele biri çıkıp da resim yok blogda, yazılar çok kuru, resimli olmalı! dedi ya o gün bittim. Fotoğraf çekmeyi beceremem, çekemem de zaten. O çektiğim şeylerden bazılarını mecburen blog yazılarının arasına serpiştiriyorum ki biraz içi açılsın okurun.

Buraya resim ekleyeyim bi ara… Hayır çektiğim resimlerle bu yazıları girdiğim cihaz her zaman aynı değil ki… Buluta resim yüklemiyorum o da yaş. neyse.. denk gelir inşallah bir gün.

Konuyu elbette hiç ummadığınız yerden Doğa Eğitimde Teknoloji zirvesine (bölüm 1bölüm 2bölüm3) bağlıyorum, lütfen hattan ayrılmayın.

{Bağlanana kadar ara müziği olarak şunu dinleyin: teknoloji zirvesindeki şahıs olarak, önce notlarımı cep telefonuma almaya başladım. Şarj deli gibi gittiği ve ekran klavyesinin minnaklığı yüzünden aldığım notlar bir halta benzemediği gibi, ayrıca slaytları da kaçırmakan nefret ettim. Ajandanın orasına burasına aldığım notlarım var, lakin o da biraz okunaksız, malumunuz… Eğitimde gelecek fikrinizi biraz genişletmek, ufkunuzu ilerletmek istediğimden, artık olduğu kadar, sökebildiğim kadar ya da  hafızamda kaldığı kadar bir kuple yazacağım: }

Bakın bunu Pearson adlı online eğitim sistemini kuran şirketten, 20 yıldır Türkiyede olan ve Türkİlizce bir sunum yapan, aktardıklarını çok beğendiğim Guy Elders anlattı:

Adoptive Learning diye bir şey var. Kişiselleştiriliyor.Uyumlandırılıyor. Eğitim.

Şunu düşünün. Feyse girip çıktığınızda sağda reklamlar vardır. O reklamlar;  sizin daha evvel tıkladığınız sitelerde ne yaptığınıza neye baktığınıza, arkadaşlarınızın ilgi alanlarına işaret koyan, internette geçirdiğiniz zamanda girip çıktığınız ve nerede ne kadar vakit harcadığınızın kaydını tutan sistemler tarafından seçilerek size sunulur. Bilgisayar bir televizyon değildir. Siz onu izlerken O DA SİZİ İZLER. Her adımınızı takip eder. O yüzden çoook ince kriterlere kadar ayıklanabilen profiller çıkarılır reklamverene ve tam hedef kitlesine yapılır reklamları. Tam burada Serdar Kuzuloğlu yazısı için tıklayın ve keyfini sürün… Dönünce devam ederiz.

İşte dersleri izledikçe, soruları cevapladıkça hangi konuyu hangi hızda, ne sürede öğrendiğinizi ve ne kadar süre kafanızda tuttuğunuzu hesaplıyor sistem. Öğrenme zaten gördükten sonra geçen sürede aklınızda kalan kısımdır. Şu kulağından girip bu kulağından çıkması, derste oturup dinlemesine rağmen iki ay sonra sorunca bir şey hatırlamaması yani : öğrenmemesi bundan çocukların. Sınavı geçtikten sonra yakıyor bilgiyi. İşleyip öğrenmiyor. O yüzden bir sonraki nesil karşımıza gelince “hiç mi bir şey öğretmiyorlar size okulda, yeni nesil tın tın anacım biz böyle miydik?” şikayetleri ayyuka çıkıyor. Sorun değil, çünkü babam da benim (BENİM) eğitimimi beğenmezdi, Muhtarın görevlerini, 72 ilin plakasını ve bir dolu şeyi bilmediğim için.. Ben de kendi bildiklerimi çocuklarıma sorguladığım zaman gayet entipüften şeylerden bihaber olduklarını görüp delleniyorum. “van dayrekşına/pokemona gelince biliyorsun tabii..+amaaann annee yaaa”

Bu kadar da değil. Çoklu zeka kuramı var ya hani.. Birşeyi HANGİ şekilde kolay öğrendiğinizi de ayrıştırıyor. Örnek verip şişirmeyeceğim anlayan anladı. Anlamayan biraz ödev yapıp devam etsin.  (ara: ÇZK ve NLP)

Çoklu zeka kuramı gereği her öğrencinin öğrenme şeklinin farklı olduğu öngörülüyor, 8 farklı öğrenme şekli var. Her öğrenci bunlardan birinden ya da birkaçından verim alabiliyor. Defosu şu ki HER ÖĞRETMEN 8 şekilde eğitim veremiyor. Bazısı için imkansız çünkü kafa o biçimde çalışmıyor bazısı için de tek tek aynı konuyu bir görsel bir işitsel bir bilmemne olarak öğrenciye özelleştirecek vakit yok, ortalama bir yöntem saptayıp ilerliyor.

Yeni eğitim sisteminde program çocuğu algıladıktan sonra, o konuyu ona onun en kolay anlayacağı en kolay algılayacağı biçimde anlatıyor. Berikine de farklı medot kullanıyor. İnce ayarları yapılınca herkes herşeyi bayıla bayıla öğrenebiliyor. Arada şu sistemle bu sistem arasında geçişin de mümkün.

Mr. Elders’in isabetle kaydettiği gibi, Türk çocukları ile İngiliz çocuklar arasında fark Anneler oluyor.İngiltere’de önüne konan yenmediyse çocuğun önünden kaldırılıyor, ertesi öğüne kadar aç bırakılıyor. Üç gün içinde çocuk güzel bir yeme eğitimi almış oluyor ve kendi başına yiyor. Türk Analar kuzularını aç komaya kıyamadıklarından süslü püslü yemekler, masallar, ara öğünler, bisküvi poğaçalar, aç garajı araba geliyor, ham yap uçak geliyor, ye bak yoksa Adnan enişten yer (evet bu bizim ev) oyunları yordamlarıyla kendilerini tükettikleri yetmezmiş gibi, sofra adabından bigâne veletlerle baş başa kalıyorlar. İngiliz çocuu tabaktaki köfteyi ne edip edip yeme gayretindeyken, Türk çocuu avm’lerde elinde çatala takılı köfte lokması ile ardından koşan anne manzaraları ile dolu..

İşte bizde öğretmen böyle. Çocuğun önüne koymuyor bilgiyi. Bilgi öğretmende, elinde bilgi çocukların ağzını açtırabilirse içeri tepiyor.

Bir de öğrendiğin şeyin içeriği önemli.. Bunu niye not almışım bilmiyorum, o an önemli gelmiş almışım notu. Unuttum. şu an açamayacağım detayını. Anladığımız kadar artık.

ay yeter belki sonra bitiririm belki de bitmiştir bakalım yazı nereye gidecek

4 Yorum

Filed under araştırdım, çocuk, bilgisayar, disleksi, icatlar, ilkogretim, internet, kültür, OKUL, severim paylasirim

4 responses to “Dikkat Dikkat! DEHA

  1. Bu da erkek kardeşim. Tabi o yıllarda bunu teşhisini koyan yoktu. Daha sonraki yıllar, ben anladım. Çinko eksikliğinden olur diye okumuşum bir yerde.
    Bizimki zıpırlıktan (zekası herkese beş basar çünkü) üniversiteyi kazanamayınca baba korkusundan saç, kaş, kirpik döküldü.
    Hep söylendiğine göre “çıkmayacak korkusu, stresinden” saç kökleri durduğu halde çıkmadı. (65 doğumlu)
    Gerçi bu da çinko eksikliğinden olurmuş diye bu tedaviyi uyguladılar. İki konunun bağlantısı burda çinko yani.
    Tereciye tere satmak gibi olmasın ama bilirsin doktor sevmem, bu konuda hbb liği senden alırım. :p
    Bir de çinko tedavisi denesen diyorum.
    Kardeşimi soracak olursan, kıldan nefret eden bir kız buldu internetten, evlendiler. Bi danecik yeğenim var 13 yaşında. :)

    Beğen

  2. Oğlunun saçları dökülecek demek istemedim tabi, bugüne yönelik tedavi benim kasdım.
    Ve torunumu ingiliz çocuğu gibi yetişterecek hayırlı bir gelin diliyorum Rabb’imden. Nokta. :)

    Beğen

Yorum bırakın